Genelkurmay çatı davası

Genelkurmay çatı davası

FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de arasında bulunduğu 221 kişi hakkındaki davanın ilk duruşmasının ikinci gününde sanıkların dinlenmesine devam edildi- Sanık eski

ANKARA (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi esnasında Genelkurmay Karargahı'nda yaşanan eylemlere ilişkin, aralarında sözde Yurtta Sulh Konseyi üyelerinin de yer aldığı 221 kişinin yargılandığı davaya devam edildi.

Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, mağdur ve müştekiler ile tarafların avukatları katıldı.

TSK mesaj sisteminden gönderilen sıkıyönetim belgesinde imzası olan sanık eski Genelkurmay Başkanlığı General/Amiral Şube Müdürü Kurmay Albay Cemil Turhan, savunmasında daha önce emniyette verdiği ifadeyi kabul etmediğini söyledi.

Turhan, 2014'te başladığı şube müdürlüğü görevinin, bir kurmay albayın atanabileceği en kritik görevlerden birisi olduğunu ifade ederek, en ufak şaibe bulunan birinin bu görevde kalmasının mümkün olmadığını savundu.

Hakkında her türlü araştırmanın yapıldığını, FETÖ'ye yönelik en ufak olumsuz kanaat olmadığını iddia eden Turhan, paralel devlet yapılanmasına yönelik hassasiyetin had safhada olduğu 17-25 Aralık sürecinden sonra göreve geldiğini anlattı.

Turhan, göreve geldikten sonra Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ) hazırlık ve icrasında, 2016'da ise hazırlık aşamasında bulunduğunu belirterek, bu süreçte biriminden herhangi bir bilgi kaçağı olmadığını iddia etti.

- Prova günü 15 Temmuz

15 Temmuz'un normal bir mesai gününden farklı olmadığını savunan Turhan, YAŞ öncesi Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç ve Personel Başkanı Korgeneral İlhan Talu'nun emirleriyle 15 Temmuz'da daire başkanı, 16 Temmuz'da da personel başkanı ile prova planladığını anlattı.

Turhan, 12 veya 13 Temmuz'da Astsubay Hüseyin Ömür ve Kenan Şimşek'i çağırarak Şura'nın yaklaştığını, mesai saatlerinin uzayacağını, mesaj problemi yaşamak istemediğini ve mesaj çekmeyi öğrenmeleri yönünde emir verdiğini belirtti. Turhan, şube müdürünün mesaj çekme gibi bir işinin olmadığını söyledi.

15 Temmuz'da da Partigöç ve Talu ile yaptığı görüşmelerin günlük mesainin gerektirdiği görüşmeler olduğunu iddia eden Turhan, saatini tam hatırlamamakla birlikte 20.00 civarında Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in emir subayı Binbaşı Mehmet Akkurt'un, bir CD getirerek, ikinci başkanın emri doğrultusunda mesaj çekilmesini istediğini söyleyip gittiğini bildirdi. Turhan, şöyle konuştu:

"O esnada İlhan Paşa komuta katına gidip gelmekteydi. Ben, her gün olduğu gibi İlhan Paşa'nın komuta katına gidiş gelişlerini takip ediyordum. CD'ye bakma imkanım olmadı. Daire başkanını aradım, Tuğgeneral Mehmet Partigöç'e durumu izah ettim. O da 5-10 dakika sonra dönerek, 'komutanın emrini yerine getirin' dedi. Ben'de CD'yi Binbaşı Mustafa Duygulu'ya vererek içindeki mesajların çekilmesini emrettim."

Turhan, bu sırada YAŞ provası için 20.10 civarında hazır olunduğu haberi geldiğini, bunun üzerine Çakmak Salonu'na girdiğini, emir verip çıktığını ve ardından 20.10 civarı tekrar girdiğini dile getirerek, kim olduğunu hatırlamadığı birinin "Daire başkanı bahçeye 3-4 kişi istiyor" demesi üzerine kapıya yakın personele bahçeye gitmeleri emri verdiğini ve peşlerinden gittiğini dile getirdi.

Bahçede Partigöç'ü gördüğünü, onun da güvenlik problemi olduğunu belirtip, YAŞ provasının yapılamayacağını, personeli de yanına göndermesini istediğini anlatan Turhan, toplantıyı sonlandırdığını bildirdi.

Daha sonra şubeye geçtiğini iddia eden Turhan, "Bu olaylar yaşandığı sırada İlhan Paşa komuta katından, Genelkurmay Başkanının yanından geldi, bana 'Cemil, kuvvet komutanı Kara Havacılığa gitmiş, tutuklamalar başlıyor' dedi." diye konuştu. Turhan, yaşananların daha önce bir subayın emniyette verdiği bir ifade üzerine FETÖ ve İzmir'de yürütülün bir soruşturmaya yönelik gerçekleştirildiğini düşündüğünü öne sürdü.

Turhan, 21.20 civarında Partigöç'ün odasındayken bir gürültü duyduğunu ve bunun üzerine komuta katına açılan kapıya geldiğinde özel kuvvetler mensuplarını gördüğünü belirterek, onların da yere yatmasını istediğini bildirdi.

- Albay tanıdık çıkmış

Dizlerinin üzerine çöktüğü sırada akademiden tanıdığı Albay Fırat Alakuşu gördüğünü, onun da müdahale ederek kelepçelenmesini engellediğini dile getiren Turhan, şunları söyledi:

"'Sizi 2. Başkan mı çağırdı?' diye sordum. Fırat Albay da eliyle iki işareti yaparak onayladı. O ana kadar güvenlikle alakalı konularla meşgul olunması nedeniyle özel kuvvetlerin gelişini, şu şekilde yorumladım. Çünkü normal bir durum değil, özel kuvvetler geliyor ve herkesi yere yatırıyor. Karargahta güvenlik problemi olduğu, teröristlerin karargah içine kadar sızmış olabileceği, ikinci başkanın özel kuvvetleri çağırarak tanınmayan herkesi yere yatırarak enterne ettikleri, akabinde kimliği anlaşılınca serbest bırakıldığı şeklinde bir düşünceye kapıldım."

Şubesindeki birkaç subayın da serbest kalmasını sağladığını anlatan Turhan, personele dışarı çıkmama emri verdiğini de anlattı.

"Bir kısım personelin de mesaj çekme maksadıyla şube dışında olduğu aklıma gelince gayri ihtiyarı 'muhabere merkezi' dedim." şeklinde konuşan Turhan, özel kuvvetlerin de kendilerini buraya götürmesini isteyince, bir tehditle karşılaşma ihtimaline karşı tabancasını yanına aldığını söyledi.

Muhabere merkezine özel kuvvetler personeliyle girdiğini anlatan Turhan, kendi personelinin orada olmadığını görünce mesajların daire başkanlığının bir alanından çekilebileceği düşünceyle oraya yöneldiğini iddia etti.

Turhan, Binbaşı Mustafa Duygulu'nun mesajları yeni çekmeye başladıklarını söylediğini ifade ederek, "Neden muhabere merkezinden çekmediniz? Oradan çekseydiniz." dediğini söyledi.

Muhabere merkezinde personel kalmadığını görünce daire başkanlığından mesaj çekilmeye devam edildiğini dile getiren Turhan, daha sonra karşılaştığı Partigöç ile bahçeye çıktığını anlattı.

Turhan, bahçedeyken Kara Kuvvetleri Komutanlığı konvoyunu gördüğünü, ancak Astsubay Bülent Aydın'ın şehit edildiği ortamda bulunmadığını iddia etti.

Bahçedeki çatışma seslerini duyduğunu, kimin kime niçin ateş ettiğini anlamadığını öne süren Turhan, kendi tabancasıyla tek bir el dahi ateş etmediğini savundu.

- "Genelkurmay karargahından yönetilmiyordu"

Turhan, 22.30-23.00 civarında olayların normal olmadığı kanaatine vardığını ve çekilen mesajlardan çıktı istediğini iddia ederek, mesajları okuyunca bunun darbe girişimi olduğunu anladığını söyledi.

"Gözlemlediğim kadarıyla darbe girişimi, Genelkurmay karargahından yönetilmiyordu." diyen Turhan, darbeden önceden haberi olmadığını ve kimseye darbeye yönelik emir vermediğini ileri sürdü.

Turhan, savunmasını şöyle sürdürdü:

"O gece çekilen mesajların hiçbirisinin hiçbir kelimesi tarafımdan yazılmamıştır. Mesajlar benim veya şubemdeki bir başka bilgisayarda hazırlanmamıştır. Atama listeleri tarafımdan hazırlanmadığı gibi hazırlanmasında katkım olmamıştır. Kim tarafından hazırlandığını bilmiyorum. İsmimin, mesajın 'yazan' bölümünde yer almasının, bulunduğum görevden kaynaklandığını değerlendiriyorum. Mesajlarda imzam yoktur. Elektronik imzam da yoktur. TSK'da elektronik imza kullanılmamaktadır. Mesajlarda yazan 'imzaladı' ibaresi bilgisayarda yazılan bir husustur. Mesajlarda, 'kaleme alan' bölümünde şube müdürünün değil, proje subayının adı yer alır. Şube müdürünün ismi yan tarafta parafelerde yer alır. Normalde kaleme alan kişi proje subayıdır. Kaleme alan bölümüne ismimin yazılması, şahsımın olaya dahil edilme gayretinin bir göstergesidir."

Sıkıyönetim direktifinin, hareketin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak bir mesaj olması gerektiğinin herkesçe kabul edilen bir gerçek olduğunu savunan Turhan, 15 Temmuz'da çekilen sıkıyönetim direktifinin bu amaca hizmet etmeyen bir direktif olduğunu iddia etti.

Turhan, şöyle devam etti:

"Sıkıyönetim direktifi, Personel Başkanlığının çekeceği bir mesaj değildir. Harekat Başkanlığı tarafından hazırlanıp çekilmesi gereken bir mesajdır. Direktifin yayınlanma saati dikkate alındığında böylesine bir kapsamlı atama listesinin bulunması normal değildir. Darbenin ilk saatlerinde daha Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı ataması belli değilken, çünkü yayınlanan atama mesajında bu üç kadronun ataması belli değil, daha Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları belli değilken Halk Bankası Genel Müdürü, MKE Genel Müdürü gibi o saatte yapılmasının anlamı olmayan atamaların yapılmış ve yayımlanmış olması düşündürücüdür."

Direktifin yayınlandığı saat itibarıyla mantıken mutlaka bulunması gereken tek şeyin Ankara ve İstanbul'a takviye birlikler olduğunu iddia eden Turhan, ancak bunun da sıkı yönetim direktifinde bulunmadığını söyledi.

Turhan, imza haneleri itibariyle bakıldığında ise TSK'nın emir komuta zinciri içinde bu harekatı icra ettiği algısının oluşturulması için Yurtta Sulh Konseyi Başkanı olarak Orgeneral Hulusi Akar, müsaade eden kısmındaysa Orgeneral Yaşar Güler'in isminin olması gerektiğini savundu. Cemil Turhan, "Mesajı ben hazırlamış olsam mutlaka bu isimleri yazardım. Bu şahısların darbenin içinde olup olmamasından ziyade, mesajı alan şahısta bırakacağı etki önem arz etmektedir." dedi.

Duruşmaya Turhan'ın çapraz sorgusuyla devam edildi.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı