Gönül Penceremde Şairler Geçidi -2-

Yine açtım gönül penceremi 

Yine geçiyor şairler 

Liseli bir kızın hatırası savruluyor Harman'da 

Çıkıp geliyor yılların ardındakiler 

Dupduru bir Türkçeyle 

Adeta şakıyor Yavuz Bülent Bakiler 

 
Sazı elinden tutmuş 

Uzun ince bir yoldan geliyor 

Dost dost diye nicesine sarılarak 

Dudağında mısralar sel 

Anadolu gibi gün görmüş sesiyle 

Aşık Veysel 

 
Nasıl da dertli kara eşeğin dalında 

Bir kız ona emmi demiş neylesin 

Bunca yıldır okuyoruz şiirlerini 

Gençliğini ona versek ya telif diye 

İncecikten bir kar altında 

Tozar Karacoğlan Elif Elif diye 

 
Annesinin şehrinde dolaşıyor 

İnsan nasıl ölebilir, 

Yaşamak bu kadar güzelken?” diyerek 

Yankılanıyor sesi Meram'da bağlarca 

Çocukluğunu arıyor Konya sokaklarında 

Fazıl Hüsnü Dağlarca 

 
Ne yapardı sahi 

Rüyaları olmasa bir şair 

Ezan çiçekleri diyor, Ayşen diyor 

Oysa tek hece dese kâfi 

İçi ürpererek yürüyor ya evde yoksan diye 

Yağmurlar altında Cemal Safi 

 
İki mısra dökülür gelir onun kaleminden 

Nasıl anmazsın o çocukluk günlerini! 

Dalda bülbülü vardı, gökte beyaz bulutu. 

Bu dizelerdir bana ondan sıcacık bir merhaba 

Yedi Meşale'nin ışığında 

Gülümser Ziya Osman Saba 

 
Oğuz Kağan'a kadar gider gönlü  

Oradan başlar Peri Kızıyla Çoban Hikayesi 

Ve yolunu kaybeden yolcunun imdat ateşinden 

Bir duman tüter vedasındaki fonda 

Gönül eski zamanlara kanat çırpar 

Kıta kıta Orhan Seyfi Orhon'da 

 
İşte yoğunluğuna yaşamak isteyen bir adam 

Sevgiliyi bitkin bırakır öpülmekten 

Bitkin düşer koklamaktan bir çiçeği 

Zaman zaman da yalnızlıktan gözleri buğulu 

Aşk iki kişiliktir diye şerh düşer 

Ataol Behramoğlu 

 
Duyarlı bir kadın sesi yükselir dizelerde 

Aşk diyorsunuz, 

Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!" 

Şiir söyler, şiir söylenen dudak 

Geçiyor hayatın, aşkın ateşinden 

Kanatları yana yana Didem Madak 

 
Nasıl da fark ediyor kadın yüreği 

Ah, kimselerin vakti yok 

Durup ince şeyleri anlamaya 

Şu ince hayıfa bir bakın 

Dantel gibi işlediği şiirlerle 

Beliriyor Gülten Akın 

 
Hey sevmişem ben seni diye haykırıyor 

Hasretinden prangalar eskiten bir yürek 

İçindeki özgürlük duygusuna 

Uymaz dünyada hiçbir tarif 

Kol demirli kapıların ardından 

Seslenir bana Ahmet Arif 

 
Kaygılı, tok bir ses sokakta şimdi  

İbrahim 

Gönlümü put sanıp kıran kim? 

Sesine ses veren olsa hele bi 

Kurtarabilir mi acep gönlünü 

Asaf Halet Çelebi 

 
Aşiyanda bir sis bulutu 

Hiç yaşanmamış bir sahne canlanır 

Haluk'la Şermin oyun oynar 

Çöker sonra gerçek bir hüznü hasretin 

Yok olur düşleri 

Hayalleri Tevfik Fikret'in 

 
Ne zaman başımı kaldırsam yukarılara 

Kendimi onun göğe bakma durağında bulurum 

Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da der 

Gönlüm bir kuş gibi bu mısraları duyar 

Tatlı tatlı mırıldanır durur 

Göğe bakalım diye Turgut Uyar 

 
Sebep ey diyerek 

Sebep arar yaşadıklarına 

Olanlara, olacaklara 

Dudaklarında okunur gönlündeki yazıt 

Şiir şiir selam gönderir Mavera'dan 

Gönlüm gibi gönüllere Erdem Beyazıt 

 
Yedi güzel adamdan biridir o 

Yaşamak ne zor anlaşılır gönlümde 

Tıpkı onun mısraları gibi 

Yine de bizdendir, bizim gibi doğulu 

Çocuk şenlikleriyle şad olur 

Naif yüreğiyle Cahit Zarifoğlu 

 
Düşündüren bir şiirdir onun ki 

Düşünen bilge bir şiir 

Erbain'den seslenir ışıklar yakarak 

Güneş gibi yakıcı ve güzel 

Öteleri görmek, göstermek ister 

Mısra mısra İsmet Özel 

 
Zamanı asırlarca geriye alıp 

Çölün ortasında bir yağmur bekler bir şair 

Çöreklenir yüreğine Resul'ün aşkıyla 

Hasret, sabır ve direnç 

Bahira'nın gözlerinden süzülen 

Bir damla yaş olmak ister Nurullah Genç 

 
Beni burda bırak bezirganbaşı 

Kumun dikenin üstüne der 

Yorulur bazen şair de 

Dinlendirmez yorgan yatak 

Gariplerin gözyaşından 

Gam kapar Cahit Koytak 

 
Lale devrinden gelen bir seste 

İnceldi gönlüm gazel gazel 

Olurmuş meğer lalezarda da bülbül 

Şevk ile durup dinledim 

Gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abada derken 

Beni de taktı peşine Nedim 

 
Mecnun'un içindeki çölde 

Leyla bir serap olur 

Akar gider gönülde yare su 

Nebi'ye, Allah'a uzanır menzili 

Anlar ki ilim bir kıl ü kal imiş 

Aşkı duyunca Fuzuli 

 
Medine'ye girerken söylediği naat 

Şehrin minarelerinde yankılanıyordu 

Gül açan mısralarında kızarıyordu tan 

Saygılı, çekingen, hicabi 

Sanki o gün oraya  

Bir milletin edebini götürmüş Nabi 

 
Davudi bir ses yayılıyor bu aleme 

Osmanlı sokaklarından 

Aşkın şarabını sunuyor adeta 

Garami gönüllere saki 

Bir hoş sada bırakarak bu gökkubbede 

Geçip gidiyor Baki 

 
İşte bir mevlevi 

İstanbul'da Konya'ma rasrtlamışım gibi 

Şiirler üfler ruhuma 

Bilirim ki gönlüm bu huzura talip 

Mısralar döküyor Hüs-ü Aşk'tan 

Bir daha, bir daha Şeyh Galip 

 
Böyledir işte şairler 

Kanayan yüreklerine batırırlar 

Ucu sivri kalemlerini 

Dokunurlar aşka, sevdaya, manaya 

Belki şairliği aşar ama  

Son selamı da gönderelim Mevlana'ya 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.