Harzemşahlar ya da Harezmşahlar Devleti'nin şehzadesi Celâleddin Harezmşah kimdir?
Bugünkü İran sınırları içerisinde yer alan bölgede kurulmuş Türk-İslam Devleti'dir. Kurucusu Kutbuddin Muhammed Harezmşah'tır. Celalleddin Harezmşah ise devletin son sultanıdır.
Dönemin en büyük medeniyetlerinden biri olan ve bugünkü İran sınırları içinde kurulan tarihi boyunca 4 başkent değiştiren bir Türk-İslam Devleti olan Harzemşahlar ya da Harezmşahlar Devleti 154 yıl boyunca hüküm sürmüştür.
KISA TARİHÇESİ
Harezmşahlar veya Harzemşahlar Devleti, Orta Asya'da Harezm bölgesinde Kutbeddin Muhammed Harezmşah tarafından kurulan bir Türk-İslam devletidir.
Anadolu Selçuklu Devleti ile 1230 yılında yapılan Yassı Çemen Savaşı sonucunda iyice zayıflamış, 1231 yılında Celaleddin Harezmşah'ın ölümü ile yıkılmıştır.
Amuderya bölgesi Orta Çağ'da "Harezm" (Harizm) ve hükümdarlar "Harezmşah" olarak anılırdı. XI. yüzyılın sonlarına doğru bu bölgede kurulan yerli etnik bir topluluk olan ve Türkçe konuşan yerel halkın kurduğu bu devletin adı da Harezmşahlar'dır.
CELALEDDİN HAREZMŞAH KİMDİR?
Celaleddin Harezmşah Mengüberti, Harezmşahlar Devleti'nin son hükümdarıdır. Alaaddin Muhammed'in oğludur.
Celaleddin Harezmşah'ın babası Harezmşah Alaaddin Muhammed, annesi Hint bir cariye olan Ayçiçek Hatun'dur. Doğum tarihi bilinmemekte olup, asıl adı Mengüberti, Mengübirtî'dir. Celaleddin kendisinin lakabıdır. Babasının yanında uzun yıllar bulunmuş ancak Kıpçak asıllı bir anneden doğan kardeşi Uzlagşah veliaht tayin edilmiştir.
Babası Alaaddin Muhammed'in Cengiz Han tarafından mağlup edilip Aralık 1220' de Hazar Denizi'nde bir adada ölümünden önce veliaht tayin edilmesi üzerine Harezmşahlar Devleti hükümdarı olmuştur. Fakat kendinin Şah olarak anılmasına karşı çıkmış ve Sultan olarak anılmasını buyurmuştur. Celaleddin, bazı aile mensupları ve bazı devlet adamları ile birlikte Hazar Denizi doğusunda bulunan Mangışlak Yarımadasına geçerek oradan Harezmşahlar Devleti'nin başkenti olan Ürgenç şehrine gittiler. Fakat çok geçmeden 1221'de Cengiz Han'ın oğulları Çağatay Han ve Ögeday Han komutanlığında büyük bir Moğol ordusu Ürgenç'i kuşatmaya aldı ve şehri ele geçirdikten sonra yıkıp yakıp yerle bir etti.[3][4][5]
Ürgenç'teki komutanlar, babası Sultan Alaaddin'in fikrini değiştirip küçük oğlu Celaleddin'den önce kendine varis ve veliaht olarak seçip ilan ettiği ve Celaleddin'in ağabeyi "Kutbuldin Uzlağşah"'ın Sultan olmasını istemekteydiler. Celaleddin Türkmen komutanlarının kendine ihanet edeceğinden şüphelenerek şehir teslim olmadan Ürgenç'ten kaçtı. Celaleddin Moğolların kuzey Horasan'daki keşifçi güçlerine görünmeden ve ancak Nasa'da kendini gören Moğol birliğini yenip elimine ederek babasının daha önce kendisine emirliğini verdiği; Gurlular'dan eline geçirdiği ve hemen hemen modern Afganistan'a eşit olan bölgeye çekilmeyi başardı. Bu bölgede merkez olarak Gazne'yi seçerek orada yeni bir ordu kurmaya başladı. Celaleddin yeni ordusu ile Gazne'de kendisini Cengiz Han'ın ordularına karşı koymaya kararlıydı.
Ertesi yıl 1221' de Kâbil'in kuzeyinde Pervan adlı bir mevkide Cengiz Han'ın yakın bir idarecisi ve asker komutanı olan Şiki Kutugu Noyan idaresi altında olan 30.000 kişilik bir Moğol ordusu Celaleddin'in yeni ordusu ile karşı karşıya geldi. Tam bir gün süren Pervan Muharebesi'nde yeni Harezmșah ordusu galip geldi. Fakat Harezmșah ordusu çok yorgun düşmüştü ve devamlı savaşacak takatte değildi. Bu nedenle Celaleddin Moğol ordusunu kovalamayıp geri çekildi. Pervan Muharebesi Moğol ordularının ilk büyük mağlubiyeti olarak tarihe geçmiş oldu. Pervan'daki Harezmșahların galibiyeti Moğolların yenilmez bir güç oldukları efsanesine son verdi.
Kasım 1221'de Moğol işgali altında bulunan Herat şehri halkı işgalci Moğol garnizonuna karşı isyan ederek burada bulunan Moğol askerlerini öldürmeyi başardı. Ama Herat şehri, yeni bir ordu ile gelen Moğol komutanı Elçigidey Noyan'ın 6 ay süren bir kuşatmasından sonra 14 Haziran'da tekrar Moğollar eline geçti.
Pervan mağlubiyetine çok sinirlenen Cengiz Han Moğol ordularının komutanlığını şahsen üzerine alıp güçlü bir ordu ile Celaleddin Harezmșah üzerine yürümeye başladı. Harezmșahlar ileri gelenleri Moğollara karşı nasıl direniş yapabilecekleri hakkında değişik yaklaşımlarda idiler ve Celaleddin'e Moğollara karşı direnişe devam etmek için istediği desteği vermediler.
Bunun üzerine Celaleddin önemli bir savunma kalesi olan Gazne'yi bırakmak zorunda kaldı ve 50.000 kişilik ordusu ve binlerce sivil muhacir ile Hindistan'a doğru göçmeye başladı. Cengiz Han komutasındaki Moğol ordusu Celaleddin'i takip etti. Celaleddin ordusuyla İndus Nehri'ni geçmeye ve karşı tarafta daha uygun savunma durumu almaya karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için "Hund" ya da "Nesavi" mevkine erişen Harezmșah Türkmen ordusuna Moğollar tam bu sırada yetiştiler.
24 Kasım 1221'de Celaleddin kendisi ile birlikte olan muhacir sivillerin nehrin karşı yakasına geçmesi için Moğol öncülerine karşı savunma manevralarına geçmişken ve Harezmșah Türkmen ordusu daha ırmağı hiç geçmeden, Cengiz Han büyük ordusunun tüm gücü ile birden bir cephe hücumuna geçti. Celaleddin'in ordusu ile siviller Moğollar ve ırmak arasında kaldılar.
Yapılan İndus Muharebesinde Celaleddin 50.000 kadar askeri ile Moğol ordusuna karşı saldırıya geçtiyse de hiç başarı sağlayamadı. Moğollar nehri geçmeye hazır olan Harezmşah ordusuna ve sivil muhacirleri üzerine önü alınamayan büyük bir dalga halinde yüklenip büyük bir katliama giriştiler. Sultan Celaleddin Moğolların eline geçmelerini önlemek için gözde cariyesini ve çocuklarını öldürttü. Hazinesini geride bıraktı.
Ordusunu ve muhacirleri feda eden Celaleddin, İndus Nehri'ni çok küçük bir birlikle zor bela geçebildi ve Aralık 1221'de Delhi Sultanı Sultan Şemseddin İltutmuş'a sığındı. Moğol ordusu Harezmşah ordusundan geride kalanların hepsini ve sivil muhacirlerin çok büyük çoğunluğunu acımasızca öldürdü.
Cengiz Han ve yanındakilerin Celaleddin Harezmşah'ın İndus Nehri'ni geçişini seyretmeleri
Fakat Delhi Sultanı İltutmuş Bağdat'taki Abbasi Halifesi Muktedir ile yakın ilişki kurmuştu ve Harezmşah'ların Abbasi Halifesine karşı olan çok aksi tutumlarını bilmekteydi. Bu nedenle Celaleddin'e destek sağlamaktan çekindi. Celaleddin Türkmen karışık bir Müslüman-Hindu Rajput halkı olan Hoharlar ile anlaştı. Hoharlar ile birlikte, Multan'da hükümdarlık kurmuş olan Türk asıllı Nasirudin Kabaça üzerine yürüdü. Güney'e akın yaparak Sind bölgesine ve kuzey Gücerat bölgesine girdi ve buralarını tümüyle talan etti. Delhi Sultanlığı Cengiz Han tehlikesini beklemekte oldukları için Celaleddin'in bu yağmalarına mecburen seyirci kaldı. Celaleddin Hindistan'da üç yıl kaldı.
1224'te Moğol tehlikesi azalmıştı. Celaleddin bu nedenle Delhi Sultanlığı'nın üzerine geleceğinden çekinmekteydi ve ayrıca eski topraklarını geri almak istemekteydi. Bu nedenlerle 1224'te Celaleddin Afganistan ve İran üzerinden eski topraklarına döndü. Fakat buralarda Moğollar çok büyük maddi zararlar verdikleri gibi yaptıkları katliamlarla nüfus da çok azalmıştı. Yüzyıllarca önemli olan savunma noktalarındaki kaleleri savunacak asker bulmak nerede ise imkânsızdı.
1221 veya 1222 kışında kardeşi Gıyasettin, İran'ın güneyinde Pırşah'ı ve Irak Acemi veya Cibal adı verilen bir bölgeyi eline geçirmişti. Bir zamanlar Harezmşahlara vezirlik yapan ve Hindistan'a gidip Celaleddin'e katılmak için yolda geçtiği yerlerin savunmasız olduğunu gören Burak Hicab (yönetim dönemi 1222-1235) adlı, sonradan Kutluk Hanlığı devletinin kurucusu, bir emir de Kirman'ı eline geçirmişti. Celaleddin İran'a dönünce hemen onu Sultan kabul etti.
Celaleddin buradan Fars'a geçerek orada Selçuklu Atabeyi olan Sait Bin Zengi (yönetim dönemi 1198-1226)'nin kızı ile evlenip bu bölgeyi de tekrar idaresi altına aldı. Yeniden idaresine aldığı ülkesini elinde tutabilmek için yeni bir ordu daha toplamaya başladı. Fakat Moğollar yine hücuma geçtiler ve Celaleddin Elburz Dağları eteklerinde onlarla yaptığı bir savaşı kaybetti.
Oradan, önce güneye çekilip Huzistan'da kışı geçirdi. Burada Abbasi Halifesi Mustansır'a bağlı birliklerle ufak savaşlarda bulundu. Sonra kuzeybatıya doğru ilerleyip Azerbaycan bölgesinde bulunan güç boşluğundan faydalanarak bölgenin başkenti olan Tebriz'deki Özbek Atabeyi olan Cihan Pehlivan'ı (yönetim dönemi 1210-1225) oradan atarak, Tebriz'i kendine başşehir yaptı ve yeniden bir Harezmşah Devleti kurup toparlanmaya çalıştı.
Etrafındaki devletlerden ve beyliklerden Moğol ilerleyişine karşı yardım istedi. Ancak istediği yardım kendisine ve devletine verilmedi. Fakat Moğol birlikleri, Türkmenler ve diğer düşmanları tarafından sürekli rahatsız edildi. Bu yeni devletini idare ettirebilmek ve yakında gelmesi beklenen Moğol orduları hücumuna karşı koymaya hazırlanmak büyük maddi kaynak gerektirmekteydi.
Bu nedenle Celaleddin 1225'te güney Kafkaslarda çok zengin bir ülke olan Gürcistan'a saldırıya geçti. Büyük bir ordu ile bu ülkeye sefere çıktı. Hristiyan olan Gürcistan Krallığı orduları ile Garni'de karşılaştı ve burada yapılan muharebede Gürcüler'i yendi. Böylece Gürcistan'ın başkenti olan Tiflis yolu açılmış olmaktaydı.
Fakat geride bıraktığı Azerbaycan ile Kirman'da vali olan Burak Hacib kendine karşı isyan etmişti. Onun için galibiyetini Tiflis fethi ile sonuçlandırmadan geri dönmek ve bu isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı. 17 gün içinde Celaleddin ordusuyla Tiflis'ten Kirman'a gitti. Fakat Burak Hacib şehri bir kuşatmaya karşı iyi hazırlamıştı. Sonra da Burak Hacib çok alttan alıp anlaşmacı bir yaklaşım ile Celaleddin'in Sultanlığını yeniden kabul etti.
Böylece isyanları bastırdıktan sonra Celaleddin ikinci bir Gürcistan seferine başladı. Gürcü ordularına karşı birkaç ufak muharebe kazandı. Gürcü Kraliçesi Rusudan, danışmanları olan Gürcü prenslerinin isteklerine uyarak Tiflis'i terk edip Batı Gürcistan'a çekildi. 9 Mart 1226'da Celaledin Tiflis'i eline geçirdi. Tiflis şehrini yağmaladığı ve büyük Hristiyan kiliselerini yıktırdığı, zamanın tarihçileri tarafından bildirilmektedir.
Celaleddin Tiflis'ten Tebriz'e geri geleceğine 7 Kasım 1226'da o zaman Şam'daki Eyyûbîler idaresi altında bulunan Ahlat kalesine yöneldi ve bu kaleyi kuşatmaya aldı. Hava şartları da hiç uygun değildi ve Şam'da bulunan Eyyûbî Sultanı el-Eşref kaleye hiçbir destek sağlamamıştı. Ancak Ahlat kalesi, kuşatmaya beklenmedik bir direniş gösterince hava şartlarının da kötüye gittiğini gören Celaleddin kuşatmayı bırakıp Tebriz'e geri çekildi. Fakat Şam Eyyubileri buna karşılık olarak Irak'taki Abbasi Halifesi yoluyla bir yeni müttefik aramaya koyuldular ve buna en uygunu Anadolu Selçukluları idi.
1227'de Celaleddin kuzey İran'da bulunan Alamut kalesini merkez edinen İsmailîleri kendine bağladı.
1227'de bir Moğol ordusu yine doğudan İran'a girdi. Celaleddin ordusuyla İsfahan şehri önlerinde bu Moğol ordusuyla muharebeye girişti. Her iki taraf da büyük zayiat verdiler. Ama Moğol komutanı yenik düşmemekle beraber büyük zayiat veren ordusunu Amu Derya Irmağı gerisine çekti.
1228'de Celaleddin yeni Harezmşah Türkmen Devletinin başında Irak'ın kuzeyi, Kirman, Fars, İsfahan, Tiflis ve Tebriz bölgelerini idaresi altına almıştı. Ama durum yine kötüye gitmeye başladı. Kardeşi ve güney İran'da emir olan Gıyaseddin bir isyan sonucu idare ettiği ülkelerden atıldı. Gıyasedin Kirman'da emir olarak idareci olan Burak Hacib'e sığındı ve bu kişinin desteğini sağlamak için onu annesi ile evlendirdi. Fakat çok geçmeden Burak Hacib, Gıyaseddin'i kendine karşı bir komplo hazırlayıp ihanet etmekle suçladı ve idam ettirdi.
1228'de de Celaleddin Eyyûbîlerin idarelerini devam ettirmekte oldukları Ahlat üzerine yürüdü ve şehri yine başta başarısız olarak kuşatmaya aldı. Ama bu sefer 8 ay süren bir kuşatmadan sonra 2 Nisan 1230'da Ahlat şehrini eline geçirmeye muvaffak oldu.
Fakat Şam Eyyûbî Sultanı el-Eşref ile Anadolu Selçuklular sultanı olan I. Alâeddin Keykubad ittifak yapmışlardı. Alâeddin Keykubad ile Celaleddin'in arası, Harezmşah Türkmenlerinin bazı Selçuklulara ait olduğu kabul edilen köylere akın yapmalarından dolayı, açılmıştı.
Bu esnada Şam Eyyûbîlerinin Ahlat valisi Hacip Ali de kalesini yeniden almış ve Celaleddin Ahlat kalesini tekrar almak için yeniden kuşatmıştı. Selçuk Sultanı Celaleddin'den kuşatmayı kaldırmasını istedi; ama Celaleddin kalenin zaten kendisinin olduğunu iddia etti. Böylece savaş durumu ortaya çıkmış oldu. Alâeddin Keykubad komutanlığındaki Selçuklu ordusu ve 10.000 kişilik Eyyûbî takviyesi ile Erzincan civarında bulunan Celaleddin ve ordusu üzerine yürüdü. Ağustos 1230'da Erzincan yakınlarında Yassı Çemen Muharebesi başladı.
Bu muharebe 3 gün sürdü ve ilk başlarda Celaleddin'in üstünlüğüyle devam eden savaşın sonunda Celaleddin büyük bir yenilgiye uğradı. Ordusu muharebede imha edilen Celaleddin Harezmşah' ın yaralı olarak Diyarbakır'ın (bugünkü adıyla Silvan) Meyyâfârikîn' e geri çekildiği ve Harzem Köyü'nde defnedilmiş olup, türbe yaptırılmıştır.
Yassıçemen savaşında yenilmek üzere olan Selçuklu Sultanına, o tarihlerde Erzincan, Erzurum ve Bitlis (Ahlat) dolaylarında dağınık bir göçebe hayat süren, ileride Osmanlı Devletini kuracak olan Ertuğrul Gazi aşiretinden topladığı askerlerle destek vererek Selçuklu Devletini mutlak bir yenilgiden kurtarmış, karşılığında Selçuklu Sultanı onlara Söğüt, Domaniç gibi sınır boylarını yurtluk olarak vermiş, öbür taraftan Bizans ile olan sınırlarını garanti altına almıştır.