Hasan Angı
İTÜ Uçak Mühendisliği’ni Türkiye çapında derece yaparak kazanan, aynı anda iki ayrı üniversitede doktora ve tez çalışması yapan, AK Parti’nin doğuşu ile de Konya siyasetinin parlayan yıldızı olan isim
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Çocukluk yılları babasız ve hayatın güçlükleri ile geçen, ama çok başarılı bir ilk orta ve lise öğreniminden sonra İTÜ Uçak Mühendisliği’ni Türkiye çapında derece yaparak kazanan, aynı anda iki ayrı üniversitede doktora ve tez çalışması yapan, AK Parti’nin doğuşu ile de Konya siyasetinin parlayan yıldızı olan isim
Hasan Angı
11 Mart 1959 günü Konya merkez ilçesinde Araplar mahallesinde dünyaya geldim. Sokağımız ise Kayacak sokaktı. Esnaf bir ailenin çocuğu üç çocuğundan ikincisiydim. Babam Kadir Angı yorgancıydı. Annem Elmas hanım ise ev hanımıydı. Ailemizin çocukları ablam Sevim, ben ve benden sonra dünyaya gelen kardeşim Ahmet’ti. Yerli, köklü, tipik bir Konya ailesi ile o günün şartlarında huzurlu ve mutlu bir yaşantımız vardı.
ADINI ALDIĞIM DEDEM HASAN ANGI OBRUK HANI’NDA SARAÇTI
Adını aldığım, çok sevdiğim, benim her şeyim olan, beni hayata yetiştiren dedem Hasan Angı saraçtı. Obruk Hanı’nda saraçlık yapıyordu. Bulunduğumuz ev, sokak, bahçe ailemizin beş altı kuşaktır yaşadığımız bir mahalledeydi. Ayrıca dedemin çimento fabrikasının arkasında Dikilitaş’ta çok büyük tarlaları vardı
BAHÇELİ EVİMİZ, ASMAMIZ, ERİĞİMİZ, DUT AĞACI, KAYISI AĞAÇLARI VE İNEĞİMİZ İLE SICAK YUVAMIZ
Evimiz bizim için mutluluk, sıcaklık ve tüm güzelliklerin yuvasıydı. Bahçeli müstakil bir evdi. Ön bahçesinde asması vardı. Bahçemizde ayrıca erik ağacı, dut ağacı,arka bahçesinde kayısı ağaçları ile adete sebze ve meyve bahçesiydi. Yine arka bahçemizde her türlü yiyeceğimiz sebze ekilirdi.
BAYRAM ARİFESİNDE ALINAN AYAKKABI VE ELBİSELERİ
PENCEREYE DİZDİĞİMİ UNUTAMIYORUM
Dediğim gibi dedem benim her şeyimdi. Bana her şeyi dedem öğretiyordu. Bayram öncesi heyecanla alınan yeni elbise ve ayakkabıları o zamanki Konya evlerinin geniş pencere kenarlarına sıralayışımı hiç unutamıyorum. Çünkü o gece ayakkabı ve elbiseleri özenle oraya sıralar, sabahleyin namaza gitmeden önce giyer, öyle camiye giderdik.
DEDEMİN KİMSE KULLANMASIN DİYE EVİN İZBESİNE SAKLADIĞI TAKIMLARI OYNAMAK EN BÜYÜK ZEVKİMDİ
Evimizde ineklere bakmak dedemin en büyük merakıydı. Onun danaları ile uğraşmak ise bana büyük heyecan verirdi. Dedem kendisi sanatkar olduğu içinde işi yani mesleği bıraktıktan sonra takımlarını evimizin izbesine koymuştu onlara kimseyi dokundurmazdı. Bazılarını bozarsınız diye üzerlerine titrer, saklar, gözü gibi korurdu. Ama bizimki çocukluk işte, onları dedemden habersiz ondan saklayarak takımlarını kullanmak bizim en büyük zevkimizdi.
ANNEMİN VE BABAMIN OKUDUĞU OKULDA OKUDUM
İlkokula Şehit Sadık İlkokulu’na gittim. Bu okul annemin ve babamın gittiği, mezun olduğu okuldu. Öğretmeniz Halis Özdemir’di. Halis hocanın benim üzerinde emeği çoktu. Sınıf arkadaşlarım arasında mesela hiç unutamadığım Hayat Kuruyemişçisi Alaaddin Cennet’ti. Alaaddin Cennet ile daha sonraki yıllarda birlikte olduk. Üniversiteyi okuduk, aynı yurtta kaldık.
KARMA ORTAOKULU’NDA KIZ ÖĞRENCİSİ OLMAYAN TEK SINIF BİZİM SINIFTI
İlkokuldan sonra ortaokul için Karma Ortaokulu’na gittim. Müdürümüz Ömer Ali Öncel’di. Almanca öğretmenimiz Bekir Gök, sınıf öğretmenimiz Mehmet Esen’di, rahmetli oldu daha sonra.Ve yine hiç unutamadığım öğretmenlerimizden birisi de Müdür Yardımcısı Mevlüt Selek’ti. Liseye gelince de Mevlüt hocam ile karşılaştık. Kayıt yaptırıyordum. Ortaokulda numaram 12’ydi. Lisede numaram 13 olmuştu. Mevlüt Hocaya hocam bakın numaram bir sıra büyüdü, ben de artık büyüdüm demiştim. Karma Ortaokulu’na kayıt yaptırdım ama okulda inşaat olduğu için biz ilk yıl İsmet Paşa’ya gittik ve orada okuduk. İkinci sınıfta Karma’ya geldik. Ve tam gün ders görmeye başladık. Öğlenleri de ders boşluklarında evden getirdiğimiz yiyecekleri genelde İmam Hatip Lisesi’nin bahçesinde yerdik. Sınıfın da kız olmayan bir sınıf vardı. O da bizim sınıftı. Bir de bayan almanca öğretmenimiz vardı. Biz yaramazlık yaptığımız zaman “Sizi uslandırmak için birkaç tane kız öğrenci getirmek lazımdı belki böyle yaramazlık yapmazsınız” derdi. Ortaokulda unutamadığım öğretmenlerimizden birisi de müzik öğretmenimiz Mehmet Kutluk’tu.
İLK, ORTA VE LİSEYİ HEP OKUL BİRİNCİLİKLERİYLE BİTİRDİM
İlkokul, ortaokul ve lisede genelde hep başarılı ve çalışkan bir öğrenciydim. Her dönem takdirname alır, okul ve dönem birincisi olurdum. Çünkü derslerimi, hocalarımı severdim.
ORTA SON SINIFTA BABAMI KAYBETTİM. BU BENİM İLK VE EN BÜYÜK ACIMDI
Ortaokul son sınıftaydım. Babamı kaybettim. Babam böbreklerinden rahatsızdı. 3 yıldır filan tedavi görüyordu. 2 Mart 1973 günü babamı kaybettim. Babam daha henüz 38 yaşındaydı. Bu benim ortaokul son sınıfta iken yaşadığım en büyük ve en acı olaydı.
KARATAY LİSESİ’NDE YARAMAZ ÖĞRENCİLERİN
TAHTA DUVARLARI OMUZLAMALARINI HİÇ UNUTAMIYORUM
Liseyi Karatay Lisesi’nde okudum. Karatay Lisesi’nin eski binasındaydık. Yani şimdiki Özel İdare’nin olduğu bina. Sınıf duvarlarının ahşap bölmeli olmasını hiç unutamıyorum. Bazı derslerde yaramaz arkadaşların bu tahta duvarları omuzlayarak duvara vurmaları ve kapının birden açılması ve bu durumda birçok öğretmenimizin dışarıdan biri geldiğini sanarak irkilmelerini, tedirgin olmalarını unutamıyorum. Diş hekimi Ethem Zengin, Alaaddin Cennet yine birlikte idik ve lisede sınıfın ilk üç başarılı öğrencisi idik
MAZLUM HOCADAN YAZILIDA ALTI ALINCA HOCA HEMEN
BENİ SÖZLÜYE KALDIRMIŞTI
Öğrenci hareketlerinin başladığı yıllardı bizim lise yılları. Üniversite hazırlık kursuna devam ettik. Orada da okudum. Lisede kültürel çalışmalara gidiyordum. Sait Arık hoca müdürümüz idi. Müdürümüz daha sonra Kemal Güven oldu. Ayrıca Mahmut Çavdarcı kimyacı, Bedriye Bilge sıfırcı Bedriye hoca diye bilinirdi.. En yüksek notlarımı aldığım hocalarımdan birisi de Mazlum Sevinç ve Yusuf Vanlılar idi. Mazlum hoca bir yazılı sonrası 10’luk yapmıştım. Bir işlem hatasından dolayı fizik dersinden 6 almıştım. Hocam bunu bir başkası yapmış olsaydı bu notu kırmazdım ama bunu Hasan yaptı.Hasan bunu yapmamalıydı diyerek o yazılıda 6 verdi, aynı gün beni sözlüye kaldırdı ve yine bana 10 verdi en çok sevdiğim ders fizik ve matematikti. En zorlandığım ders ise beden eğitimiydi. Müzik derslerinde de flüt çalarak işi kurtarmaya çalışırdık..
KARA HARP OKULU’NU KAZANIP MENTEŞ KAMPINA GİTTİK
Liseyi bitirdikten sonra Kara Harp Okulu’na girdik. Ona da beni Prof. Orhan Gökçe sürükledi, lisede sınıf arkadaşımdı. Okul bittiği zaman bana hadi Ankara’yı gezer geliriz diye gittik. Bu gezmemizde Kara Harp Okulu imtihanına girdik ve kazandım. Yazılı ve sporda başarılı olduk. Ardından okul başladı, İzmit Menteşe intibak kampına gittik. Oradaki eğitimin zorluklarını gördükçe üniversite sınav sonuçlarını da beklemeye başlamıştım. Yemin törenine iki gün kala Günaydın gazetesi üniversite imtihanını kazananları bölümler halinde yayınlamaya başlamış. Bu arada çadır nöbetini kazanan arkadaşımın benim ismimi görüp bana haber vermesi ile benim Harp okulundan ayrılıp üniversiteye geçtim.
İTÜ UÇAK MÜHENDİSLİĞİ’Nİ KONYA BİRİNCİSİ OLARAK KAZANDIM
Liseyi başarı ile bitirdikten sonra o yıl girdiğimiz üniversite imtihanında Konya birincisi olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği kazandım. 661 puanla uçak mühendisliğini 13. olarak kazanmıştım. Türkiye 60’ıncısı idim. İstanbul’a gidecektim. Çünkü kayıtlar başlamıştı. Yabancı dil muvaffakiyet sınavı için yabancı diller yüksek okulundaki memureye kayıt olmak için geldiğimi söylediğim zaman bana nereden geldiğimi sordu. Konya’dan geldiğimi, normal bir liseden mezun olduğumu söyleyince bunun mümkün olmadığını, siz kazanamazsınız dediğini biliyorum. Bu bölüm Fen Lisesi’nden, Galatasaray Lisesi’nden, Türkiye’nin pek çok başarılı ünlü lisesinden seçkin arkadaşların kazandığı bir bölümdü. Bu bayan benim Konya’dan normal bir liseden geldiğimi duyduğu için böyle bir şaşkınlığını ortaya koyduğunu daha sonra açıklamıştı.
İSTANBUL’U ELİME ÇİZİLEN KROKİ İLE DURAK DURAK BULDUM
Kayıt için İstanbul’a gideceğim. Ama hiç İstanbul’a gitmemiştim. Yolu lisede birlikte okuduğum İbrahim Uslu bana kağıt üzerinde çizerek krokiye göre yaptı. Öyle ki Topkapı’da inip Feriköy’deki yurda o plan ile otobüs treyleybüse binip inip hangi numaraya bineceğiz gibi tek tek yazmıştı. Durakları, ineceğimiz durakları bile yazmıştı. Hiç zorlanmadım. Elimdeki kağıtlara bakıp direkt yurda gittim.
İLK DEFA BİR YURT GÖRÜYORDUM, SABAH UYANDIĞIM ZAMAN YATAĞIN SAHİBİ BAŞIMA DİKİLMİŞTİ
İlk defa yurt görüyordum hiç öğrenci yurdu filan görmemiştim. Bizi bir odadaki ranzaya yatırdılar. Sabah erken saatte bir baktım biri başıma dikilmiş bekliyor adam. Sonra öğrendim ki bu kişi memleketine giden, sonra memleketinden gelen yatağın sahibi imiş. Bu Uşaklı abimizin başımda bekleyişi benim ilk yurt anımdır. Bir de Taksim’e inip Gümüşsüyu’na gidecektim. Bir taksiciye yanaştım. Oraya gideceğimi söyledim. Ama o taksici arabaya binmeme gerek olmadığını 300 metrelik bir yer olduğunu, para vermeyerek yürüyerek gitmemin daha iyi olacağını söylemişti. O yıllarda böyle bir dürüst taksici beni şaşırtmıştı.
BİR ÇOCUĞUN ÇALIŞMA ODASI BANA RÜYA GİBİ GELMİŞTİ
İstanbul’a gittiğim ilk gün akşam yemeği için Elektrik Profesörü Kemal Selçuker’in evine davet edilmiştim. Onun oğlu da Galatasaray Lisesi’ni bitirip İTÜ İnşaat bölümünü kazanmıştı ama onun puanı benimkinden düşüktü. Bu yüzden yemekte oğluna çok sitem etmişti. Yemekten sonra o çocuk beni çalışma odasına götürdü. Bir tarafta müzik seti, bir tarafta çalışma masası… Odadaki eşyalar filmlerdeki gibiydi. O anda kendimi düşündüm ,ben diz çöküp küçük bir sehpada bir ders çalışmış insan olarak eğer böyle bir ortamda olsaydım daha iyi mi insan olurdum yoksa rahata mı alışırdım diye o anı hala düşürürüm. Çünkü o odada her şey vardı
BİZİM KUŞAK ÖĞRENCİ OLAYLARINDAN KOMPLE BİR YILI KAYBETTİ
Üniversite yıllarımız Feriköy Konya Talebe Yurdu ile Gümüşsuyu binasının arasında geçti. Öğrenci hareketlerinin zirvede olduğu dönemdi. Sürekli olarak forumların veya boykotların olduğu bir süreçti. Bu süreçte 75-76-77 girişlerinin bir yılı kaybedip okullarını 5 yıl bitirdikleri dönem.
İSTANBUL’A GİTTİĞİM İLK YIL YURTTA ÖĞRENCİ TEMSİLCİSİ SEÇİLDİM
Sosyal ve kültürel faaliyetlere katılıyordum. MTTB’ne devam ettiğimiz dönemdi. Yurtta öğrenci temsilciliğim İstanbul’a gittiğim ilk yıl oldu. O yıl öğrenci temsilcisi seçilmiştim. Bu aynı zamanda bizim sosyal hayatımızın başlangıcı oldu. 2 dönem öğrenci temsilciliği yaptım. Konya Yüksel Talebe Yurdu’nun iki yıl hem erkek hem kız yurdunun öğrenci temsilciliğini yaptım. Biz aynı zamanda kız yurdunun da öğrenci temsilcisiydik. Kız öğrenciler de buna itiraz ediyorlardı. Ama erkek öğrenci sayısının fazlalığından kongrelerinde öğrenci temsilcilerini hep erkekler seçiyordu.
İTÜ VE YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ’NDE LİSANSÜSTÜ ÇALIŞMALARA BAŞLAMIŞTIM
81 yılında mühendis unvanı ile mezun oldum. Lisansüstü için İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü ve Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Kontrüksiyon dalında iki yerde birden eğitime başladım. 82 yılında ise İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü uçak ve uzay bilimleri dalında mastıra devam ettim. Ve aynı yıl da üniversitede mühendis kadrosunda çalışmaya başladım. Benim için iki yıla yaklaşık hem çalışıp hem de lisansüstü eğitimime devam etmem o dönem hayatın bana yüklemiş olduğu ve beni şekillendiren bir süreçti. Hocalarla olan münasebetlerimizden onların bizi eğitim ve yönlendirmek konusunda ki çabalarından hayatı tanımaya başladım. Lisansüstünü tamamlamıştım. Askerlik için üniversiteden ayrılmayı düşünürken Prof. Zeki Erim hocanın ısrarı ile kadro asaletimizi almak adına doktora imtihanlarına girmeye karar verdim. İmtihanlara girdiğimiz zaman ise ağırlıklı not ortalamasının 9 veya 9’dan fazla olması gerektiğini öğreniyordum. Çünkü benim notum zaten 9’dan yüksekti. İmtihana girmeme gerek yokmuş. Doktoraya direk başlayacağım yazısını görünce de şaşırdım. Not ortalamam 9. 22 idi. Dolayısıyla doktora öğrenciliğimiz de başlamış oldu.
DEDEMİN ISRARI İLE EVLENDİM
O arada nişanlanmıştım. Çünkü dedem ısrarla artık evlenmek gerekir gözümün gördüğü zamanda bu işler yapılmalı diyordu. Önünüzde büyük biri yokken bunun zorluğunu yaşamış biri olarak tavsiyelere uyuyordum. Dedem ben yaşlıyım, bir an önce bunu yapmalıyız diye ısrarlı olmuştu. Temmuz 1984’te düğün yaptık. Arkasından da askere gitmek için üniversitedeki doktorayı dondurup görevimden izin alarak Ağustos 1984’de 179. dönem yedek subay olarak Polatlı Topçu Okulu’na gittim. Bu arada dedem vefat etti. Eylül 1984’te bana hem dedelik hem de babalık yapan, çok değer verdiğim bir büyüğümü kaybetmenin acısını yaşıyordum. Ayşe hanımla evlendim. Bu evlilikten 1986 doğumlu Abdülkadir, 1988 doğumlu Fatma Nur ve 1989 doğumlu Şeyma isimli çocuklarım var.
EGE ORDU KOMUTANI RECEP OLGUN PAŞA’DAN
TAKDİRNAME İLE ÖDÜLLENDİRİMDİM
Tekirdağ Topçu Taburu’nda ileri gözetleyici subayı olarak asteğmen rütbesi ile askerliğimizi devam ettik. Tekirdağ’a annemi ve nenemi de götürmüştüm. Fatma nenemin adını kızıma verdim. Nenem yaşamak için mahallesinden dışarıya çıkmamış bir kadındı. Onu yüzlerce kilometre öteye yaşamak için götürdüm. Atışlardaki ve tatbikatlardaki başarımız yüzünden Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Recep Olgun paşa tarafından takdirname ile ödüllendirildim. Başarılı bir asteğmenlik sürecini Aralık 1985’te tamamlamış oldum.
İSTANBUL’DAN KAÇMAK İSTERKEN YİNE İSTANBUL’A GİDİYORDUM
DPT’nin uzmanı olmak için yazılı sınavına girdim o arada İstanbul’a dönmemek için Konya”dan çalışma ortamı ararken mühendislik formasyonumuzda kullanabilmek adına daha önceden kurulmuş olan Kontelsan AŞ’ye ortak oldum. İş hayatında Konya’yı hedeflemiştim. Ama ailemin erkeği olarak 86 başında şirketin İstanbul yatırımlarını yürütmek için Topkapı’daki yeni iş yerinin makine montajını yapmak üzere geçici olarak İstanbul’a gittim ve 1990 yazına kadar yine İstanbul’da yaşamak zorunda kaldım. Ailecek gittiğimiz için nenem her yaz bana bu yaz dönüyor muyuz diye sorardı. Bende ona hep bu yaz ,öbür yaz derdim.
2. ORGANİZE SANAYİ’NDE İLK FAALİYETE GEÇEN
KURUMLARDANDIK
2 Organize Sanayi bölgesindeki yeni iş yerimizin faaliyete geçmesi ile gece gündüz uğraşımız devam etti. O yıllarda 2. Organize’nin yeni oluşuyor olmasının sıkıntılarını, fiziki yetersizliklerin, sorunların çokluğunu hep biz yaşadık. Hiç bir şey yoktu ki! Yol yok, elektrik yok, su yok, telefon yoktu. İlk faaliyete geçen firmalardan birisiydik.
MÜSİAD KONYA ŞUBESİ’NİN KURULUŞ ÇALIŞMALARI İLE
YENİDEN SOSYAL HAYATIN İÇİNE GİRDİM
1993 yılında MÜSİAD Konya Şubesi’nin kuruluş çalışmalarında yer alarak tekrar sosyal hayatın içine itiliyordum. Kurucu müteşebbis heyet yönetim ve denetim kurulu üyeliklerinden sonra 1996 yılında şube başkanı seçildim. 99 sonbaharında oda seçimleri sürecinde Konya Sanayi Odası seçimlerine arkadaşlarımızla birlikte hazırlandık. 11 komitenin sekizinde sıralamada başarılı olduk ve meclis çoğunluğu arkadaşlarımızdan oluştuğu için yönetim kurulu başkanlığına seçildim. Sanayi odasını temsilen organize sanayi bölgesi müteşebbis heyetinde ve yönetim kulunda görev ifa ettim.
2001 EKONOMİK KRİZİ İLE AK PARTİ’YLE SİYASİ
YAPILANMANIN İÇİNDE YER ALDIM
2001 yılındaki kriz ortamı ülkeyi büyük bir kaosa sürüklemişti. Geleceğinden kaygı duyan insanların yeni bir siyaset yapılanması sürecinde AK Parti olarak yapılanmanın yeni anlayışın Konya’da teşkilatlanması süresince kurucu il başkanlığı yaptım. Görev verilmesi ile de aktif siyasetin içine girmiş olduk. 31 ilçesi 174 beldesi olan bir ilde teşkilatlanmanın tüm zorluklarını yaşayıp ama süreci yaşadığımız iyi acı anıları ile tamamladığımız anda Türkiye’nin erken seçim sürecine girmiş oldu. Yeni dönemde siyasette yeni biri olarak hangi konumda hem Konya’ya hem de partimize hizmet edebileceğimizin kararını genel merkeze bırakarak süreci izledim. 2002 Kasım seçimleri için milletvekili aday adayı olarak yeni bir sayfa açmış olduk. 2002 Kasım seçimlerinde Konya’nın AK Parti’ye en yüksek oyu veren il olması ve bu ilden de 14 AK partili milletvekili gönderilmiş olmasının hazzını ve onurunu yaşadık.
SOSYAL GÖREVLERİM SIRASINDA TÜRKİYE’NİN YURT DIŞI GERÇEKLERİNİ BİRE BİR YAŞADIM
MÜSİAD ve Sanayi Odası görevlerimiz sırasında gerek yurt içi misyon şefleri ile gerekse yurt dışındaki gezilerimizde ki yabancı ülke yöneticileri ile görüşmelerde dünyanın tanınması kanaatlerimizin gelişmelerine ve ülkemizin daha iyi yerler gelmemsine fırsat verdik. Avantajlarımızın dezavantajları dönüşmesine fırsat vermedik. Daha iyi tanımak için fırsatlar bulduk. Pek çok büyük yerde sohbetlerimizde ülkemizi anlatmaya çalıştık. Onların kanaatlerini öğrenmeye çaba gösterdik. Özellikle Konya için genelde ülkemiz için yapabileceğimiz çok şeyin olduğunu gördük. Amerikan tarım ataşesinin Türkiye’deki hububat tahminleri ile ilgili ellerindeki verilerin Türkiye’deki istatistiki bilgilerden çok daha gerçeğe yakın olduğunu görebildik.. İngiltere büyükelçiliğinden görevliler ise Türk iş adamlarına vize zorunluluğunu kaldırma talebine karşı zaman zaman Türkiye’den kaçak işçi gidişine bazı işadamı görüntülü kişilerin aracılık etmesinden sıkıntı olduğu için sıkı takip ettiklerini ancak bu tür güvenilir kardeşlerimiz için refere edeceklerini söyleyerek 98’de bunu sağladık.
SAYIN BAŞBAKAN BİR AKŞAM KENDİ CEP TELEFONUNDAN BENİ ARAMIŞTI
AK Parti’nin kuruluş sürecinde bir gün akşam cep telefonum çaldı. Özel bir numara olduğunu arayanın da kim olduğunu bilmiyordum. Hal hatır sorulmasından sonra ancak arayanın Genel Başkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan olduğunu anlayabildim. O ana kadar konuştuğum insanın sesini Balıkekir MÜSİAD başkanının sesine benzetmiştim. O yüzden de hep başkanım diyerek cevap veriyordum Çünkü bu bir direkt aramaydı. Herhangi bir sekreter ya da görevliyle yaptırılan bağlantı yoktu bu öyle bir arama değildi. Genel Başkanımız direkt arayarak çalışmaların nasıl olması gerektiğini, biraz daha hızlandırılması gerektiğini bana söylüyordu. Başarı dilemesi bizim için çok önemliydi. Doğrudan araması bizi şaşırtan tarafıydı.
FIRSAT BULDUKÇA DÜŞÜNMEYE ÇALIŞIRIM
Boş vakitlerimde fırsat buldukça düşünmeye çalışırım uyumayı en büyük dinlenme aracı olarak görürüm. güncel konularda tarihi konulara kadar bir takım eserleri zaman zaman karıştırır bugüne yorumlama yapmaya fırsat bulurum. Gazete haberleri ve bazı sevdiğimiz sayfala köşe yazılarını bir gün önceden de internetten okurum. (Burada bizim yazılarımızıda bir gün önceden geceden okuduğunu söylüyor ve gülüşüyorduk.) Klasik Türk müziği dinlerdim. Spora karşı çok fazla ilgim yok. Öğrencilik yıllarımızdan beri ders çalışmakla ömrümüz geçti iş hayatımda d a tüm mesaisini işine ayırmış bir insan olmaktan dolayı spora fırsat bulamamıştım.