Fatıma Nur Mücevher

Fatıma Nur Mücevher

Hayat Denildiğinde…

Hayat denildiğinde üç uç nokta koyup susmak geliyor içimden. Hayat denildiğinde, bir çeşme kenarında oturup uzun uzun dinlenmek yâda demlenmek geliyor. Hatta bununla birlikte birde seyre dalmak canlıları…  Bir karıncanın omuz kabartan cesareti ya da bir serçenin çılgınca yaptığı yaşam dansı. Biraz özgür ve biraz tutsak…  Evet, tutsak. Kanatlarına tutsak. Ayaklarını kullanamayışı… Ne tuhaf yeri gelince de özgürlük. Ne muazzam bir sanat değil mi? Tek kelime ile  tüm bu güzelliği anlat deseler ALLAH der susarım.

 

Hayat, öyle bir noktaya geldi ki; ne şaşırabiliyoruz nede yutkunabiliyoruz. Müthiş bir monotonluk hâkim sürüyor. Ne tat alabiliyoruz ne uzak durabiliyoruz. Hayatımızı garanti altına alma gayreti sonra... Aslında bizi yoran her ne varsa başını bu ‘garanti’ çekiyor. Çok tuhaf değil mi? Öleceğimiz hayatı garantilemek istiyoruz. Kastettiğim kesinlikle “boş vermişlik” değil. Aksine hırslarımızla değil, yaşama gayemizle tutunmak hayata.

 

Yoğun ve dolu dolu çalışırken mutlu olacak yada mutlu edecek neler yaptık acaba? O yoğun temponun içinde 5 dk’da nasıl mutlu olabiliriz? Bu nasıl mümkün olacak dediğinizi duyar gibiyim. Aslına bakılırsa çok da zor değil. Hatta hiç zor değil. Mutlu olmak için bir yerlere gitmemiz gerek miyor. Bir yerlere düşüncelerimizi göndermemiz yetiyor… Düşüncelerimizi dinlendirdiğimizde inanın sizde dinlenmiş olacaksınız. Tüm yorgunlukların ve yoğunlukların nedenleri arasında düşüncemizin yorulduğu ve yaşlandığı gerçeği olmalı. Oysa az bir tını, az bir hatırlama yada az bir farkında kalma tüm yorgunluklarımızdan bizi sıyıracak diye düşünmekteyim.

 

Böyle zamanlarda beni mutlu eden şeylerden bir tanesi   “Türk Kahvesi” ötekisi ise anılarım. Hatırımda kalan anılarım. Biz küçükken yani, tüm akrabalar birlikteyken gezmelerimiz, ziyaretlerimiz, oynadığımız oyunlar… Telefonlarımızla şizofrenik aşk yaşamadığımız zamanlar…  Dedemin bıkmadan anlattığı ecdadımız, yıldızlar, komşular ve köyümle ilgili olaylar. Beni o kadar mutlu ederdi ki… Dedem bunları anlatırken “değerlerimiz” derdi. Bu yüzden değerlerimiz kimliğimiz olmuştur. Bu inançla güçlü kalıp, bu inançla “bana düşen ne ise Allah’ın izniyle yaparım” diyebilmişizdir.

 

Sözü daha fazla yormadan şu ifadeyi kullanmamız yanlış olmaz sanırım. “İnsan, hayatını/yaşamını değerleri ekseninde farkındalık oluşturup geliştirdiğinde, mutlu olabilir, mutlu edebilir. Bu eksende, üzerine düşen her ne varsa üstlenebilir.”

 

Mevlam hayat pencerimizi daimi ve devai şifalı kılsın. Hizmetkarlığına ulaştıracak kapılar açsın,hizmetine ram olmuş yüreklerden kılsın. Kabul etsin.

 

Selam,dua ve muhabbetle…

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum