Hayatımı kararttılar

Hayatımı kararttılar

Paralel yapılanmanın hayali delillerle hapse attığı Okyanus Şirketler Grubu'nun sahibi Nusret Argun yaşadıklarını anlattı. Örgüte boyun eğmediği için hedef seçildiğini söyleyen Argun, 'Delil torbasını açmadan 180 yıl ceza verdiler. Hayatımı kararttılar' d

Kamuoyunda 'Okyanus Davası' olarak bilinen, Okyanus Şirketler Grubu'na yönelik operasyon kapsamında 66 ay tutuklu kalan işadamı Nusret Argun, özel yetkili mahkemelerle ilgili kanun değişikliğinin ardından serbest bırakıldı. Paralel yapının Okyanus grubunu bitirmek için giriştiği bir dizi hukuksuzluğu Yeni Şafak'a anlatan Argun, gözaltına alındığı 'Final' operasyonunun Gülen'e yakınlığı istihbarat raporlarına yansıyan polis şefi Salih Tuzcu'nun son eylemi olduğunu hatırlattı. Argun 'Operasyonun kod adı 'final' bilinçli seçildi. Paralel yapının, isteklerini yerine getirmeyecek şirketlerin sonunun ne olacağını ibret olsun diye tüm Türkiye'ye göstermek amacıyla seçtiği özel bir kelimeydi. Bu operasyonla, paralel yapıya dahil olmayan diğer şirketlerin sindirilmesi hedeflendi. Malum yapı, Konya'da çıkar çarklarını en üst seviyede devam ettirmeyi amaçladı' dedi. Şirkete 25 Nisan 2008 tarihinde gerçekleşen operasyonun hemen öncesinde şirket bilgisayarlarına 4 adet belgenin 'dışarıdan' yüklendiğine dikkat çeken Argun, 'Okyanus.doc adlı bir belge koyarak bizimle hiç ilgisi olmayan kişileri yerleştirmişler. Farklı firmalarda çalışan kişileri bizim çalışanımız gibi göstererek ihaleye fesat karıştırma iftirasına delil oluşturmuşlar' diye konuştu.

BİLİRKİŞİ DE POLİSMİŞ!

Dışarıdan yüklenen belgeler için bilirkişilik görevini de polislerin yaptığını dile getiren Argun, bu bilirkişileri de operasyonu yapan dönemin KOM Müdürü'nün atayarak adeta hukukla dalga geçildiğini söyledi. Argun, 'Dışarıdan belge yüklenmesi sonucu ihalelerde, Okyanus'a rakip firma çalışanları Okyanus Grubu'nun personeliymiş gibi gösterildi. Böylece ihaleye fesat karıştırma suçu için delil üretilmiş oldu. Toplam 56 ihaleye fesat karıştırma iddiası da bu uydurma delile dayandırıldı' ifadelerini kullandı. Arama ve el koymalar sonrası bilgisayar harddiskleriyle şirket belgelerini geri istediklerini, ancak bunların iade edilmediğini söyleyen mağdur işadamı, paralel yapının amacını ise 'Konya KOM Şube Müdürlüğü, harddisklerimizi iade etmeyerek şirket işlerimizin kilitlenmesini amaçladı. Bunda da başarılı oldu. Çünkü operasyonun amacı bizi bitirmekti' cümleleriyle ortaya koydu.

Korsan böceği 'resmen' söktüler

'Delil bulabilmek için sahibi olduğum Konya Dedeman Oteli'ndeki işyeri niteliğinde olmayan otel konaklama odasına hukuksuz şekilde dinleme cihazı koyuldu. Paralelci polisler, oteldeki yatak odama yerleştirdikleri ve ben cezaevine girdikten dört ay sonra bile yerinden sökülemeyen cihazların sökülmesi için Adana Savcılığı'ndan talimat istemişler. Devlet aygıtlarıyla hukuksuz dinleme yapan paralel yapının 2 bin 500-3 bin metre mesafeden rahatlıkla dinlenebilecek nitelikteki böceklerini, Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararıyla tespit ettirdik. KOM yetkilileri bu cihazları sahiplenmezken, cihazlardan alınan bilgiler dosyada kullanıldı.'

Oğlu hastalanınca 23 kişi mahkemeye

Nusret Argun'un Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi olan oğlu Ömer Kazım Argun, hasta olduğu için vize sınavına giremedi. Konya'daki bir hastaneden sağlık raporu alma girişiminde bulunan Kazım Argun için sahte sağlık raporu alındığı iddiasıyla Konya 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Dava kapsamında kendisi, eşi, oğlu ve işçilerinden oluşan 23 kişi yargılandı.

Özel yetki için özel çaba

Dönemin Konya Emniyeti'nin davayı 'özel yetkili' mahkemenin alanına sokmak için her yolu denediğini ifade eden Argun, 'Bir çalışanım 1989'da suç işlemiş. 2004'te ruhsatsız silah yakalatmış. 2006'da ben işe almışım. Bu kişinin yanımda çalışması örgüt delili gösterildi ama Adana'daki ÖYM kabul etmedi dosyayı Konya'ya iade etti. Bu kez hırsızlık yaparken yakaladığım ve borcuna karşılık babasının rızasıyla 10 bin liralık senet imzalattığım personelimi kullandılar. 'Nusret Argun beni tehdit etti' dedirttiler, böylece ÖYM'de yargılandım. Tehdit suçundan beraat ettim ama 6 sene sonra... Beraat ettiğim bir suç isnadı yüzünden beni özel yetkilide yargıladılar' şeklinde konuştu.

Delil torbasının ağzı açılmadı

'Ağzı açılmayan, içinde ne olduğu dahi belirsiz delil torbalarını inceleme izni verilmedi. Bu delilleri mahkeme de incelemedi. Hiç bilmediğimiz kişi ve bize ait olmayan telefonlardan ya da bize aitken çarpıtılan, başı ve sonu kesilmek suretiyle anlamı değiştirilen iletişim tespitleri huzurda dinlenmedi. Bilirkişi incelemesi taleplerimiz dikkate dahi alınmadı. Dosyanın kamuoyunda infial yaratması için harddislere pornografik deliller bile yerleştirildi. Davamız 26 Haziran 2013 günü aceleyle sonuçlandırıldı.'

96 ihalede 1 lira kamu zararı yok!

Sayıştay denetçileri tarafından mahkemenin talebi üzerine tanzim edilen 18.07.2011 tarihli 290 sayfalık bilirkişi raporunda davaya konu olan 96 ihale tek tek incelendi. Hiçbir ihalede kamu zararının oluşmadığı, ihalelerin yasalara ve usulüne uygun olduğu belirtildi. Sağlık Bakanlığı Müfettişleri 6,5 ay boyunca inceleme yaptı. Hiçbir usûlsüzlük tesbit edemedi. Mahkeme her ikisini de dikkate almadı. Ayrıca İstanbul ve Marmara Üniversitesi öğretim üyelerince hazırlanan bilirkişi raporunda, ihaleye fesat karıştırma suçlarıyla ilgili olarak 'firmalar arasında bir hukuki bağlantının belirlenmediği gibi böyle bir bağlantının belirlenmesi halinde dahi ihaleye fesat karıştırmadan bahsedilemeyeceği' denildi ancak bu da dikkate alınmadı. Sağlık Bakanlığı'nın müfettişlerince yapılan idari soruşturmayla ilgili de Argun, 'Disiplin cezası dahi verilmediği gibi ihaleye fesat karıştırma iddiasının da gerçeği yansıtmadığı tespit edildi' açıklamasında bulundu.

İshak, İsa oldu delil sayıldı

Şirket personeli İshak Ünal'a verilmiş 100 TL avansa ilişkin makbuzda, açıkça İshak Ünal yazılmasına rağmen bu para Mircan LTD ŞTİ'nin sahibi İsa Ünal'a verilmiş gibi gösterildi. 57 adet ihaleye fesat karıştırma suçu bu delile dayandırıldı. İshak Ünal, şirketimizin Konya Numune Hastanesi temizliğinde çalışan kişidir. Mahkemenin talebiyle hastane başhekimliği tarafından bu kişinin çalıştığı tespit edilmesine rağmen delillere itibar edilmedi.

Bu kadarına da pes!

Konya'daki ünlü Okyanus Şirketler Grubu davasında ortaya çıkan yeni bilgiler, paralel yapıya boyun eğmeyen şirketi bitirmek için her yolun denendiğini ortaya koydu. Paralel yapı Adalet Başmüfettişleri'ni görevlendirip davayla ilgili hakim ve savcıların yanısıra adliyedeki diğer hakimlere şantaj amaçlı dinleme yaptı. Kanunlara meydan okuyup müfettişlerden siviller için bile dinleme kararı çıkarttı. Argun, usulsüzlüğü şöyle anlattı: 'Soruşturma evrakının C.Savcılığı'na tesliminden sonra iletişimin dinlenmesi tedbirine 25.6.2008 tarihinde son verilmesine rağmen, yasaya aykırı olarak 4.7.2008 ve 8.7.2008 tarihlerinde yer itibarıyla yetkili olmayan mahkemelerden iletişimin dinlenmesi kararı alınmış ve dinlenmeye devam edilmiş, Bu hukuka aykırılık Sincan Sulh Ceza Hakimliği'nden alınan 4.7.2008 tarih ve 2008/475 sayılı kararla gerçekleştirilmiştir. Bu karar Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na gönderilmiş. Başkanlık bu kararın CMK ilgili maddeleri noktasında usulsüz olduğunu, müfettişlerin hakim ve savcılar dışındaki üçüncü şahısların telefonlarının dinlenmesi için talepte bulunamayacağını, Sincan Sulh Ceza Mahkemesi'ne bildirmesine rağmen mahkeme usulsüz kararında ısrar ederek kuruma müzekkere yazmış ve dinleme başlamıştır.'

Mahkeme üyesi de isyan etti

Afyon Devlet Hastanesi'nin yemek hizmetini karşılayan firmanın istihdam ettiği aşçıbaşı Coşkun Akman'a yeteneği nedeniyle diğer personelden ayrı olarak her ay açıktan 500 TL'lik fark verdiklerini anlatan Argun, 'Bu durumla ilgili telefon görüşmeleri Hastane Müdür Yardımcısına rüşvet verildi şeklinde kasten yorumlandı. Telefon görüşmesinde ismi geçen 5 kişiye 8'er yıl hapis cezası verildi. Bu cezaya Özel Yetkili Mahkeme'nin kıdemli üyesi de isyan ederek muhalefet şerhi koydurdu' dedi.

140 BİN TAPE İÇİN 3 GÜN MÜSAADE!

İddiaların dayanağı olarak çarpıtılan iletişim tespit tutanaklarının gösterildiğini belirten Argun, 'Seslerin kime ait olduğunun araştırılması için kayıtları dinleme talebimize rağmen kayıtlar verilmedi. 140 bin dinleme kaydına ait hard disk 2 Ocak 2013 tarihinde Cezaevi Savcılığı'na izlemem için gönderildi ve kısa süre sonra da mahkeme yargılamaya son verdi' diye konuştu.Cezaevi koşullarında günde bir saat inceleme imkanı tanındığını belirten Nusret Argun, 'Nitekim 140 bin adet görüşmenin hiç kalkmadan dinlenmesi halinde 3 bin 984 saate ihtiyaç var ancak cezaevi koşullarında sadece günde bir saat izin verildi. Bu şartlarda 3 bin 984 saatte bitebileceği aşikar. 24 saat hiç kalmadan çalışılsa dahi 166 güne ihtiyaç olduğu bir ortamda bu harddiskleri inceleme imkanının olmadığı ortadadır' diye konuştu.