Adem Alemdar
Her Türk asker doğar!
Her Türk çiftçi doğar…
Her Türk kasap doğar…
Her Türk imam doğar…
Her Türk doktor doğar…
Her Türk mimar doğar…
Her Türk manav doğar…
Her Türk avukat doğar…
Her Türk tamirci doğar…
Her Türk gazeteci doğar…
Her Türk mühendis doğar…
Her Türk marangoz doğar…
Her Türk muhasebeci doğar…
…
Niye her Türk asker doğuyormuş? Çünkü Türk milleti farklıymış, başka milletlere benzemezmiş, ayrıca askerlik peygamber ocağıymış vesaire vesaire…
Nereden çıkarıyorsunuz yahu bunları. Biz de her millet gibi bir milletiz, hiç ayrı bir özelliğimiz yok. Neticede tüm diğer milletler gibi biz de Adem ile Havva’danız. Var mı ötesi…
Peygamber ocağı meselesine gelince, peygamberimiz devlet başkanıydı ve doğal olarak başkumandandı. Sahabileri ise savaş zamanlarında gönüllü askerlerdi. Barış zamanlarında bir tek Allah’ın kulu askerlik yapmıyordu. Ocak neresi…
Bugün de Allah göstermesin bir savaş olsa önce profesyoneller olmak üzere, ihtiyaç durumuna göre hepimiz gönüllü askeriz. Bu dediğime itiraz edecek bir kul olabilir mi? Vatanımıza, namusumuza, malımıza tecavüz olursa hepimiz asker oluruz seve seve…
Ancak…
Bizden evvel askerliği meslek olarak yapanlar, milyar milyar maaş alanlar yapmalılar. Ölünecekse evvela onlar ölmeli sonra biz diğer meslek sahipleri. Çünkü askerlik artık bir meslektir. Bunun aksini savunanlara sorarlar, öyleyse trilyonlarca lira maaşı niye dağıtıyoruz, diye…
365 general ve amiral
39 bin 975 subay
95 bin 824 astsubay
24 bin 700 uzman jandarma,
40 bin 515 de uzman erbaş
53 bin 424 sivil personel
6 bin 829 yedek subay olmak üzere 261 bin 632 kişi ciddi maaş alıyor…
458 bin 368 erbaş ve er de cabası.
Toplam 720 bin kişilik bir orduyuz biz ve tarihimizde hiçbir savaşa dahil olmadık. Devletimiz kuruldu kurulalı savaş korkusuyla bu kadar çok sayıda insanı askerlik mesleğiyle besledik durduk. Artık yetmez mi? Günümüzde savaşlar asker sayısıyla mı kazanılıyor ki? Öyle olsaydı, Saddam’ın ordusu sokar mıydı ABD’yi ülkesine…
Savaşlar artık teknolojiyle yapılıyor. Füzeyle, uçakla; tabi bunları kullanacak üst düzey uzman askerlerle…
----------------------------------------------------------
En büyük asker bizim asker!
Geçtiğimiz günlerde yine bir askere uğurlama faslı yaşadık, gürültülü, patırtılı bir şekilde.
Arabamızla ailecek çevre yolunda giderken bir anda etrafımız sarıldı; Amerikan filmlerindeki dazlakları andıran bir kuşatmaydı. Çocuklarla birlikte ben de korktum doğrusu. Kaza yapmak, bir yerlere arabayı vurmak hiç önemli değildi. Koskoca çevre yolu trafiğe kapatılarak yolda lastik cayırdatmalar, sürat yapmalar…
Şükürler olsun o kargaşadan sağ salim kurtulduk…
Havai fişekler atıldı, araba konvoylarıyla yollara sekizler çizildi, olmadık tehlikeli hareketler yapıldı. Ne diye? Bizim oğlan askere gitti diye. Herkesin doğal olarak gittiği bir vazifeyi bu kadar abartılı bir şekilde kutlamak bize mahsus bir özellik her halde…
Bir yanda binlerce ‘bedelli’ bekleyen genç, diğer yanda askere gidiyoruz diye ortalığı ayağa kaldıran bir tantana. Hangisi gerçekte biziz…
Askere uğurlama törenleri eskiden bu kadar abartılı olmazdı. Ailecek otogarlara gidilir, askerin ağzına emzik falan verilir, gözyaşlarıyla dualar birbirine karışırdı. Sonra da Allah kavuştursun temennileriyle aileye ziyaretler yapılırdı. Şimdilerde ekonomik rahatlamanın da verdiği bir özgüvenle çok masraflı, cafcaflı uğurlama törenleri yapılıyor. Rahatsız edici boyutlarda gerçekleşen bu organizasyonlara yetkililerden de bir tepki gelmediğine göre, bu halden onlar da memnun…
Her şeyi bozduğumuz gibi asker uğurlamayı da bozduk. Hayırlı olsun…
---------------------------------------
İki memur
Yılın hemen her günü üşenmeden her vakit camiye giden bir komşum var. Kendisi bir kurumda memurluk yaptığı halde özellikle sabah namazlarında camiye gitmeyi hiç ihmal etmez. Yine bir başka memur; hem de bizim caminin imam-hatibi kardeşim ise hafta 2-3 günü sabah namazına gelmez. Bir memur sevabını umarak vakit kaçırmazken, bir başka memur işi olan namaz kıldırmayı ihmal etmekte…
Cemaatin çoğu namaz kıldırmaya yetkin olduğundan hocanın gelmemesini sorun etmiyor, hemen cübbeyi sırtına geçirip namazı kıldırıveriyor. İşte bu hal beni sinir ediyor. İmamın niye böyle yaptığını sorduğumda hemen herkes onun bu haline alışmış bir hal ile hoşgörü cümleleri kuruyor. Sonradan öğrendiğime göre bizim hocaefendi aynı zamanda tamircilik de yapıyormuş. Musluk, elektrik arızalarına gidip 10-15 lirayı cebellezi yapıyormuş…
İmam efendiyi kınadığımı; bu yazıyı bir uyarı olarak kabul edip kendisine bir çeki-düzen vermesini beklediğimi bildiriyorum. Tamircilik yapacaksa, memuriyetten derhal istifa etmesini veya memuriyete devam edecekse de işini tastamam yapmasını tavsiye ediyorum.
Bir din görevlisinin vazife yaptığı mahallede -üstelik namazları da ihmal ederek- evlere musluk tamirine gitmesi kadar acınacak başka bir şey bilmiyorum…