Prof. Dr. Ali Akpınar
Asırlardır yaşayan Mevlana!
Hiç düşündük mü Mevlânâ’yı Mevlânâ yapan nedir?
Bugün pek çok zengin, pek çok makam-mevki sahibi insan, hayatlarında bile ziyaret edilmezken, öldükten sonra unutulup giderken asırlardır onu ziyaret edilen ve sevilen kılan nedir?
Neden bunca insan, onu seviyor, onun kabrini ziyaret etmek için uzak yerlerden geliyor?
Neden onun asırlar evvel yazdıkları bugün okunuyor, konuşuluyor?
Hemen söyleyelim, bütün bu insanların bu sevda ve ziyaretlerinden herhangi bir dünyevî beklentileri de yok. O halde Hazreti unutulmaz kılan sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
Onu değerli kılan, unutulmaz kılan onun insan yetiştirme üstadı olmasıdır. Onun asırlardır, bunca gönüllere taht kurmasının sebebi budur. O, bu makamı ilmiyle irfanıyla, söylem ve eylemleriyle hak emiştir.
Onu bu konumlara çıkaran Onun sağlam bir ilmî alta yapıya sahip ili adamı olmasıdır. Biliyoruz ki Hz. Mevlâna uzun yıllar medresede tedrisle uğraşmış, hocalık yapmış, pek çok talebe yetiştirmiştir.
Onun ilmiyle âmil bir âlim olmasıdır. O, toplumu/insanları kurtarmaya soyunurken, asla kendini ihmal etmemiş biridir. O, âlim, zâhid, âbid ve fâdıl bir yiğittir.
Onun gönüllere inmesini bilen bir irfan adamı olmasıdır.
Onun toplumun dertleriyle dertlenen bir halk adamı olmasıdır. O, yaşadığı toplumun ve hayatın bizzat içinde, tabandan tavana insanlarla beraber yaşayıp onlarla hemsohbet ve hemdert olmasını bilmiştir.
Onun her kesimi kucaklayan ve her kesime doğruları anlatan bir dava adamı olmasıdır. O söylemleri ve yazdıklarıyla halkından yöneticisine, fakirinden zenginine, dervişinden mürşidine, kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına her kesimden her insana hitap etmiş, hiç kimseyi dışlamamıştır.
Onun, sanat için sanat yapan değil, inancını, insan sevgisini, hakikat sevdasını sanata dönüştüren bir sanatkâr olmasıdır.
Onun, eserlerinde hayatın içerisinden seçtiği somut örneklerle çoğu insanın anlayacağı bir dil kullanmış olmasıdır.
Onun, zor zamanların adamı olmasıdır. Hz Mevlânâ’nın yaşadığı dönem, İslam coğrafyasının Hıristiyan Haçlı seferleri, putperest Moğol Saldırıları ile kasıp kavrulduğu; iç isyanlar, mezhep kavgalarıyla çalkalandığı, imanî ve amelî problemlerin çözüm beklediği; beyinlerin karmakarışık, gönüllerin ümitsizlik içerisinde olduğu bir dönemdir. Hz.Mevlâna, kardeş kavgaları, parçalanmışlık ve düşman istilaları altında ümidi tüketen insanlara ümit olmuş, onlara geleceğe ümitle bakmasını aşılamış bir ümit adamıdır.
Nitekim O, şöyle diyerek ölümle yeni bir hayata doğduğunu/doğacağını haber verir:
“Zaten görünen şu maddî cismimiz, bedenimiz fânîdir. Sonunda toprak altına gitmek için yaratılmıştır. Fakat manevî yönümüz, sonsuzluğa kadar ebediyen neşeli bir halde yaşayacaktır.”
Evet, insanlık,Mevlânâ gönüllü, Mevlânâ yüzlü, Mevlânâ dilli, Mevlânâ metodlu insanlara bugün de dünden daha fazla muhtaçtır.