Ümit Savaş Taşkesen
Hiç mantıklı değil!
Kapına geldim ayaklarım geri geri giderek. İçimde bir fırtına, bin bir duygu yoğunluğu ile bütün kara kimliklerimi geride bırakarak ama bu, hiç mantıklı değil.
Bu zamana kadar böyle bir istekle hiç gelmediğim kapına geldimse bilmeliydin ki son umuttun! Son, ilk ve tek kapıydın. Bütün yürünebilir yolları, ulaşılabilir kaynakları, öncelikle kendi kaynaklarım da dahil olmak üzere, tüketmiş olmasam ne işim vardı kapında. Ama gelmiştim işte; bilmeliydim ki hiç mantıklı değil…
Bana ne şehrin kalbinden, gürültüsünden, kültüründen, inşasından, gelecek kuşaklarından, hafızasından, ustalara vefasından artık! Duyarlılıklara sahip olmak, kendi duyarlılıklarımızı korumak, kollamak, yaşatmak için zamanından, parandan, umutlarından, ailenden ve çocuklarından zaman (ç)almak, bu hiç mantıklı değil…
Kendimiz için, şehir için, çocuklar için, düşüncemizi inşa eden ve incelten ustalar için, güncelin, popülaritenin, bol yaldızlı ama boş olanın ışıltısına kanmasın diye yarınlarımız, gençlerimiz, çocuklarımız, çok hoş ama boş insanlar olmamak için, oralarda ihmal ettiğimiz, görmediğimiz, üzerine perde çekilmiş olan gerçeklere, kişilere, yazarlara, eserlere, kitaplara, duyarlılıklara bir işaret olsun diye yapmaya çalıştığımız bütün bu şeyler anlıyorum ki kapında; hiç mantıklı değil…
Sana ne! Bana ne! Bize ne! Yanarsa yansın, yıkılırsa yıkılsın, hayvanlaşırsa hayvanlaşsın bu Mongol Moğol şehri! Yaşayanı incelikten yoksun, eğitimlisi sanata duyarsız, sanatçısı sahipsiz, hamileri paragöz ve hamgöz bu Moğollar arasında suskunlaşıp bir köşede felaketin geçmesini beklemeli, şehrin eminleri ne yapıyor diye beklemeli ya da alıp başını gitmeli. Bir avuç insanla akıntıya karşı kürek çekmek hiç mantıklı değil…
Yazar’san, yazını yaz, organizasyon senin neyine! Kapılarda para dilenmek, himmet istemek, bakın şehrin ruhunu korumak gerek diye çırpınmak, el avuç açmak hiç mantıklı değil... Yangına su taşımak mı senin görevin? Salla gitsin! Yansın viran olsun bu pıtraklı diyar... Elinde kova çeşme aramak, su taşımak, feryat etmek, yardıma çağırmak senin evin yanmıyorsa! bu hiç mantıklı değil...
Organizasyon işleri için lastik gibi bir dil, joker gibi bir surat, nasırlı bir kalp, incelikten ya da istiskalden anlamayan kalas gibi bir düşünce, yontulmamış bir insan olmak gerekiyor. Yoksa çabuk, çok çabuk kırılır un ufak olursunuz. İsterken himmet ister gibi, kırılgan, dilenir gibi bir sesle değil en doğal hakkınmış gibi, alacaklıymış gibi, haraca keser gibi bir dil, kalın bir surat, zorlayıcı bir üslup ile koparıp alacak bir eda ile istemeliymiş. Tam tersi bir hal ve üslup ile kapı çalmak hiç mantıklı değil… Ruhunuz, gönlünüz incinir sonra...
Adam kendi menfaatine bir iş için bile çalmadığı kapıları kitap, kültür, sanat için çalmakta, aşındırmakta, yüzünü, ayakkabısını, yolunu, kaldıysa, varsa, olmuşsa, bir kuruşluk itibarını, onurunu da o yola sererek; yüzü, sözü, dili, kalbi hiç yatkın değilken para meselelerine yine de gelmiştir kapına. Rikkatle dinle! Yüzüne bak dinle. Dili dönmüyor anla. Düğümleniyor sözler, hisset. Titriyor ve birbirini sıkıyor eller, gör! Bu halde, bir istekte bulunabilmek için, adımları geri geri gitmesine rağmen, kalbinde hiç bir itminan bulunmamasına rağmen gelmiştir kapıya. Kendi için değil! İş için değil! Evet, bu hiç mantıklı değil!
Bunları biliyorum be kardeşim. Ama bütün mantık alanlarını çürüterek gelmiştik bunca yolu, bunca işi mantıksız olduğunu bile bile yapmıştık hep birlikte ama şimdi kapı(n)da ilk defa anladım ki bu(nlar); hiç mantıklı değil. Artık u-mutluyum. Mantık ağır basıyor bende ve bizde… Mantıklı bir diyar olsun burası, çok mantıklı, sanatsız ve ruhsuz… Artık mantığımı kutsuyorum yeni yeni ne iyi!
Ağzımızda, gönlümüzde gevelemeyelim. Evet, sanat olmadan da yaşarız, yaşam devam eder ama hayvanlaşırız be kardeşim, hayvanlaşırız… Hırlar, mıçar, düzüşür, çoğalır, saldırır, parçalarız… Buna yaşamak derseniz, evet kültür olmadan da yaşanır be kardeşim… ama sen de haklısın ‘paran yoksa kültür neyine!’ Kültürsüzlükten kim ölmüş?