HSYK nerede duruyor?

HSYK nerede duruyor?

HSYK geriliminde en son gelinen noktayı doğru değerlendirmek gerekiyor, çünkü bu nokta, Ergenekon davasının geleceği ile çok ilgili.

HSYK geriliminde en son gelinen noktayı doğru değerlendirmek gerekiyor, çünkü bu nokta, Ergenekon davasının geleceği ile çok ilgili.

Problem, HSYK'da çoğunluğu elinde bulunduran grubun Ergenekon davasına mesafeli durduğu ve davayı yürütmekte olan yargıç ve savcılara disiplin uygulaması yapmak istediği kuşkusundan kaynaklanmaktaydı.

Yani Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenlerin Ergenekon heyetinin de başına gelmesi endişesinden...

HSYK toplantı maratonu, sonunda Ergenekon yargıç ve savcıları üzerinde bir operasyon yapılmadan tamamlandı.

Ancak, alınan kararda, kuşku doğurucu bir hüküm olarak, yargı heyeti ile ilgili şikayetlerin HSYK'ya intikali öngörüldü.

Ancak, bu dahi normal kabul edilebilir.

Çünkü sonuçta Ergenekon da bir adli yargılama sürecidir ve onun da sağlıklı işlemesi, yani adaletin ortaya çıkması için hassasiyet gösterilmesi tabiidir.

Şikayetler görüşülür ve objektif şekilde karara bağlanır...

İşte sorun tam da burada ortaya çıkıyor.

Acaba şikayetler objektif biçimde görüşülür ve karara bağlanır mı?

HSYK'nın, Ergenekon konusunda objektif bir tavrı var mı?

Bu konuda bir yargıya varmak için, elimizde şimdi, toplantı maratonunun gizli ortamına yönelik spekülasyonlardan ayrı, somut bir malzeme var.

Bu, HSYK adına 10 kişinin imzasıyla yayınlanan bir bildiri.

İşte bu bildiri, HSYK adına Ergenekon davası ve yargı heyeti ile ilgili bir tavrı ifşa ediyor.

Bildirinin genel havasına bakıldığında, HSYK'yı oluşturan kadronun süreçten rahatsızlık duyduğu ve yargı heyetine olumsuz baktığı anlaşılıyor.

Hatta başsavcı yardımcısı olarak ikinci bir isim atanıyor ve o isme, adeta diğer savcılara karşı bir supap misyonu yüklendiği belirtiliyor.

Ama mesela bu bildiride, Ergenekon davasının önemine dair en küçük bir not yer almıyor.

Bu durumda, HSYK'nın büyük gözaltında bir Ergenekon yargılaması söz konusu oluyor.

HSYK'nın büyük gözaltı dediğimiz şeyi asla küçümsememek gerekiyor.

Ferhat Sarıkaya örneği hiç mi hiç unutulmamalı.

Ona Sacit Kayasu, Gültekin Avcı isimleri ilave edilebilir.

HSYK'nın meslekten ihraç ettiği savcı veya yargıç, avukatlık bile yapamıyor.

Ve HSYK'nın kararları yargıya götürülemiyor.

Ve bir şey daha: Şu yukarıda saydığımız isimler, HSYK kararlarının niteliğini sergiliyor.

Şimdi böyle bir durumda, Ergenekon'un yargı heyetinin psikolojisi nasıl olacak?

Şu biliniyor:

HSYK'nın kararları en çok henüz görevde bulunan savcı ve yargıçlar üzerinde baskı oluşturuyor.

Yani bir anlamda, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri, HSYK'nın varlığı ve kararlarıyla gölgeleniyor.

Eğer HSYK'da, belli bir ideolojik, siyasi veya inanç grubunun etkinliği, ağırlığı varsa, kararlara o grubun renginin yansıdığı kuşkusu ortadan kaldırılamıyor.

Şu anda HSYK'nın Ergenekon'la ilgili görünümü tam da budur.

Kanaatimce şu söylenebilir:

Devlet içinde herhangi bir kurumun, Ergenekon davası bünyesinde yer alan dosyaları önemsemiyor olması bile önemli bir tavır niteliği taşır.

Açılan davalarda sanık veya şüpheli olarak yer alanların her birine suçlu olarak bakmak elbette mümkün değildir.

Kimin hangi oranda suçlu olduğu veya olmadığı yargılama sonunda ortaya çıkacaktır.

Kuşkusuz beraat edenler de olacaktır.

Ama bundan bağımsız olarak, Ergenekon'da yargı önüne gelen dosyaların muhtevası, Türkiye'nin içinden geçtiği karanlık ve yer yer kanlı olaylarla doludur. Bunlar gerçek boyutlarıyla ortaya çıkmadan ve temiz bir süreç başlatılmadan Türkiye'nin rahatlaması da söz konusu olamaz.

İşte HSYK'nın kamuoyuna yansıyan yüzünde bu hassasiyeti göremiyoruz.

Aksine, sanki Ergenekon sürecinden kaygı duyanlar arasında bir rol üstleniliyor görüntüsü hakim.

Böyle bir görüntünün, bu kurumu önü alınmaz tartışmalar içine sürükleyeceği ve yıpratacağı muhakkak.

Ne yazık ki, yargıdaki sancılarla ilgili "Tuzun kokması" söylemi kamuoyu gündemine girmiş bulunuyor.

"Tuzun kokması"ndan duyulan kaygı, toplumun yargı üzerindeki titizliğinin bir göstergesi olarak anlaşılmalı.

Er veya geç, Türk yargı sistemi kesinlikle ciddi bir reformdan geçirilecektir.

Türkiye demokrasisinin, yargıçlar devleti, yani Batılı ifadeyle "jüristokrasi" görüntüsünden kurtulması kaçınılmazdır.

Yargıyı yargıçların gölgelemesi tehlikesi de ortadan kaldırılacaktır.

Ergenekon'la ilgili sancı, Türkiye'nin birçok sorunu gibi, bir bakıma, yargı sorunu da apaşikar gözler önüne sermiştir.

Sancının ortaya çıkması, dilerim çözümü de getirsin.

Ahmet TAŞGETİREN - BUGÜN