Hüseyin Bayık

Hüseyin Bayık

1960'lı yıllarda Konya eski Konya (!) iken Mareşal Mustafa Kemal İlkokulu Teksas Pavyon ve Alaaddin Tepesi küçük üçgeninde BAYIK GIDA olarak bilinen seçkin bakkalın minik çırağı (!) bugün demir sektörüne yön veren bir iş adamı oldu.

 


Uğur Özteke


 


İş dünyasında belki de örneğine çok az rastlanabilecek şekilde bir büyük başarıya imza atan, ticarete 15 metrekarelik bir bakkal dükkanında başlayıp bugün 7 bin 500 metrekarelik dev bir alanda demir sektörüne yön veren ve marka olmayı başaran Bayık ailesinin ferdi Hüseyin Bayık'ın hiçbir yerde duyulmamış hayat öyküsünü fotoğraflarla sizlerle anlatacağız. İşte, çocukluk yıllarında yakılmış lastiklerden çıkan çivileri eskicilere satan, bayramlarda kaldırımlarda şeker, babasının bakkal dükkânında ise ekmek satan Hüseyin Bayık'ın hayat hikayesi… 


 


Hüseyin Bayık 1968 yılında bakkal Hacı Halil Bayık ile ev hanımı eşi Ayşe hanımın üç kız, üç erkek altı çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Tek katlı kerpiç evleri bugün Nalçacı olarak bilinen Parsana camiinin bulunduğu sokakta idi. Baba Hacı Halil Konya'nın en eski ve tanınmış bakkalları arasında parmakla gösterilen bir isimdi. Hüseyin Bayık da 1996 yılına kadar  Alaaddin tepesinin Gazi Mustafa Kemal ilkokuluna bakan cephesinde Teksas pavyonun bulunduğu sokakta baba mesleği olan bakkallık işini yapmış.


Küçük Hüseyin 2 yaşında  iken Bayık ailesi buradan bugünkü Sille Yolu üzerinde eski asfalt şantiyesi olarak bilinen mahalleye göçer. Artık Hüseyin'lerin evi burada iki katlıdır. Bahçesi yüksek, tırmanılamayan duvarları minik Hüseyin'in ilk hatıralarındandır.


ÇALINAN KAYISILAR, ESKİCİLERE


SATILAN ÇİVİLER…


Burada unutamadığınız anılar dediğimiz zaman Hüseyin Bayık'ın yüzünde hafif ve tatlı bir tebessüm oluşuyor. Oturduğu koltukta şöyle bir geriye doğru yaslanıyor, gözlerini kısarak başlıyor anlatmaya: Burada unutamadığım öyle çocukluk anılarım var ki sanki bir filim. Arkadaşlarımız ile komşu bahçelerden kayısı çalmamız, bilye, kayısı çekirdeği oyunlarımız, düğünlerde bayrak çalmamız, hatta bizim evin ilerisinde bulunan taş ocaklarında atılmış ve yanmış lastiklerin içlerinde kalan çivileri toplayarak eskicilere satmamız'dedikten sonra kahkahayı patlatıyor ve "Demek ki taaa o zamanlardan çivi işine meraklıymışız. Belki de çivi o çocukluk yıllarında bize bulaşmış…"


SİGARA İÇTİĞİM İÇİN


BABAMDAN DAYAK YEMİŞTİM


Çocukluk anılarına dalmışken Hüseyin bey nefes almadan arka arkaya iyi tatlı, belki de bugün için sadece bir anı olarak kalan kimseyle de paylaşmadığı o günleri arka arkaya sıralayıveriyordu.


'Belki de daha 6-7 yaşlarında idim. Bir gün biz yine üç beş arkadaş bir inşaata çıkmış, gizlice sigara içiyorduk. Çocukluk işte. Bir taraftan sigarayı çekiştiriyor, arkasından da öksürüğe boğuluyorduk . Bir aile dostumuz ise televizyon tamircisi ve antencisi idi. O da bizim bulunduğumuzun inşaatın yanında çatıda anten kuruyormuş. Tabii ki o yıllar televizyonun Konya'ya yeni yeni geldiği yıllardı. Bizi inşaatta görmüş. Gitmiş babama söylemiş. Akşam babam eve gelir. Beni hem döver hem de çok kızar. O günden beri bir daha ağzıma sigara almadım, almıyorum. O gün için beni babama şikayet eden o abimize çok kızmıştım, ama şimdi kendisine çok çok teşekkür ediyorum.Bu dayağı şimdi babam bile hatırlamıyordur. Ama benim unutmam mümkün değil. Hadi beni babama şikayet eden büyüğümüzü de size söyleyeyim  Aydoğanlar'dan Halil abi…'


BAYRAK ÇALARKEN KADINLARDAN


YEDİĞİM DAYAĞI UNUTAMIYORUM


'Bir gün bir düğünde bayrak çalma olayımız oldu. O dönemlerde bayrak çalma olayı çok meşhur idi. Düğünlerde evin çatısına konan bayrak gençler tarafından çalınabilirse çalınır ve ev sahibinden, kayınpederden yüklüce para istenirdi. O gün mahallemizde düğün vardı. Arkadaşlarla konuştuk. Bayrağı çalma işine ben görevlendirilmiştim. O gün bayrağı çalmak için çatıya tırmandım ve çatıdaki bayrağı aldım ama karşı dama atlamakta öyle korktum ki bir türlü atlayamıyordum. Evde bulunan kadınlara aşağıdan haber verilmiş. Ben ise çatıda dona kalmıştım. Bir anda kadınlar çatıya doluştular. Beni yakaladılar, o gün o kadınlardan öyle bir dayak yedim ki.


SİMİT SATARKEN ÇOK UTANDIM


Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'nda 2. sınıf öğrencisi idim. Sille yolunda oturuyor ,ama yaz tatillerinde eski mahallemiz olan Nalçacı'da simit satıyordum. Bir gün yine simit satmak için eski sokağımızın yan tarafına girdiğim zaman  bir anda sokakta oynayan arkadaşlarımı gördüm. Özellikle de sınıf arkadaşım olan Eray da oynayan çocukların içinde idi. O anda öyle utandım ki, oysa daha önce de simit satmış ve pek çok arkadaşımla tanıdıkla karşılaşmıştım. Ama o sokağa girip Eray'ı görünce donup kalmıştım.


SINIFTA KALMAMAK İÇİN


ÖĞRETMENE KESE KAĞIDI İLE MEYVE GÖTÜRDÜK


3. sınıf öğrencisiydim. Öğretmenimiz Huriye Çınar idi. Mehmet Emin Çınar'ın eşi idi. Oyun oynamak çok hoşuma gidiyordu. Çalışmayı ise hiç mi hiç sevmiyordum. Bir gün öğretmenimiz beni çağırdı ve böyle çalışmaz isem sınıfta kalacağımı söyledi. Ben de gittim babama söyledim. Babam da 'oğlum sen korkma'dedi. Bir baktım ertesi gün babam büyükçe bir kese kağıdına, o ilkbaharda çıkan ne kadar pahalı meyve varsa doldurmuş, sınıfa girdi. Bir süre öğretmenimiz ile konuştu. Akşam eve gelince benim sınıfta kalmayacağımı söyledi. Ben de yine oyun oynamaya devam ettim. Ama ne yazık ki o yaz ikmale kaldım. Babam da çok üzülmüştü. Yazın dersime çalıştım ve sınıfı geçtim. Ama babam beni karşısına aldı "Ya dersine çalış ya da oyun oynamaya devam et'dedi. Kararımı verdim ve o yıldan sonra oyunu ikinci plana atıp çok başarılı bir öğrenci oldum.


MÜZİK ÖĞRETMENİME MOZART KASETİ


İÇİN YALAN SÖYLEDİM


Karma ortaokulunda iken müzik dersinden sınıfta kalıyordum. Orta üçüncü sınıf öğrencisi idik. Amcamın oğlu ile birlikte aynı sınıfta idik. İkimiz de müzik dersinden sınıfta kalacaktık. Bir müzik öğretmenimiz vardı, inanın dört dörtlük, mükemmel bir insandı. Bizden de her şeyi aynı şekilde tam olarak istiyordu.  İkimiz de sınıfta kalacaktık. Öğretmenimiz bir gün amcamın oğluna babasının mesleğini sordu. Amcam TIR şoförü idi. İtalya'ya gidip geliyordu. Amcamın oğlundan bir Mozart kaseti istedi. M. Ali de 'Tabii öğretmenim, babam getirir'dedi. O zaman bend e hemen atıldım 'Öğretmenim ben amcama söylerim, bir tane de ben getireyim'dedim. Öğretmenimiz aynı zamanda bizim bakkal dükkanımızın müşterisiydi. Tamam dedi, ama nedendir bilmiyorum amcam o yıl sonuna kadar kaseti getirmedi. Biz ise sınıfı geçmiştik. Öğretmenimiz bakkala geldiği zaman utancımdan hemen dolabın arkasına saklanırdım. Öğretmenimiz hakkını helal etsin.


EML'DE TESVİYE BÖLÜMÜ


Karma ortaokulundan sonra Endüstri Meslek Lisesi torna tesviye bölümüne kayıt yaptıran Hüseyin Bayık  burada da çok başarılı bir üç yılın ardından derece ile okuldan mezun olur. Daha sonra Selçuk Üniversitesi Coğrafya bölümünü kazanır.


'LİSEDE BANDO TAKIMINA GİRDİM'


Lisede okul yıllarında çok başarılı idim. Hatta okulun bando takımında idim. Trampet ve borazan çalardım. O çalışmalar, o bayramlar, o yıllar bir başka güzeldi


BİR KAMYON EKMEK SATARDIK


M. Ali ve Bünyamin ağabeylerim ile birlikte ve 1985'te 15 metrekarelik bir dükkanda başladığımız ticaret hayatında Konya'da bakkallıkta zirveye ulaştık. Bir kamyon ekmek sattığımız günler olurdu. Bizim bakkal dükkanının adı 'BAYIK Gıda'idi. Konya'da marketçiliğin başladığı yıllarda biz de bakkallığı bıraktık.


BAKKAL DÜKKANINDAN DEMİR TÜCCARLIĞINA


1992'de demir işine yavaş yavaş başladık. 1997'de ise bakkallık işini tamamen bıraktık.


1992'de Demirciler Sanayii'nde 100 metrekarelik bir dükkanda tek başına profil işi yapmaya başladık. 93'de üç kardeş artık bu işi yapıyorduk. Karatay Sanayii'nde 150 metrekarelik bir alanda ikinci şubemizi açtık. 2000'de Büsan'a geldik. Şu anda 7 bin 500 metrekarelik bir alanda demir çelik işi yapıyoruz. Büyük fabrikaların bayiliğini yapıyoruz. İlk sıralardayız. Piyasaya yön veren bir firma olduk.


AZİZİYE CAMİİ ÖNÜNDE ŞEKER SATARDIK


Bayram önlerinde Aziziye Camii'nin önünde belediye zabıtaları seyyarlar için yer verirdi. Ortaokul üçüncü sınıf öğrencisi idim.15-16 yaşında idim. Zabıta gelir, serbest derdi. Zaten biz de elimizde kasalar hemen oraya bırakır, yer kapardık. Büyüklerimizin arasına sıkışır, bazen de  yalvar yakar yer isterdik. Bir kasalık yer alırdık. Şeker satardık. Geceleri de o şekerin başında uyurduk.


ASKERLİĞİMİ KANTİNDE YAPTIM


MANAV REYONU KARA GEÇTİ


'1989'da Erzincan'da askere gittim. Bizi ilk gün kapıda karşılayan binbaşı nereden geldiğimi isimi ve mesleğimizi soruyordu. Ben de 'Konya'dan geliyorum, bakkalım'dedim. Alaaddin'i biliyormuş, ben de oradayım dedim. Beş dakika içinde beni kantine aldı. 40. günde subay ve astsubay aileleri için satış yapan kantine görevlendirildim. Kantinin manav reyonu zarar ediyormuş. Ben kara geçirdim. Hatta komutanlarım tarafından plaket ile ödüllendirildim.'


Bu nokta da biz devreye girdik. 'Aylarca belki de yıllarca zarar eden bu reyon nasıl kara geçirilmişti?'Hüseyin bey ısrarla bunun sırrını söylemek istemedi. Ama sohbet arasında çürük meyve ve sebzeyi sağlamların arasına nasıl karıştırdığını izah edince işin sırrı da öğrenilmiş oluyordu.


SARHOŞLARDAN KORKARDIM


Lise talebesiydim. Ağabeylerim ile her gün bakkal dükkanında nöbetçi olarak dururduk. Geceleri belli bir saatten sonra piyasada sarhoşlar olurdu. Korkardık. Bir gün bir sarhoş dükkana geldi. Bir paket sigara istedi, vermedim, eğer sigara vermezsem dükkanı dağıtacağını söyledi korktum ve bir paket sigarayı verdim. İşte o zaman sarhoş bir insanın neler yapabileceğini gördüm.


EŞİM ÖNCE BANA DEĞİL


ARABAMA EVET DEDİ


Bugün üç erkek evladı ve mükemmel bir aile yapısı ile iş dünyasında hızla başarı basamaklarını çıkan Hüseyin Bayık eşini istediklerini günü de hiç unutamıyor: Annem 15 kıza bakmış. 93'de yine bir kıza bakmaya gidecekti. Anneme sıkı sıkı tembihledim. 'Mesleğimi sorarlarsa sakın ola bakkal deme, demir  tüccarı de'dedim. O gün için Doğan SLX'im vardı. Son modeldi. Eşim ile tanıştığım zaman bana 'Ben sana değil arabana evet dedim'deyişini hiç unutamıyorum. Eşim gerçekten örnek bir anne ve eştir. Başarımı kesinlikle onun desteğine borçluyum'diyor ve ekliyor 'Allah üç erkek evladı verdi. Birinin adı Halil, babamın adı. Diğerinin adı İhsan, o da  kayınpederimin adı. Üçüncü oğlumun adı ise  Muhammed Bahadır. Halil'in dış ticaret uzmanı bir ekonomist, İhsan'ın makine mühendisi ve Muhammed Bahadır'ın da iktisatçı işletmeci olmasını istiyorum.'


HEDEFİM 500 İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK


Sohbetimizin sonlarına yaklaşırken Sayın Hüseyin Bayık'tan iş dünyası ile ilgili hedeflerini öğrenmek istedik. Hedeflerini şöyle sıraladı: 500 işçi çalıştırmak için dua ediyorum. Cenabı Allah'a sözüm var. İSO'ya başvurduk, elemanlarımız için sosyal aktiviteler, tatiller yapıyoruz. Onların yetişmesi için çalışıyoruz. Türkiye'de marka olmak istiyoruz, güven önemli. 2007'de büyük yatırımlar yapmayı hedefliyoruz.