Hüseyin YAĞCI

Hüseyin YAĞCI

Bozkır’ın Yağcızadeler sülalesinden imam bir babanın imam oğlu, Ereğli Kaybi köyünden çıkıp bugün Avrupa’nın 7 ülkesinde inşaat sektöründe marka olan günümüzün başarılı iş adamı

Hüseyin Yağcı


 


 


Bu haftaki konuğumuz yine bizden biri, ama daha sonra, önce ver elini Almanya deyip yurt dışına çıkan, ardından Avrupa, Balkanlar ve Asya’yı karış karış gezerek insana hizmet etmeyi görev edinen bir kişi… Bu gönül zengini dostumuzu bu hafta konuk ediyoruz. 


YAĞCIZADE HÜSEYİN EFENDİ’NİN TORUNUYUM


Ereğli’de doğdum, ama ailemizin buraya geldiği yer Bozkır Pınarcık. Atalarımız yaklaşık 800 yıl önce Horasan’dan Bozkır’a gelmişler. Biz Yağcızade Hüseyin Efendi’nin torunlarıyız. Zaten Yağcızade Hüseyin Efendi tarih kitaplarında da geçiyor. Yani bizim atalarımız haşhaştan yağ elde edermiş. Yediğimiz tohumdan yağ çıkartırlarmış.Bu tahin yapılan yağ…


İMAM OLAN BABAM BOZKIR’DAN EREĞLİ’YE TAYİN OLMUŞ


Babam Hasan Hüseyin, Bozkır’da imamlık yapıyormuş. 1957’de Bozkır’dan Ereğli’nin Kaybi köyüne tayini çıkıyor. Buranın en büyük özelliği siyasilerin hep buradan çıkmış olmasıymış. Ben de Kaybi köyünde doğmuşum: 9 Aralık 1962. Annem Fatma ev kadını. Kardeşlerimse sırasıyla Mehmet Ali, Hatice Kübra, Abdülkadir ve Recep. Biz bu şekilde Kaybi köyünde tüm yokluğa yoksulluğa rağmen, mutlu, huzurlu, neşe içerisinde bir çocukluk geçirdik.


ÇOCUKLUĞUMUZ GÜVEÇLİK YAKA’DA GEÇTİ


Kaybi köyü Toros dağlarında yüksek bir tepede, yamaçlı bir köy. Köyümüzün içerisinde küçük bir akar geçer, biz buraya altı akar derdik. Bahçelerimiz yamaçlıdır, aşağıdadır. Çocukluğumuz Güveçlik dediğimiz yakada geçti. Bahçeye indiğimiz zaman Hekper pınarından su içerdik, köyümüz şehir merkezinde, minareli camisi ile, dut ağaçları ile ve Büyük Dede köyüne giden yolu ile meşhur şirin bir köydü. Evimiz ahşap, normal sedirleri olan dışarıda avlusu olan bir yerdi. Ama tabii ki biz burada kiracıydık. Ev güzeldi,kalın ağaçları olan,sekisi olan kerpiç bir bina.


KÖYÜME ŞİİR YAZDIM


Bakın bu köy beni öylesine etkilemiştir ki sonradan köyüm için bir şiir yazmıştım.


Bir köyümüz vardı baykuşu çoktu


Yıldızları saya saya büyüdük


Fakir yoksulluk ya alnımız aktı


Karda kızak kaya kaya büyüdük


xxx


Kışından donardık kürürdük damı


Av avlardık bulamazdık avarı


Ne pantolon bilir nede şalvarı


Uzun fistan giye giye büyüdük


xxx


Anam leğenin içinde yurdu başımı


Beni çimdirirken gör telaşını


Bazlamaya katık yapardı aşını


Yağlı börünü yiye yiye büyüdük


xxx


Dut toplamak için ağaca çıkardık


Ölümden korkmaz ipte sarkardık


Horozun sesine erken kalkardık


Ezan sesi duya duya büyüdük


xxx


Kaybi köyü benimdi güzel efendim


Elde ferman dilde saban efendim


Boşa böbürlenme çoban efendim


Dağda davar yaya yaya büyüdük


İLKOKULA KARDA ÇANTANIN ÜZERİNDE KAYA KAYA GİDERDİK


Kaybi köyünde birinci ve ikinci sınıfı okuduk. Üçü, dördü ve beşinci sınıfları ise taşındığımız Belceağaç köyünde okuduk. Başöğretmenimizin adı Şinasi, sınıf öğretmenimiz ise Aynur Topuz’du. Biz çocuktuk tabii, ilkokulumuz fakir bir köy okuluydu, garibandı. Garip bir Anadolu ilkokuluydu yani. Bizim okulun yüksek tepesi vardı. Kışın çantamızı altımıza alır, kara bırakır, aşağıya kadar kayardık. Yazın da elimizde bir ağaç değnek, koyun güderdik, inek güderdik


1969 YILINDA BABAM İMAMLIĞI BIRAKIP ALMANYA’YA GİTTİ


Babam 1969’da Almanya’ya gitti, imamlığı bırakmıştı. Biz de annemlerle kardeşlerimle Belceağaç köyüne taşındık. Mehmet Ali Sılay başöğretmenizdi. Belceağaç köyü daha güzel, daha yeşil, daha sulak bir köydü. Ve elektriğin ilk geldiği yıllardı bu yıllar.


KUR’AN KURSUNUN KÖMÜRLÜĞÜNDEN KAÇIP SİNEMAYA GİDİNCE BİR GÜZEL DAYAK YEMİŞTİK


İlkokuldan sonra Ereğli Merkez Kur’an kursuna talim ve terbiye olmak üzere geldik. Bir sene orada okudum. Kur’an öğrendik. Burada beni etkileyen bir olay vardı. Biz haftada bir saat izinli olarak dışarıya çıkardık. Bir gün kömürlükten arkadaşlarla Kur’an kursundan kaçtık ve sinemaya gittik. Tabii biz yoklamada çıkmamışız.  Ali Rıza hocaefendi bizi bir güzel patakladı. Herkesin içinde yediğimiz bu dayağı hiç unutamıyorum.


İMAM HATİP LİSESİ’NE EŞEKLE GELEN TEK ÖĞRENCİYDİM


Daha sonra Ereğli İmam Hatip Lisesi’ne gittim. Okulun 145 numaralı öğrencisi Hüseyin Yağcı olarak kayıt yaptırdık. Eski Belediye Başkanımız Sayın Aydın Silay bizim öğretmenimizdi. Bir de İsmail Ölmez, öğretmenimizdi. Biz İmam Hatip Lisesi’nin bahçesine yeşil alan yaparken hayvan gübresi ihtiyacı oldu. Ben de okula eşekle gidip gelmeye başladım. Çünkü her gün okula eşekle gübre getiriyordum. Eşek teneffüste anırıyor, bağırıyordu. Bütün arkadaşlar eşeğin başına birikirlerdi. Buranın yeşillenmesi, çam ağaçları için neredeyse aylarca okula eşekle geldim gübre taşıdım.


KUR’AN-I KERİM OKUMADA İKİNCİLİĞİ ELDE ETTİM


İmam Hatip lisesinde öğrenci iken Konya Müftülüğü ile Ereğli Müftülüğü Ulu Cami’de Kur’an-ı Kerim okuma yarışması düzenlemişti. Öğrenci olduğumuz için biz de bu yarışmaya katıldık. Ben ikinci oldum. Kenan Eygül birinci oldu. Bu arkadaş şu anda müftülükte görevli. Biz ikinci olduk.


İHTİLAL ÖNCESİ LİSEDE MTTB’DE SİYASETE BAŞLADIK


O zaman gençlik yıllarımızda teravih namazlarında adet olmuştu. Her akyam biz bir camiye talebeler olarak müezzinlik yapmaya gider, ilahiler söylerdik. Sonra siyasi çatışmalar başladı. Ereğli’de ihtilal öncesi ortalık çok karıştı. Ereğli Dev-Sol ve Dev-Yol’un, Halkın Kurtuluşu gibi örgütlerin güçlü olduğu bir yerdi. Ereğli İmam Hatip Lisesi sağ cephenin elindeydi. Biz de çok aktif, cesur ve yiğitçe MTTB’de siyasete başladık.


79’DA BEN DE BABAMIN ARDINDAN ALMANYA’YA GİTTİM


Ben de 1979 yılında babamın arkasından Almanya’ya gittim. Babamın yanında kalıyordum. 1980’de ihtilal oldu. Ben okuluma Almanya’da devam ettim. Burada 3 yıl meslek okulunda okudum. Ayrıca dil okuluna gittim. Meslek okulunda inşaat üzerine eğitim aldım.


EVLENMEK İÇİN TEKRAR TÜRKİYE’YE GELDİM


Evlenmek için 1980’de tekrar Türkiye’ye geldim. Ereğli’ye gelmiştim. Meral hanımla evlendim. Bu evlilikten üç çocuğumuz oldu. Bunlardan Ayşe halen Almanya’da çalışıyor, bir otomobil fabrikasında. Serdar Almanya’da çalışıyor, diğer oğlum Hasan ise yine bu ülkede eğitimini görüyor.


ASKERLİK İÇİN BURDUR’A GELDİM,


EZAN OKUNURKEN SUSTUK VE


1982’den 1989’a kadar bir inşaat firmasında idarici olarak çalıştım. 1989’da vatani görevimi yapmak üzere Burdur’a geldim ve bedelli olarak askerliğimi yaptım. Bir gün arkadaşlarla askerde talim yapıyorduk. Eğitim sırasında “Yaylalar”ı söylüyorduk. Bu arada ezan okundu. Biz hep birlikte sustuk, biz susunca orada büyük bir sessizlik hakim oldu, ama komutan tekrar söylemeye başladı. Biz başlamayınca ortalık yine buz gibi kesilmişti.


1990’DA ALMANYA’DA KENDİ ŞİRKETİMİ KURDUM.


VİYANA’DAN MARSİLYA’YA KADAR İŞ YAPTIM


Askerlik sonrası Almanya’ya döndüm. Kendi şirketimi kurdum, inşaat şirketiydi.  İngolstadt’ta. Bayern Mühin’e bağlı bir yer. Viyana’dan Marsilya’ya kadar 7 ülkede bilfiil inşaat işi yaptım. 99’a kadar inşaat işi yaptık. Tünel kalıpları yaptık. Altyapı tünel kalıplarla temel çalışması idi. Bu model şu anda Türkiye’de metrolarda kullanılan inşaat temel sistem çalışmasını oluşturuyor.


TANSU ÇİLLER BAŞBAKANKEN


TUNA BOYUNDA TÜRK COŞKUSUNU YAŞATTIK


Yurt dışında ülke özlemi çok daha farklı oluyor. 1995 BM tarafından Dünya Gençlik Yılı ilan edilmişti. O zaman Tansu Çiller başbakandı. Bizim bulunduğumuz şehre Bursa İnegöl’den mehter takımı getirdim. 45 kişilik otobüs kiraladık. Milli Eğitim Bakanı Ayvaz Gökdemir’e rica ettik. Benim bulunduğum şehirden Tuna nehri akar. Şeref misafiri olarak da Mustafa Yazgan’ı misafiri ettik. Böylece 95’te 312 yıl önce atalarımızın, ecdadımızın burada atlarını suladığı nehrin kenarında yeniden o coşkuyu Almanlar’la yaşadık. Bu unutulmayacak, anlatılmayacak bir duygu idi. Yılmaz Öztuna ile birlikte, o günkü tarihçilerle o günü çok güzel yad ettik. Başkonsolos, eğitim ataşesi, mehteran, Tuna nehri kenarında o tablo ancak  böyle yaşanırdı.


ALMANYA’DA SPORDAN CAMİ HİZMETLERİNE KADAR HER ÇALIŞMADA GÖREV ALDIM


Almanya’ya gidişimden bugüne kadar tüm sivil toplum örgütlerinde, cami hizmetlerinde, spor kulüplerinde ve gönüllü kuruluşlarda sürekli olarak gönüllü hizmetli oldum. Bunlarda hem idareci hem de yönetici olarak çalıştım.


BOSNA’DA BİR KADINA İNEK, ZENİCA’DA TÜRK BİRLİĞİ’NE MİNİBÜS HEDİYE ETTİK


Bu çalışmalarımızda bazı olaylar beni hep duygulandırmıştır. Bugün bile hala o anların etkisinde kalıyorum. Bosna’da savaş yeni bitmişti. Zenica’daki Türk Birliği’ne minibüs hediye ettik. Kemal Katıtaş vali iken, Aydın Selay da Milli Eğitim Müdürü iken bir makam aracını Milli Eğitim’e bağışladık. 1998 yılında Ereğli Sağır Dilsizler Okulu’na yine bir minibüs hediye ettim.


Savaş sonrası yine bir gün Bosna’ya gitmiştim. Sık sık gidiyor, oradaki insanlara yardım etmeye çalışıyor, onları bir araya getirmek için gayret sarf ediyorduk. Savaş bittikten sonra Bihaç’ın kapılarını altı ay dünyaya kapatmışlardı. Şehitliği ziyaret ediyorduk, bir çocuk bir hanımla babasının mezarının başında ağlıyorlardı. Çocuğa çikolata filan verdik, dertleştik. “Yapacağımız bir şey var mı?” diye hanıma sorduğum zaman bana ‘Madem öyle bize bir inek al, bu inek benim evimi geçindirir, çocuğuma bakar’ deyince ağlaştık ve hemen oradan gidip inek aldım, para yardımında bulundum.


10 yıldır evimde kurban kesmedim, mazlum milletlere kurban kesiyorum.


KIRIM’DAKİ AKSAKALLI’NIN ANISI


Kırım’a gitmiştim. 2003 yılıydı. Biz Akmescid şehrine kurban kesecektik. Köstence Milletvekili Nejat Salih ile birlikte Türk Tatar Birliği’nde kurbanları kestik. Öğlen yemekte yaşlı bir hacı amca, aksakallı, sohbet sırasında bir hatırasını anlattı. Stalin bunlara imha ve göç hareketi başlattığında bu amca henüz ufak bir çocukmuş. Dışarıda sürekli yumurtadan az küçük akide şekeri gibi taşlarla oynarmış. O gün de o taşla oynamış. Eve girerken de çelengine taşını koymuş. Stalin’in askerleri o gece evlerini basmış. Hepsini apar topar trenlere bindirip Özbekistan’a sürmüş. Aradan yıllar geçmiş. Özbekistan’da büyümüş, annesi filan rahmetli olmuş. 1990’dan sonra ortalık serbestleşince bu sürgünden vatanına dönmüş. Kırım’a Akmescid’e gelmiş, evlerine Ruslar yerleşmiş. Bir gün evlerine gelmiş. Dışarıdan evlerine bakarak tam 24 saat ağlamış. Ve akşam hava kararınca yavaşça evin çelengine yaklaşmış, çocukluğunda sıkıştırdığı o küçük taşın yerine elini uzatmış. Taş orada duruyormuş. Hemen almış, bağrına koymuş ve hala o taşı muska gibi cebinde taşıyor ve taşı çıkarttı, bize gösterdi.


Kırgızistan, Azerbeycan, Bulgaristan ve Madekonya’da çok önemli hizmetlerde bulunduk. Ama hepsinde gözyaşı çile ve kahır vardı.


Bulgaristan’da Aytos bölgesinde, Varna Burgaz İspiriye bölgelerinde kurban ve sünnet organizasyonları yaptık. Edirne milletvekili Ali Ayan ile AK Parti ile birlikte… Hak ve Özgürlükler Partisi’nden Nesrin Uzun Bulgaristan parlamentosunda şu anda. 117 belde belediyemiz, 34 milletvekilimiz, 2 bakan, 2 müsteşar, birçok genel müdür, Hak ve Özgürlük Hareketi iktidar ortağı. Bunlar yıllar önce yapılan çalışmaların meyvesi.


TAYYİP BEY’LE KÖLN’DE  SEBZE HALİNDE TANIŞTIK


Tayyip Bey Belediye Başkanı’ydı. Köln şehrindeki sebze halinde,Mustafa Duran’ın dükkânında,ilk orada birebir kendisi ile tanıştım. 98’den sonra seçimler bitti, ertesi gün ziyaretine gittim. Nazlı Ilıcak ile Abdullah Gül de odadaydılar. Daha sonra cezaevinde ziyarete gittim. Tayyip Bey için ailecek Pınarhisar’a gittik. Babamı da götürmüştüm.


Babam ‘başkanım sen çık, ben yatayım’ diyerek Abdulhamit’i hatırlattı. Hep birlikte ağlaştık. Çok duygusal anlar yaşamıştık.


BÜKREŞ VE BUDAPEŞTE’DE TAYYİP BEY VE EMİNE HANIM’A REHBERLİK ETTİM


2004 yılında Tayip Bey Bükreş’e gelmişti. Kendisini havaalanında karşıladık. Başbakandı. Bir yıl sonra Başbakanlıktan iş adamları derneğinin bina açılışına gelmişti. Bir sene sonra da Mayıs ayında Budapeşte’de bir araya geldik. Daha sonra burada Makedonya’dan gelen talebeleri Tayip Erdoğan Bey ve Emine hanıma götürdüm.


OZAN ARİF’İ 11 YIL ARADAN SONRA TÜRKEŞ’E GETİRDİM


Ozan Arif vatandaşlıktan atılmıştı. 11 yıl Türkiye’ye gelemedi. Kendisini iki defa Bulgaristan’dan sınıra getirdim. Oradan Türkiye’ye bakıp bakıp ağladı. Rahmetli Özal, Servet Kabaklı vasıtasıyla kendisini affetti. Onu o zaman Türkiye ben getirdim. Rahmetli Türkeş o gün bizi Dedeman’da karşılamıştı


CEMİL ÇİÇEK BENİ  KÖYLÜM DİYE ÇAĞIRIR


Sayın Cemil Çiçek’i bir gün Almanya’ya açılışa davet etmiştik. Bizi kırmadı. Kalktı,.geldi. Kendisini havaalanından aldım. Yıl 2000’di. Kendisini bizzat evimde ağırladım, konuk ettim. Şirket açılışının merasimine katıldık. Stutgard Müzesi’ni gezdik. Oradan otomobil müzesi filan gezdik. O günden bugüne görüşürüz ve bana hep ‘köylüm’ der. Hukukumuz köylüm ile sürer.


Köylüm bende ekoldür.


KÖYDEKİ EVİMİ HİÇ UNUTAMADIM


Köydeki evimi hiç unutmadım. Hani bir şarkı vardır ya ‘ Uzakta bir köy var. O köy bizim köyümüz, gitmesek de görmesek o köy bizim evimiz’ işte Ereğli benim için bir özlem, bir tutku.


EREĞLİ’DE SEÇİMLERE GİRDİM, AMA KAYBETTİM


Ereğli’de 4 Şubat seçimlerinde AK Parti ilçe başkanlığına aday oldum. Ereğli’ye güzel bir sloganla, ‘sevgiye muhabbete hoşgörüye bu çağrı bu çağrı ile tutuşsun Ereğli’nin bağrı yeni bir aşkla yeni bir hizmetle Ak yüzle Ak yürekle Ak yarınlara doğru’ deyip yola çıktık. 404 delegenin yüzde 45’inin oyunu aldım. Ama saha, oyuncu, hakem onlardanken ben bu oyu aldım. Şimdi nasip deyip bekleyeceğiz. Ama ben yıllarca kendi insanıma gurbette dünyanın pek çok çile çeken insanların yanında olmaktan onlara hizmet etmekten hep mutlu oldum.