İhsan Kayseri'den çarpıcı bir dosya

İhsan Kayseri'den çarpıcı bir dosya

Gazeteci-Yazar ihsan Kayseri Memleket Dergi’de Süleyman Hilmi Tunahan’la ilgili çarpıcı bilgiler verdi. İşte çok konuşulacak o yazı…

Hazreti Mevlana: Beni ziyaret ettirmek üzere hazır ol: Merhum babam Yusuf Kayseri’nin sevgili dostlarından birisi de Düzceli İbrahim Hoca’dır. Hafız İbrahim Dinç “Düzceli” olduğu için, “Düzceli İbrahim Hoca” diye anılmıştır. Soyadını çok kişi de bilmez, “Düzceli İbrahim Hoca” dediğiniz zaman herkes bilir ve hatırlar. İbrahim Dinç Hocaefendi, Düzce’nin Cele Köyünde dünyaya gelmiştir. İstanbul’da Süleyman Hilmi Tunahan (K.S.) Hazretlerinde uzun yıllar dini eğitim almış, hafız olduktan sonra Efendi Hazretleri tarafından Konya’ya görevli olarak 1951 yılında gönderilmiştir. O yıllardan beri de Konya’da görev yapmıştır. Topraklık Yakutlu Camiinde görevde bulunmuş ve hocası Süleyman Hilmi Tunahan’ın izinden giderek hafız yetiştirmiş, kendisini bu yola adamıştır.

Geçtiğimiz günlerde, Rampalı Çarşı’da sahaflık yapan, Doğan Kitabevi’nin sahibi Muammer Doğan’ın işyerinde karşılaştık. İbrahim Dinç Hocaefendi’nin elini öptüm, o da benim gözlerimden öptü, karşılıklı oturduk, birbirimize bakarak gözlerimizden yaşlar geldiğini fark ettim. Bir zaman sonra o sessiz havada Muammer Doğan’ın güzel sesi ile kendime geldim. “Niçin gözlerinizden yaşlar akıyor?” dedi. İbrahim Dinç Hocaefendi, “İhsan bey kardeşime bakıyorum, babası Yusuf ağabey gözlerimin önüne geliyor, onun için gözlerimden yaş gelmiştir” cevabını verdi. Muammer Doğan bu kez bana yöneldi. Bakışlarından soru sorduğunu anlayarak şu cevabı verdim;
“İbrahim Hocama baktım, babamı gördüm yüzünde, bu gözler uzun yıllar babamı görmüş bir göz olduğu için, benim gözlerimden de bu yaş, bu yüzden aktı” dedim...

Düzceli İbrahim Hocaefendi’yi ben Konya’ya geldiği günlerden beri tanırım. Fakat bu kadar sohbetinde bulunmuşum, bu kadar arkasında namaz kılmışım ama o günkü tadı yaşadığımı hatırlamıyorum. Rampalı Çarşı’daki Muammer Doğan’ın sahaf dükkanının tadı bambaşka idi.

Habercilik yaptığım yıllarda böyle konulara girip insanların hatıraları, başından geçmiş ilginç olayları sormak yerine, günlük haberlerle ilgilendiğimiz için ancak haber peşinde koşar dururduk. Varsa, yoksa haber. Nerede haber, orada biz… Şimdi ise öyle değil, haberciliği bir kenara bıraktık, insanların hatıralarıyla ilgileniyor; Konya kültürüne hizmet edenleri anlamak için gayret gösteriyoruz.

Düzceli İbrahim Hocaefendi’ye sordum; “Başınızdan geçen ilginç bir olay var mı?” diye. İyi ki de sormuşum, bakın İbrahim Dinç Hocaefendi bize çok ilginç bir olay anlattı.

Konya’da 1951’den beri dini hizmetlerde çalışan ve halen Topraklık Yakutlu Cami imam Hatibi bulunan İbrahim Dinç, üstazı Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri’nin Konya’yı ziyaretlerini şöyle anlatıyor: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri (K.S.) 1957 yılında davetimiz üzerine Konya’ya, Beypazarılı Hacı Baha Bey ile birlikte teşrif buyurdular. Merhum H. İbrahim Gedik Bey’in evinde iki gece misafir kaldılar. Bir akşam kalabalık bir cemaat toplandı, uzun süren pek feyizli bir sohbette bulundular.

İki gün, H. İbrahim Gedik Bey’in evinde kalan Efendi Hazretleri (K.S.) üçüncü gün bu acize hitaben “Evladım İbrahim, bu akşam sizde misafir kalacağız” deyip, Kadılar Sokak’taki fakirhaneye şeref verdiler. Evimizin yakınındaki kira ile tuttuğumuz binadaki kursumuzda sabah namazını müteakip Evrad-ı Şerif okudular. Çok feyizli ve ruhani bir hava mevcuttu. Orada hazır olan cemaatin hepsi huzur ve huşu içerisinde dinlediler. O anda bütün cemaati manevi bir hava kaplamıştı. Feyz-i Muhammedi, nur-u ilahi adeta zehir gibi akıyordu. Sabah kahvaltısından sonra Hacı Süleyman Öztoprak amcanın halasının vefatı haberi üzerine, Efendi Hazretleri (K.S.) “O hanım mevtanın cenaze namazını kılmak bize de vacip oldu” buyurdular. Sultan Selim Camiinde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra H. İbrahim Gedik, Hacı Baha Bey, Efendi Hazretleriyle beraber yürüyorlar, ben aciz de peşlerini takip ediyordum. Gidişimiz Hazreti Mevlana’yı ziyaret maksadıyla idi. Günlerden Salıydı. O tarihlerde Mevlana Türbesi Salı günleri ziyarete kapalı tutuluyordu. Bizim Hz. Mevlana’yı ziyarete gidişimizi öğrenen arkadaşlarımızdan birisi H. İbrahim Gedik Bey’e hitaben dediler ki: “H.İbrahim Bey, bugün Mevlana Türbesi ziyarete kapalıdır. Kimseye açılmaz. Efendi Hazretlerini oraya kadar zahmet ettirmeyin.”

Bu ses İmam Hasan Çekin Efendinin sesiydi. Efendi Hazretleri bu sesi duyduğu halde, hiç itibar etmeyip yürümelerine devam ettiler. Aynı zat duymadılar zannederek daha yüksek bir sesle sözü tekrarlayınca Efendi Hazretleri (K.S.) H.İbrahim Gedik Bey’e dönerek şöyle buyurdular: “Mevlana Hazretleri misafirperverdir. Misafirlerini geri çevirmez. O bizi kabul buyururlar.”

Hayret etmiştik. Efendi Hazretleri Mevlana Türbesi’nin dış kapısına kadar yürüdüler. Müdür Muavini Necip Elgin Beyefendi Mevlevilerin usulü üzere ellerini bağlamış Kemal-i edep ve hürmetle eğilerek:

-Buyurunuz Efendi Hazretlerimiz, diye karşıladı.
O anda biz kendimizi kaybettik. Sebebine gelince o gün Salı günü, Hz. Mevlana Türbesi’nin kimseye açılması mümkün değildi. İkincisi de Müze Müdür Muavini Necati Elgin Beyefendinin Süleyman Efendi Hazretlerini nasıl ve ne zaman tanımış olmasıydı? Hayret ettik. O zaman ben gayr-i ihtiyari olarak İbrahim Gedik Bey’in yanına yaklaşıp dedim ki:

- Hacı Amca, Müze Müdürü Necati Bey’e, Süleyman Efendi hazretlerini nereden tanıdığını sorar mısınız?

Hacı İbrahim Gedik Bey, Müze Müdürüne hitaben “Efendi Hazretlerini eskiden tanıyorsunuz herhalde” deyince, Müze Müdürü Necati Elgin Beyefendi şöyle konuştular:

-Maalesef bu ana kadar Efendi Hazretleri ile müşerref olmamıştım, ancak bu gece mana aleminde Hazreti Mevlana zuhur ettiler ve buyurdular ki “KALK EVLADIM NECATİ KALK. KUTBÜL AKTAP SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ BENİ ZİYARETE GELİYOR. Beni ziyaret ettirmek üzere hazır ol.”

Müze Müdürü Necati Elgin Beyefendi heyecanlı konuşmasına şöyle devam ettiler.

- Gaflet edip uyuyakalmışım. Aynı şekilde Mevlana hazretleri tekrar ikazda bulundular. Yine uyuyakalmışım bu defa üçüncüsünde, yakamdan tutarak Hz. Mevlana kendisi bizzat kaldırdılar. Kalktım, abdestimi aldım. Sabah ezanları okunuyordu. Namazımı kıldım, Türbeye vardım. Kapıyı açıp odamda bekledim. Kuşluk oldu, öğle oldu, kimse gelmedi. Üzüntü içinde öğle namazımı kıldım. Herhalde türbe kapalıdır düşüncesiyle gelmeyecekler diye düşündüm ve çıkıp gitmek üzereyken zil çalındı. Bildim ki Mevlana Hazretlerinin tavsif ettiği zat geldi. Bu zat Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri idi. Böylece ilk defa müşerref oluyorum.

KAPIDAKİ MÜHRÜ KOPARDI

Müze Müdürü Necati Elgin Beyefendi, o gün türbenin açılması yasak olduğu ve kapı mühürlü bulunduğu halde, her türlü mesuliyeti üzerine alarak KAPIDAKİ MÜHRÜ KOPARDI ve türbeyi ziyarete açtı. Efendi Hazretleri (K.S.) doğruca Hz. Mevlana’nın huzuru maneviyelerine vardılar. Orada da bir müddet tefekkür ve murakabeden sonra duada bulundular. Bizler de dualarına ‘amin’ dedik. H.İbrahim Gedik Bey, Efendi Hazretlerine “şöyle türbeyi bir dolaşalım” deyince Efendi hazretleri buyurdular ki:

- O zaman ziyaretin bir manası kalmaz. Biz Hazret-i Mevlana’yı ziyarete geldik.

Böyle diyerek duadan sonra izleri üzere dönüp ayrılırken, ağlamaklı olan H. İbrahim Gedik’e ve bize şunları söylediler:

- Bu halleri görerek sakın ha kerametimize hükmetmeyin. Cenab-ı Hakkın kendi dinine, kendi kitabına hizmet eden kullarına iltifatından başka bir şey değildir bu…

Müze Müdürü Necati Elgin Beye, veda edip ayrılırken şöyle buyurdular:

- Siz Evrad-ı Mevleviyi okuyorsunuz. Biraz da Evrad-ı Behaiye (Nakşi evradı) okuyunuz, iyi olur.

Necati Elgin Bey de gerçekten Evrad-ı Mevlevi okuduğunu söyledi. Ve söz alarak dedi ki:

-Yıllardır bu müzede idarecilik yapmaktayım Yerli yabancı binlerce alim profesör ve devlet adamı gelip ziyaret etmekteler. Fakat bu zat-ı şerifteki kemalatı hiçbirisinde görmedim…

HASTALIĞIM ŞİFA BULUYOR

Ben bu sıralarda çok baş ağrıları çekmekteydim, kalbimde çarpıntı vardı. Bu hastalığımı Efendi Hazretlerine arz edeyim diye niyet ediyor, fakat bir türlü söyleyemiyordum. Nihayet Efendi Hazretleri Çumra’ya gidip geldikten sonra garaja uğurlamak için gittiğimizde Efendi Hazretleri otobüse binmişti. Bir müddet sonra indiler ve gelerek “Evladım bir diyeceğin var, söyle” deyince, ben de baş ağrısından ve kalp çarpıntısından şikayetimi arz ettim. Dua ve teveccüh ederek “Geçer, endişe etmeyiniz” buyurdular. Çok sürmedi başımın ağrısı kesildi, o günden itibaren rahatsızlığımda olmadı, Allaha şükür.

Hz. Üstadımızın evinde misafir kaldıkları Hacı İbrahim Gedik Bey ile Efendi Hazretlerinin Konya’dan ayrılışından sonra görüştüğümde kendisinden durumu nasıl gördüğünü sordum. Şöyle ifade ettiler. “Süleyman Efendiye tahsis ettiğim odamdaki yatak akşamki hazırladığım gibi hiç açılmamış bir vaziyette duruyordu. O geceki gördüğüm harikulade hallerin tesiri ile ben de sabaha kadar uyuyamadım. Zaman zaman dışarıya çıkıp misafirimin kaldığı odanın kapısına geldiğimde o zatı muhteremin ağlayarak Cenabı Hakka “Yarabbi şu Konya’nın kazalarına, köylerine ve ümmeti Muhammed’e hizmet etmek için Kur’an kurslarının açılmasını ihsan et” diye yalvarıyordu. Aradan bir hafta geçmişti, rüyamda Süleyman Efendinin namaz kılıp Allah’a iltica ettiği seccadenin serili bulunduğu köşede Rasulullah (sav)’ı gördüm. Hala o manevi havanın tesiri altındayım.“

SÜLEYMAN OKUR’DAN BİR HATIRA

Milli Bisikletçi sanayici-işadamı Süleyman Okur bu rüyaya benzer bir olay anlatmıştı. Onu da siz okurlarımla paylaşmak istiyorum:

“Bir tarihte Konya’da görev yapan bir bürokrat “Yarın Kılcı Nuri Efendi hazretlerini ziyarete gideyim” diye düşünmüş ve bu düşüncesini eşine bile söylememiş. Ertesi gün de bir saat gelmiş, o bürokrat Kılcı Nuri Efendi’nin mezarının bulunduğu kabristana gitmiş, yanına da kimseyi almadan. Bakmış ki, mezarın başında birkaç kişi beklemekteler. Selam vermiş ve “Hayırdır, ne bekliyorsunuz?” diye sormuş. İçlerinden birisi şöyle cevap vermiş: “Nuri Efendi hazretleri bu akşam benim rüyama geldi ve kendisini bir ziyarete gelecek olduğunu, mezarın çevresini şöyle bir düzenlememizi emretti. Biz de merak ettik, acaba kim gelecek diye bu saate kadar da kimse gelmedi. Demek ki, sizin geleceğiniz Nuri Efendi’ye iletilmiş olacak ki bize rüyada talimat verdi ve mezarımı ziyarete gelecek olan kişiye gerekli hürmeti gösterin, dedi. Biz de burada beklemeye başladık” demiş. O bürokrat Nuri Efendi Hocaya fatiha göndererek mezarı başından ayrılmış.

Rüyalar gerçeğin aynasıdır. Rüya diye geçiştirmeyelim…