İlber Ortaylı'nın kaleminden Kanuni

İlber Ortaylı'nın kaleminden Kanuni

Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı son günlerin en çok konuşulan ismi Kanuni'yi yazdı..

'Daha iki parçası gösterilen bir dizi için kıyametin erken koparıldığı kanaatindeyim, hele mevki sahiplerinin bu biçimde film tenkit etmelerini pek uygun bulmayanlardanım.' sözleriyle Muhteşem Yüzyıl'a gösterilen tepkileri eleştiren Ortaylı, Kanuni'yle ilgili şu satırları kaleme aldı.

Kanuni kadar romantik ve edip biri yoktur
Muhteşem Süleyman büyük bir mareşal, usta bir kuyumcu, beğenilen bir şairdi. Yaptıklarını ve yaşadıklarını, bir hükümdarın ne olduğunu anlayarak değerlendirmek gerekir. Kanuni üzerinden aleme ders vermek manasızdır

BÜTÜN DÜNYA ONA MUHTEŞEM DİYORDU
Çağdaşı olan Türkler ve bütün imparatorluk tebaası ona Kanuni demeyi tercih etti; oysa yaptığı kanunlar kendisinden evvel yapılanların bir derlemesi gibidir. Bu kanunnameler toplumun hayatı için elzemdi. Kanuni de hepsinden daha mükemmelini yaptı. Arazi meselesinin düzenlenmesi en önde gelenidir, bu nedenledir ki tebaası onu “Kanuni” diye nitelendirdi. Ama bütün dünya ona “Muhteşem” diyordu. Avrupa’da ulusal devletlerin oluşmaya başladığı, ortaçağ monarşilerinin yeni dünyaya intibak kavgası verdiği bir devirde tahta geçti. O padişah olduğu sıralarda Macaristan baştan ayak György Dosza (Erdelli bir küçük soylu) başkanlığındaki köylü ayaklanmaları sarsılıyordu. Almanya köylü ayaklanmalarını, İngiltere Protestan-Katolik din reformu kavgalarının yaşıyordu. Her yerde de hükümdarlar kan ve zulüm ile ayaklanmacıları yok edip güvenliği yeniden kurdular.

YERİNDE DURAMAYAN BİR KOMUTANDI

İspanya ve Avusturya Habsburgların elindeydi, bunlar üstelik Almanya imparatorluk tacı için de seçilirlerdi. Kendilerinden yaka silken Fransa’ydı. Kanuni devri kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa diplomasisine vakıf olduğu ve Avrupa’yı birbirine düşüren politikalar tertiplediği, güttüğü bir devir olmamıştır. Kanuni 1495’te Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Selim oranın sancak beyiydi; anası aksini iddia edenler olmakla birlikte Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızıdır deniyor. Galiba büyük Mareşal Yavuz Selim Han ona dikensiz gül bahçesi gibi bir taht hediye etmiştir. 1520’de, 25 yaşında Osmanlı tahtına oturdu. Mükemmel bir askeri eğitim almıştı. Adet olduğu üzere Enderun’da içoğlanlarıyla birlikte ve zaman zaman özel olarak eğitim gördü. Günü geldi Manisa’da Saruhan sancakbeyi oldu. O dönemde tek eşi şehzade Mustafa’nın annesi Mahidevran’dı.

Bazıları nikahsız eşi diyor, padişahın nikahı bir hadise değildir. Düğün dernek olmaz, bir şehzadenin mürüvveti, onun sünneti düğünüdür. Genç hükümdar bilgiliydi. Tahta çıktığının ertesinde 1521’de Belgrad’ı aldı. Macaristan’ı Tuna’nın güneyinden itmişti ve Fatih’in alamadığı yeri Osmanlı mülküne kazandırmıştı. Ertesi yıl Rodos’u aldı. O da Fatih kuşatması geçirmiş bir adaydı. Ortaçağ Hıristiyan dünyasının ünlü tarikatı St. John şövalyelerinin merkez üslerindendi. Kuşatmada vira ile teslim oldular. Canları ve malları bağışlandı. Aman verilmeyenler, kalenin içinde bulunan Fatih’in talihsiz şehzadesi Cem Sultan’ın torunları ve torun çocuklarıydı. İki kuşaktır Hıristiyandılar. Katledildiler. 1526’da gün boyu süren savaşla Avrupa’nın kudretli Macaristan’ı ortadan kalktı. Hünkar yerinde duramayan mareşallerdendi. O dönemin içinde başka seçenek de yoktur. 1534’te Mezopotamya seferini yaptı, Bağdat ve Tebriz’i zaptetti. Preveze Deniz Savaşı ile Akdeniz’de Osmanlı’nın ağırlığı hissedildi. Ömrü Avusturya ve İran harpleriyle geçti.

HÜRREM ÖLENE KADAR ONA HEP SADIK KALDI

Son sağlam kaleyi, Zigetvar’ı fethetmeden bir gün önce ölmüştür. Ölümü askerden gizlendi ve hünkarın tahmit edilen vücudu giydirilerek seferin başındaymış gibi ta İstanbul’a kadar ordunun başında getirildi. İç organları Zigetvar sahrasında gömüldü. Macarlar 1980’lerde o türbeyi Turgut Cansever’e restore ettirdiler ve bizim yapmadığımız bir şey yaptılar, dev bir Kanuni heykelini de Zigetvar sahasının ortasında diktiler. Osmanlı tarihinin en büyük portreleri onun asrındaydı: Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Şeyhülislam (o zaman müftü denirdi) Ebusuud efendi, Kemal Paşazade ve Taşköprülüzade gibi tarihçi ve alimler, Mimar Sinan gibi dahi sanatçılar... Ortam müsaitse dahiler birbiri ardına açılır. Bütün askerler gibi Kanuni de ten zevkinden uzak kalamaz. Ama onun kadar romantik ve edip bir adam yoktur. Kılıç tutan eli kuyumcu eğesini de aynı maharetle kullanır. Hünkar birinci sınıf bir kuyumcudur. Dahası Muhteşem Süleyman monogamdır, tek eşin tadını çıkaracak maharette biridir. Hürrem ölene kadar Kanuni ona sadık kaldı. Hayatı boyu sadık kaldığı eşi birlikte olduğu Hürrem Sultan’dı. Kanuni üzerinden aleme ders vermenin bir manası yoktur. Büyük dedesi, dedesi, babası gibi saray dışında seferde öldü. 1520 ile 1566 arasında dünya tarihi mareşal görmüştür, Venedik’in ustalarını bile imrendiren bir kuyumcu görmüştür, Türk milleti şairler asrında şiirleri pekala okunan ve darb-ı mesel haline gelen bir şair görmüştür. İki şehzadesini ve torunlarını katletmek zorunda kaldı, en çok sevdiği oğlu Şehzade Mehmet’in ölümünü gördü. Uzun saltanatında bir Avrupa ve Ortadoğu imparatorluğunun sahibiydi. Çileli ömürdür, yaptıklarını ve yaşadıklarını bir hükümdarın ne olduğunu anlayarak değerlendirmek gerekir.

İKİ BÖLÜMDEN HEMEN KIYAMET KOPARTILDI
Romana ve sahneye getirilmesi zor bir devirdir. Türkiye’nin filmcisi ve tiyatrocusu Tudorları veya Şarlken’i çeviren İngiliz meslektaşının aksine dönemin kıyafetini ve dekorunu zor oluşturur; malzeme yeterli değil, saray protokolünün hiç kimse doğrusunu bilemez ama bu aşılmayacak bir problem de değildir. Tarihi filmde birebir gerçek aranmaz, mesela “The Tudors” dizisinde sarayın nedimesi ile baş müşavir lordun zevcesini avlayan bir Admiral Drake var. Aslında VIII. Henry’nin zamanında henüz dünyaya gelmiştir, ne yaptıysa Elizabeth devrine kalmıştır. Tarihi gerçekliği değiştirmek mümkün ama bir atmosferi yaratmak bilgi gerektirir. Bu filmdeki danışmanlar iyi kullanılırlarsa çok şey doğru olabilir. Tarihi şahsiyetleri değiştirmenin bir dozu olur. Bugüne kadar Hollywood endüstrisi ve benzerleri Kleopatra’yı, Sezar ve Antonius’u elde eden bir çapkın kadın olarak sergilediler. Oysa Kleopatra büyükelçileri tercümansız kabul eden bir lisanlar üstadı, eczacılık tarihinde adı geçen bir hekimdir. Kadının dahisini resmetmek sanatçıların zor becereceği bir iş, fırça kalem ve kamera kudreti ister. Daha iki parçası gösterilen bir dizi için kıyametin erken koparıldığı kanaatindeyim, hele mevki sahiplerinin bu biçimde film tenkit etmelerini pek uygun bulmayanlardanım. Filmin kusurlarını, zayıflıklarını ve maksadı aşan hücumları bir tarafa bırakalım.