Alemlerin Efendisi benim bildiğimi bilseniz az güler çok ağlardınız derken neyi kastetti?
Nedir bilmediğimiz?
Ağlamayı nahoş gören ve kahkahalarla gülen insan kendisine gönderilen elçinin bildiğini niye bilemedi? Hadi bilmiyor diyelim merak ta mı etmedi?
Sahi nedir insanın yazgısı? Nedir ona ağlamaktan başka yol bırakmayan?
Başa dönelim. Hikayenin başladığı yere.
Güllük gülistanlık yaşayıp giderken birden bire tepetaklak olup baş aşağı düştüğümüz yere.
Tam olarak ne oldu orada?
Unuttu.
Varlığın hazzı baskın geldi. Kendine güvendi. Düşmanı hafife aldı.
Taneyi gördü altındaki tuzağı görmedi.
Ona varlık nimetini vereni unuttu.
Ne verildiyse sahiplendi. Maliki yevmiddini unutup mülkiyet edinmeye kalktı.
Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır dendi mi ona? Evet. İçindeki heves sarhoşuna dikkat et denildi mi? Evet.
Ya akıl?
Korunsun diye değil miydi?
Ne oldu da eli ayağı bağlandı aklın?
Orası muamma.
Kaza diyen var, kader diyen var.
Sonrası asıl bizim işimize yarayan yer. İşte ondan sonra başladı asıl hikaye. Düştüğü yerden kalkmak için tane tane gözyaşı döktü babamız. Çok ağladı. Zalemna enfüsena dedi ağladı.
Düşünce hatırladı unuttuğu ne varsa.
İnsanın yazgısı düşmek ve ağlamaktan ibaret. Hepsi bu. Tane varsa tuzak ta var.
Unuttukça düşecek. Hatırlayıp ağladıkça yükselecek.
Ey insan zafer mi istiyorsun?
İza Cae Nasrullah diye başlayan sureyi oku.