Doç. Dr. Murat Kayacan
İrfanî bilgi üzerine
İrfan, doğruya isabet eden tahmin ile bilmeyi ifade eder. Bu nedenden ötürü olsa gerek, bu fiil Kur’an’da Allah’a atfedilmez. O, zannedildiği gibi ilmin ütünde değil, altında bir mertebeye sahiptir. Bu yazıda, Kur’an’ı Anlama Yöntemi[1] adlı eser bağlamında, irfanî bilgi meselesini ele alacağız.
“İlim mi üstün-irfan mı?” tartışması, özünde beyan ve irfan bilgi sistemleri arasındaki kavganın uzantısıdır. Muhyiddin İbn Arabi (1165–1240) irfan ekolünün simge ismidir. Onun mücadelesi beyan ekolüne karşıdır. Yunus Emre’nin (1238–1321) şu dizeleri, ilim-irfan karşıtlığında onun irfan ekolüne verdiği desteği gösterir:
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin.
Bu nice okumaktır?
Yunus’un dizelerinin yüzyıllardır ilmi yeren ve cehaleti öven bir slogana dönüşmesi, doğal bir sonuçtur. Beyan ehli, irfanın hücumlarına ellerinde bulundurdukları yargı ve iktidar gücüyle cevap vermeye kalkınca Hallac (858–922), Nesimi (1369-1417), Sühreverdi (1155-1191), İsmail Maşuki (1508-1528), Nadajlı Sarı Abdurrahman (ö. 1602) gibi isimlerin başına acı hadiseler getirmiştir. Osmanlı’da yaşanan Kadızadelilerle (fakihler)-Sivasîler arasındaki mücadele de “beyani yorum”[2] ile “irfanî yorum”[3] arasındaki mücadeleye bir örnektir.
İrfan bilgi sistemi mensupları, bu kavramsallaştırmayı Kur’an’dan yola çıkarak yapmış olsalardı kelimenin Arap dil mantığında, ilimden alt rütbede olduğunu bilirlerdi. Fakat onların hepsi de irfanın ilimden üstün olduğu zannındadırlar. Kur’an’a ve dile arz ettiğimizde, onların bu zannı yalanlanmaktadır. Geriye irfan kavramsallaştırmasının Kur’an dışı bir bilgi sisteminden ithal edildiği şıkkı kalmaktadır ki işte doğru olan da budur. İrfan eski Yunanca “gnosis”in karşılığı olarak terimleştirilmiştir. İrfanî terimler ne içerik ne de köken olarak Arapça’dır. İslam’a ve Arapça’ya nakledilmişlerdir.[4]
Kur’an bilgi sistemi ile irfan bilgi sistemi şu açılardan zıtlık arzeder:
Kur’an bilgi sistemi “gayb” ve “şahadet” gibi iki ayak üzerine yaslanır. Gayb, imanın; şahadet ilmin konusudur. İrfan bilgi sistemi ise sezgi, keşf ve mükaşefeye dayanır. Kendini ilmin üzerinde görür, Kur’an’ın “ayet” (işaret) olarak gördüğü şahadet alemini “perde” olarak niteler.
Kur’an kendisinin “mübin” (açık ve açıklayıcı) olduğunu söyler. İrfan ise sırlı ve gizlidir. “Sır”, bu ekolün en sevdiği terimlerden biridir. Bu ekol her şeye gizem katmayı sevdiği için “gizemli” (ezoterik) olarak tanımlanmıştır.
Kur’an, “ey insanlar” diyerek tüm insanlara rehberlik eder ve herkesi sırat-ı müstakime çağırır. İrfan, önce insanları “avam” ve “havas” diye ayırır, sadece havassı sırrı paylaşmaya çağırır. Havas olmanın yolu da intisap etmekten ve el almaktan geçer.
Kur’ana göre dünya “yalan” değil, sadece “geçici”dir. Dünya yalan olsaydı dünya sayesinde kazanılan ahiretin de yalan olması gerekirdi. Çünkü dünya, ahiretin sebebi; ahiret, dünyanın sonucudur. Sebep yalansa sonuç gerçek olamaz. İrfana göre dünya “yalan”, “hayal”, “rüya”dır. tarihte ve günümüzde ortaya çıkan ve “her şey mubah” anlayışına dayanan ibahilik ve nihilizm de bu ekole mensuptur.
Kur’an’a göre madde, yaratıcısı Allah olan bir nimet ve ikramdır. “Servet” hayr olarak adlandırılır. Yaratılış gayeleri de manalarını temsil eder. Ödül de ceza da onlar sayesinde elde edilir. İrfana göre madde, doğası gereği kötüdür. Ruhu kötülüğe sevk eden bedendir. Beden ruhun kafesidir. Dünyaya düşmüş olan ruh, ölen vücut kafesinden kurtulup yükselince özgürleşir.
Görüldüğü gibi, İslam’daki bilgi (ilim) ile, irfan adında ithal edilen bilgi türü arasında bir “kan uyuşmazlığı” söz konusudur. Vahyî bilgiyi göz ardı eden bilginin değeri yoktur.
[1] İslamoğlu, Mustafa, Kur’an’ı Anlama Yöntemi, Düşün Yay., İst., 2014.
[2] Fıkıh, kelam, nahiv vs.
[3] Tasavvuf, İşraki felsefe, Kur’an’nın batıni tefsiri vs.
[4] Bu bağlamda şunu da söylemek gerekir: İslam düşüncesine aktarılan her düşünce İslam’a aykırıdır.” denilemez. Vahye muhalif olanlar bir kenara konulur, kalanı “insani birikimdir” dışlanmamalıdır.