Salih Sedat Ersöz
İttifakı bitiren iki konu
Derinlerde bir şeyler oldu, düğmeye basıldı ve ittifak bitirildi.
İttifakı bitiren iki ana konudan birisi andımız, diğeri de af konusu oldu.
Af konusunda MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ilk açıklamasından hemen sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olumsuz bir görüş açıkladı.
Bu açıklamaya rağmen MHP af teklifini TBMM’ye verdi.
Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra MHP böyle bir adım atmasa ve konuyu zamana bıraksaydı daha iyi olurdu. Zira Cumhurbaşkanı’nın o açıklaması affın TBMM’den geçmeyeceği anlamına geliyordu.
Bunu bile bile MHP’nin o teklifi vermesi hem arayı daha da gerdi hem de bir sonuç alınamayacağı açıkça belli olan bir konuda adımlar boşa atılmış oldu.
Benim görüşümü soracak olursanız sık sık af çıkarmak, terör suçları hariç bile olsa, adi suçlar diye tanımlanan uyuşturucu, cinayet, tecavüz, hırsızlık gibi suçların daha da artmasına yol açar.
Af değil aksine suçların cezalarını arttırmak gerekir ki caydırıcı olsun.
Andımız konusuna gelince; Türkçe ezanı yürürlüğe koyarak yıllarca bu millete zulmeden, ne kadar milli ve manevi değerlerimiz varsa hepsini ortadan kaldırmaya azmeden ve Türk Ocaklarını kapatan tek parti döneminin başlattığı bir uygulamayı MHP’nin sahiplenmesine anlam veremiyorum.
İçinde birkaç tane Türk kelimesi geçiyor diye, CHP’nin tek Parti döneminin dayatması olan bu kalıntının 86 yıl sonra hâlâ çocuklarımıza ant adı altında okutulmasını savunmanın hiçbir anlamı yoktur.
Bu ant 76 yıl boyunca okutuldu da ne oldu? Çocuklarımız ne kazandı? Eğitimimiz ne kazandı? Veya 5 yıldır okutulmadı da ne kaybettik?
5 yıl önce bu ant Ak Parti hükümeti tarafından zaten yürürlükten kaldırılmıştı. Devlet Bahçeli, andı yürürlükten kaldıran Ak Parti ile Cumhur ittifakına girmişti.
Şimdi Danıştay’ın yürürlüğü durdurma kararı uygulanmaz ise ne olacak? 5 yıldır ne olduysa o olacak. Yani ant okutulmamaya devam edilecek. Yani yeni bir şey olmayacak.
Peki zaten 5 yıldır uygulanmakta olan bir konu için köprüleri atmanın, ittifakı yıkmanın anlamı var mı? Elbette yok.
Bir de andın içeriğine bakalım.
Doğruyu söylemek gerekirse andın içeriğinde karşı çıkılacak, kesinlikle olmaz denilecek bir ifade yok. Irkçılığı çağrıştırdığını da söylemek zor.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde sadece Türkler yaşamış olsaydı o zaman sorun yoktu. Ancak andın içeriğinde Ülkemizde yaşayan diğer etnik grupları rahatsız edecek ifadeler var.
Ne deniyor? “Türküm, doğruyum, çalışkanım.” Veya “Ne mutlu Türk’üm diyene.”
Şimdi TC vatandaşı olan ama Türk olmayan, Kürt, Arap, Çerkez vb. etnik kökenlilerin çocuklarına bunları zorla söylettiğin zaman onları kendinden uzaklaştırmış, ötekileştirmiş oluyorsun.
Ayrıca bu durumda onların da, “ben de Kürdüm, ben de doğruyum, ben de çalışkanım” ve “ne mutlu Kürdüm diyene” deme hakkını kazanmalarını sağlıyorsun.
Olmaz böyle şey diyorsan bir dakika dur ve düşün.
Senin, “ne mutlu Türk’üm diyene” deme hakkın var da onun, “ne mutlu Kürdüm diyene” deme hakkı yok mu?
Bu takdirde etnik kökene bağlı bir ayrışma başlıyor ki, Türkiye’yi bölmek isteyenlerin oyununa gelmiş oluyorsun.
Tarihin her döneminde İslâm düşmanlarına karşı cephede bir ve beraber olarak omuz omuza savaştığımız Kürt kardeşlerimizi kendimizden uzaklaştırmak ve onları ötekileştirmek bize hiçbir şey kazandırmaz aksine çok şey kaybettirir.
Bize hiçbir yararı olmayan bir ant söylemi uğruna bu değer mi?
Tasavvufta bir prensip var. Kendi şeyhinin zirvede olduğuna inan ama bunu başka dergâhlara bağlı olanların yanında söyleme.
Bu prensip niçin konmuş?
Çeşitli dergâhlara bağlı sûfiler arasında bir ayrışma, bir niza, senin şeyhin kötü, benim şeyhim daha iyi tartışması başlamasın diye.
Bu konuda aynen böyle.
Hiç kimse kendi soyunu inkâr edemez. Kendi soyunu inkâr eden soysuzdur.
Meselâ ben Türk’üm. Türk olduğumu her zaman ve her yerde onurla söylerim. Bir Kürt kardeşimin de kendisinin Kürt olduğunu söylemesinden rahatsızlık duymam.
Ancak bu söylem hiç kimseyi; kendi ırkımızın daha yüksek, daha iyi, diğer ırkların daha aşağı, daha kötü gibi bir düşünceye sevk etmemeli.
Bu takdirde ırkçılık hastalığı başlar. Bir insanın Türk veya Kürt olması inkâr edilemez bir gerçektir. İnsan kavmini kendisi seçemiyor. Türkçülük veya Kürtçülük ise ırkçılıktır ki diğer bütün ırkları kendi ırkının kölesi olarak görür. Irkçılık ayrıştırıcı, ötekileştirici bir ideolojidir, men edilmiştir, haram kılınmıştır.
Şunu da söylemek gerekir ki; Türk milleti tarihin hiçbir döneminde ırkçılık yapmamıştır. Ancak içinde ferdi olarak ırkçılık yapanlar olmuşsa da onlar bizi bağlamaz. Yeryüzünde en büyük ırkçı kavim Yahudilerdir. Yahudiler; kendilerini efendi, diğer bütün kavimleri ise kendilerinin kölesi olarak görürler.
Bizi ayrıştıran değil birleştiren söylemlere ihtiyacımız var. O zaman “Ne mutlu Müslümanım diyene.” Bu söyleme Türkiye’de yaşayan ve TC vatandaşı olan hiç kimsenin itirazı olacağını düşünemiyorum.
Bu iki konu sebebiyle Cumhur ittifakının yerelde uygulanmayacağına genelde de zarar görmüş olduğuna üzüldüm. Bu planın da derinlerde yapıldığına inanıyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.