Mustafa Yiğit
İttihat Terakki Ve Türkçülük-1
Geçtiğimiz haftaki yazımızda Ziya Gökalp’in Türkçü bir sosyolog olduğunu belirtmiştik.
Bu haftaki yazımızda da Gökalp’in ideologluğunu yaptığı İttihat ve Terakki Partisinin Türkçülüğü üzerine kelam etmeye çalışacağız.
İttihat ve Terakki Cemiyeti gerek siyaset sahnesine çıktığı dönem itibariyle gerekse Osmanlının son döneminde oynadığı rolü dolayısıyla Türk siyasi hayatının en önemli oluşumlarından biridir.
Siyasi hayatımızda böylesine önemli rol almış bir siyasi hareketin politik düşünceleri, başarıları, başarısızlıkları, hangi ideolojiye sahip olduğu sürekli gündeme getirilmektedir.
Ancak bu gündeme getirme ya daha çok herkesin kendi kompartımanından döneme bakışıyla kısır bir tartışmaya dönüşmekte ya da özellikle popüler tarihçiliğin son dönemde revaçta olması nedeniyle yakın tarihimizdeki olayları, kurumları, siyasi hareketleri de bu popüler tarihçilik ve tarihçiler gözüyle görmemize yol açmaktadır.
İttihatçılar üzerine yapılan tartışmalar maalesef çoğu defa bu bakış açısına kurban gitmektedir.
İttihat Terakki gerçekte nasıl bir oluşumdu, İttihat Terakki’nin hakim düşüncesi neydi, İslamcı mıydı, Osmanlıcı mıydı, Batıcı mıydı ya da Türkçü bir programla yola çıkıp daha sonra günün şartlarına göre değişiklikler yapan pragmatist bir hareket miydi?
İttihat Terakki’yle ilgili bu soruların cevabını aslında o dönemin şartları içinde yaşananları, devletin içinde bulunduğu durumu ele alarak cevaplayabiliriz.
Devleti muazzama, Devlet-i Ali Osmaniye denilen 600 yılı aşkın bir süre hüküm sürmüş imparatorluk gerek Batı’nın teknolojik/askeri yenilik ve hamlelerine cevap veremeyişi gerek içeride bozulan düzen gerekse uzun süren savaşlar nedeniyle büyük bir güç kaybetmiştir.
İmparatorluğa bağlı pek çok devlet ve unsur da bu süreçten istifade ederek bir bir kopmuş, bağımsızlıklarını ilan etme yoluna gitmiştir.
Birinci Meşrutiyetin ilan edilmesi de bu gidişatı durduramamış, özellikle 1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında bu kopuşlar daha da hızlanmıştır.
Bu süreçte Osmanlı askeri sivil bürokrasisinin devletin nasıl kurtarılacağına dair kaygıları bir çabaya dönüşmüş ve Jön Türkler’in devamı sayılabilecek İttihat ve Terakki hareketi doğmuştur.
Cemiyet her ne kadar Namık Kemal’in düşüncelerinin Jön Türkler’in devamı olarak Osmanlıcılığı benimser görünse de hakikatte Türkçülüğü benimsemiştir..
Çünkü bu kuşağı yoğuran en önemli olay Osmanlı Devleti'nin 1878 savaşında tam bir dağılmağa doğru büyük bir adım atmasıydı.
Her ne kadar savaş esas Rusya ile Osmanlı Devleti arasında olduysa da sonuç yine de milliyetçilik ilkesinin yeni bir zaferi oluyor, milletler bağımsızlık yolunda ilerliyorlardı. Yeni kuşak gidişin nereye doğru olduğunu görerek, Türk Milletini uyandırmanın, onun çıkarlarını etkin olarak korumanın gerektiğini anlamıştı.
Yoksa Türklerin Türk olmayanların boyunduruğuna girmesi kaçınılmaz bir sonuç olacaktı.