Derviş Argun
İyi de zaten siyasetin adı KUTUPLAŞMA
Bu iğrençlik siyasetin doğasında var. Ne yaparsan yap, beğenip destek verenler kadar, küfredip köstek olanlar da olur. Esas itibariyle siyasete giriyor olmak, bu mukaveleyi imzalıyor olmak demektir. Bunun sadece bizde ya da doğu toplumlarında olduğunu iddia etmek de zannımca yanlış olur. ABD gibi küresel egemenlik oluşturmuş ya da İsrail gibi devletleşmeyi bile becerememiş batı kültürlü toplumlarda da aynı çatışmalar var. Son dönem Fransa’da yaşananlar da birkaç ülkesi hariç, Avrupa’nın tamamında da bu çatışma altyapısının mevcut olduğunu ispat eder.
Oysa Türkiye’de tüm bu çatışma altyapısına rağmen iktidar iddiasında olan her hareket, kendi dünyasında deyim yerindeyse bir İsviçre hayal eder. Siyasetin, toplumla ve kendisiyle çatışmadığı, ortak menfaatlerin kutsal kabul edildiği, bu ortak menfaatlere zarar vermedikçe bireysel tutumların korunup gözetildiği bir yönetim vaat eder.
Fakat netice olarak, hayalle gerçek ya da idealle olan arasındaki farkın en açık olduğu ülkelerden birisiyiz. Bunu değiştirmek için kimi hükümetlerin çabası olsa da bana göre rejimin köklerindeki arıza, fidanın sürgü vermesine mani oluyor. Birçok konu geliyor ve değişmez yasaların kuşattığı kısır döngüde oluşturulan o katı ideolojik türbülansta yok olup gidiyor.
Oysa bu vaatte bulunanların hepsi de, coğrafyanın, sosyolojinin ve sahip olduğunuz ideolojik müktesebatın buna uygun olup olmadığını çok iyi bildikleri halde, bilmezden gelip aynı şeyleri söylemeye devam ederler. Neticede, sağdan ya da soldan fark etmez, hepimiz harala gürele, gerçekte gerçekleşmeyecek bir hayalin idealleştirildiği ütopyada koşar dururuz. Sonra geçen onca zaman ve harcanan bunca emeğin hıncını, aynada kendimizle, sokakta ötekiyle kavga ederek çıkarmaya çalışırız. Becerdiğimiz en iyi şeylerden birisi de, haklılığımızı kanıtlayan kötü yaşanmışlıkların bizi zevkten deliye çevirmesi ve ağzımızı doldura doldura, biz demiştik naraları atmamız.
Geçenlerde Ali Babacan’ın 140 Journos’da bir videosunu seyrettim. Kurmaca kısa bir film. Bana göre kendisi kadar taklit. Güftesinden bestesine, söyleyeninden alkışlayanına hiçbir aşaması sahici değil. Beyefendi, pencereden dışarıya bakıyor ve bir eli cebinde sırtı dönük olarak telefonda konuşuyor. Film böyle başlıyor. Arkasında kamera çekimi devam ediyor olduğu halde, ucunda birisi olup olmadığı bile belli olmayan bir telefon görüşmesi yapıyor ve muhatabına,
-Ne kadar sürer, 15 dakikada bitirebilir miyiz? Diyor.
Sanırsın ki ümüğüne kadar işe boğulmuş, zaman darlığından dakika hesabı yapıyor. Kendi adıma kenardan bir vatandaş olarak süreçleri okumaya çalışıyorum. Alternatif siyaset ürettiği iddiasında olanların, halkına ve siyaset kurumuna karşı hiç değilse Trump kadar sahici olmasını bekliyorum. Bu ülkenin yazılmış senaryolar üzerinden pozisyon devşirmeye ayıracak vakti olmadığını bu beyler hariç tüm halkımız anladı. Anlamadığımız şey, doğasında çatışma olan ve toplumu taraflara ayıran siyaseti, yaşaması gereken gerçeklikten uzaklaştırıp, olmayacağı mutlak teklifler içinde boğmaya kalkışmaktır.
Her yeni siyasetçinin ağzını doldura doldura toplumun kutuplaştığından bahsetmesi, kendi programları ile bu kutuplaşmayı ortadan kaldıracaklarını iddia etmesi, siyaset ve yalan ilişkisinin en önemli delilidir. Eğer sandıktan bahsedeceksek, seçim olacak diyorsak, kutuplaşma bunun doğal ve olması gereken sonucudur. Mesele, senin laf kalabalığı yapmadan bu kutuplaşmanın hangi tarafında duruyor olduğundur.
Ben kutuplaşma istemiyorum diyen bir bakış açısı, sahiden böyle inanan bir bakış açısı ise, siyasallaşma hakkı olmayan evinde oturması gereken bir kafanın ürünüdür. Bu durumda önderlik edemediğin kutuplaşmanın başkalarının mimarlık ettiği çiziminde, taşeronluk yaparsın. Görünen o ki Türkiye’de buna talip, oldukça fazla isim ve kesim var.
Kendilerinden menkul olup olmadığı soru işaretli bu çıkışların destekçileri, esasen bu çıkışların neye yarayacağını da üç aşağı beş yukarı ortaya koyuyor. Açık söyleyeyim, bu beylerin her şeyi yerle yeksan edip sonra da elleri cebinde ıslık çalarak olay mahallinden uzaklaşmaları yok mu, işte buna gıcık oluyorum.