Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
İyilerin İktidarı
İslam evrensel bir dindir. İslam’a mensup olan kişileri kardeş kabul eder. Bu kardeşliğin daimi olması dışlayıcı bir dil değil, birleştirici bir dil kullanmaya, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya bağlıdır. Bu ilkelere uygun yaşayan âhir zaman ümmetinin önüne dünya ve ahiretin iyilikleri serilecek ve nusret-i ilahi her zaman yanlarında olacaktır. Şu âyette İlahi vaad bu gerçeğe işaret etmektedir: “Andolsun, Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebûr’da da, “Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır” diye yazmıştık.” (Enbiya 105) Bu müjde kıyamet gününe kadar Yüce Allah’ın tüm salih kullarına yöneliktir. Salih kullardan maksatsa “ümmet-i Muhammed”dir. Eninde-sonunda yeryüzünün yönetimi Muhammed ümmetine geçecektir. Nitekim bu müjde ve ihbar-ı gaybi Hz. Peygamber (a.s)’ın hadislerinde de geçmektedir: “Yeryüzü önümde dürüldü. Doğusu ve batısı bana gösterildi. Ümmetimin mülkü/hâkimiyeti benim önümde dürülen yerlere kadar varacaktır.” (İbn Mace, Sünen, “Fiten” 9). Bu rivayet, Resulullah’ın gaybi ihbarlarındandır. Bu sebeple yeryüzünün barışı, huzuru, refahı ve halklar arasında âdil bölüşüme dayalı bir dünyanın kurulması Ümmet-i Muhammed’in içte birliği sağlayıp çalışmasına bağlı olarak tahakkuk edecektir. Yüce Allah herkese çalışmasının karşılığını verecektir. Ayrıca: “Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır” âyeti: “Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız”(Âl-i İmran 110) âyetinin içeriğine çok benzemektedir.
Öte yandan Nur Suresi’nin 55. âyetinde geçen iman ve sâlih amelin gereğini yerine getirip güç ve iktidarın verilmesi bir vâkıa ve amaç olarak öngörülmektedir. Bu âyet geldiğinde ona doğrudan muhatap olan müminlerin din ve dünya işleri düzgün gitmiştir. Ashâb-ı Kiram, ilâhî kanunlara göre istedikleri sonucun sebeplerini ve şartlarını yerine getirmişlerdir. Nitekim onların hali şu âyette çok güzel anlatılmaktadır: “Onlar öyle kimselerdir ki, şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin sonucu Allah’a aittir.”(Hac 41) Âyette de görüldüğü gibi iktidar, onları bozmamış, aksine iman ve salih amel bütünlüğüne sahip bir dindarlığı koruyup gözetmede, iyiliğin yayılması ve kötülüğün engellenmesi noktasında yardımcı olmuştur.
Sonuç olarak, Arapçada ümmet sözcüğü, “imam” sözcüğünden türemiştir. İmâm, hayatın her alanında topluma önderlik yapan kimse demektir. İnsanlık içinden seçilmiş en hayırlı ümmet olan ümmet-i Muhammed de, bütün bir insanlığa doğru yolu göstermede önderlik göreviyle yükümlü tutulmuştur. İşte bu önderliğin şartlarını yerine getiren ve liyakat sahibi olan ümmete Cenab-ı Hak iktidar bahşedecek kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkulardan emin kılacaktır. Yeter ki mü’minler Yüce Allah’ı ulûhiyet, rubûbiyet ve ubudiyette birlesinler ve O’na bir başkasını ortak koşmasınlar.