Doç. Dr. Murat Kayacan

Doç. Dr. Murat Kayacan

Kafanı kırarım senin!

Beynini dağıtırım, kafanı kırarım senin!

 

Üniversitede okurken Küçükkumköprü’deki Fatih yurdunda (1988) kalmış o sıralarda yurtta kalan ağabeylerimizin arkadaşlarından birisiyle tanışmıştım. O, Mutezile’nin (Bu mezhebin üyelerinin geneli, kendilerini “Tevhid ve Adalet Ehli” diye isimlendirirler) –haşa- Allah’ın bizim gibi eli, kolu vb. uzuvları olduğunu iddia ettiğini söylemişti. Bildiğim kadarıyla Mutezile’nin böyle bir görüşü yoktu. Araştırdığımda gördüm ki onun iddia ettiği gibi inanan ekol “Mücessime” imiş. Bu bilgiyi aktardığımda tepkisi şu olmuştu: “Yürü git, yoksa beynini dağıtırım senin!” Aradan onca yıl geçti, bu çirkin tavrı hâlâ unutamadım. O zatı birkaç yıl önce büyük bir alışveriş merkezinde oğlu ile alışveriş yaparken gördüm, ama selam vermeye cesaret edemedim. Çünkü Müslüman kardeşimin “beynimi dağıtıp dağıtmayacağından” hâlâ emin değildim. Dindar insanların gücü, birbirine mi yeter sadece? Müslümanlar birbirlerine karşı merhametsiz, saygısız, ötekilere karşı methiyeler düzen ve ezik tavır sahibi olan insanlar mıdır? İçimizden birisi söz konusu ise; harcanabilir, hakaret edilebilir, ortada bırakılabilir zira bizim gücümüz yine bizden birine yeter öyle mi?

Aradan yıllar geçti, öğretmen oldum. Çalıştığım okullardan birinde edebiyat öğretmeni arkadaşımız Tasavvuf-Sanat dergisi çıkarır, öğretmenler odasına bırakırdı. Dergiye değer verip okuyan neredeyse tek hoca olmama rağmen, yine de onun belki de en az değer verdiği hocaydım. Zira derginin katılmadığım yönlerini ona ifade ediyordum. Bunun karşılığı neydi peki? İngilizce ile ilgili merak ettiği bir şey olduğunda beni muhatap almamak, bir defasında taziye için bir otobüsle yola çıktığımızda sadece benimle musafaha etmemek! Çünkü ben vahyin gereği olarak “Peygamberler arasında ayrım gözetmeyiz” (Bakara, 2: 285) diyordum ve böyle düşündüğüm için onun tabiriyle “küfre yaklaşmış” birisiydim. Elmalılı’nın da böyle bir ayrımı mekruh gördüğüne dair yorumu aktardımsa da onun gözünde ben sapkın yolda kalmaya, Elmalılı da evliya oluşunu sürdürmeye devam etti.

Anlatacağım son anım da Kayseri’den. Orada çalışırken öğretmen olarak görev yapan başka bir arkadaş ile fikir teatisinde bulunuyorduk. Benden 15 yaş küçük bu arkadaş kızdı ve “Kafanı kırarım!” dedi. Suçumuz onunla “kardeş” olduğumuza inanmaktı. Aynı arkadaşımız misafir olarak kaldığı kurumda çok yemek yemesi ve doğru düzgün kimseyle diyaloğu olmaması nedeniyle müstahdemler tarafından alaya alınıyor hatta yasadışı kanlı bir örgüt üyesi olabileceği bile konuşuluyordu fakat ses çıkaramıyordu (Hâlbuki o, “Hocam çokuluslu şirketlerin ürünlerini almak, Irak’taki emperyalist saldırılara destek olmak değil mi?” dediğimde “Hocam o marka paltoyu almayıp da camiye giderken hasta olur, cemaate bir süre katılamazsam ne olacak?” şeklinde cevap verecek kadar dünya Müslümanlarının ne durumda olduğundan, sömürgecilikten bihaber bir kardeşimizdi.). Onun haklarını, saygınlık görmesi gerektiğini hizmetlilerin amirlerine söyleyip durumu düzeltmeye çalışma görevi “kafası kırılacak” kimseye kalıyordu.

Bunları sorun etmiyorum. Zira bahsettiğim tavır sahipleri olan kardeşlerin yaptıkları savaşta Peygamber (s)’i bırakıp kaçan Müslümanlardan daha kötü değildi. O dönemdeki Müslümanları Rasulullah (s) affetti ve işlerinde onlara danıştı.

Yine onların yaptıkları Şam ulemasının İbni Teymiye’ye yaptıklarından daha kötü değildi, Şam’da hükümran olan Baybars Çeşnigin, M. İbni Arabi’yi severdi. İbni Teymiye’yi çekemeyen Nasr-ı Münci gibi Şam uleması boş durmadı. Baybars’ı tahrik edip İbni Teymiye’yi hapse attırdılar.  Melik Nasır tekrar tahta geçirilip Çeşnigir katledildiğinde sultan, İbni Teymiye’ye Nasr-ı Münci ve arkadaşlarını da idam edeceğini söyledi. Ancak İbni Teymiye intikamcı bir insan değildi. Melik Nasır’a şunları söyledi: “Onlar alim insanlar. Bunu yapmayın. Bunlar kadar yüksek âlim bulamazsınız. Bunları affedin. Beni rencide edenlere hakkımı helal ediyorum. Bunlar Allah ve Rasulü’ne karşı kusur işlemişlerdir. Onun cezasını Allah verir.” Belki de onun bu sözleri muhaliflerini ölümden kurtaran ifadeler olmuştur.

Rasulullah (s)’ı ve Müslümanları seviyorum!

 

Dipnot:

1-Karaman, Hayrettin, Dört Risale, İz Yayınları, İst., 2000, 29.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.