M. Faik Özdengül
Kayıp ve Yaşam
İrlanda at yarışlarında büyük miktarda para kazandıktan sonra depresyon nedeniyle hastaneye yatan sıradan bir Londralı’nın öyküsü ilginçtir. Bu adam komplike olmuş bir yas içindeydi. Birdenbire gelen servet, önceki yaşantısının yitimi anlamına geliyordu. Yeni kavuştuğu zenginliğin tüm çekiciliğine rağmen, eski yaşantısından vazgeçemiyordu.
Neden bu öyküden bahsettim? Çünkü yaşamımızın en büyük gerçeklerinden birisini gösteriyor. İnsanlar bir şeyi kolay bırakamazlar. Zorluklar içindeki bir yaşam, lüks bir yaşamla değiş tokuş edildiğinde bile, geride kalanın yasını tutarız.
Dedesinin ölümü için gerçek anlamda yas tutamayan bunu anlamlandıramayan ve psikolojik olarak yeme içmeyi terk eden bir hastanın öyküsü de, kaybettiğimiz kişileri bırakabilmemiz için gerekli duygusal çalışmayı yapmadığımız zaman bu kişiler bilinçdışımızda gezinip dururken neler olur?
Yas tutmayı yalnızca ölüm ya da boşanma gibi büyük kayıplara bir cevap gibi düşünme eğilimimiz var. Oysa yas tutma basitçe herhangi bir yitim ya da değişikliğe verilen psikolojik cevap, iç dünyamız ile gerçeklik arasında bir uyum sağlayabilmek için yaptığımız uzlaşmalardır. Keder yas tutmaya eşlik eden duygudur ve yaşamımız boyunca karşımıza çıkan alelade kayıplar karşısında keder duyma, tekrarlayıcı biçimde başımıza gelen bir olaydır. Yitirilen şey aile yadigârı bir küpe olabileceği gibi, bir umut, bir ülkü, bir dostluk, bir vatan, bir sevgili hatta bir eski kendilik olabilir. Bir yazarın dediği gibi, yitim yaşamanın bedelidir. “Kaldığın sürece ödenmesi gereken olağanüstü kira”.
At yarışında kazananların çoğu bizim hastamızdan daha kolay uyum sağlayabilir belki; ancak böyle şeyler kazananların çoğu, kısa panik anlarını, bir miktar beklenmedik gözyaşını anımsarlar. Bunlar mezuniyet, evlenme, yeni bir eve taşınma gibi istenilen, mutlu olaylarda yaşadıklarımıza benzer adı konulmamış yas tutma işaretleridir.
Yaşamımızın gidişi bu kopmaları gerçekleştirebilme, tüm yitimlere uyum sağlayabilme ve değişimi büyüme aracı olarak kullanabilme yeteneğimize bağlıdır. Yası tam olarak tutulmamış kayıplar-başka bir deyişle uyum sağlayamadığımız değişiklikler- yaşamımıza gölge düşürür, enerjimizi yutar ve bağlantı kurma yeteneğimizi bozar. Eğer yas tutamıyorsak, eski sorunların, düşlerin ve ilişkilerin kölesi olarak kalırız. Hala geçmişin melodisine göre dans ettiğimiz için bugüne ayak uyduramayız.
Yası anlamamız için gerekli üç temel şeyden söz etmek gerekir. Birincisi her kayıp bizi kaçınılmaz bir keder içine sürükler. İkincisi, her kayıp geçmiş tüm kayıpları canlandırır. Üçüncüsü, her kayıp, eğer tam olarak yası tutulabilirse, büyüme ve yenilenme için bir araç olabilir.
*Yazı Dr. Vamık Volkan’ın “Kayıptan sonra yaşam” adlı kitabından alıntıdır.
www.pozitifdegisim.com