Kemal Demirelli

Kemal Demirelli

Konya’da tarım sektörünün başarılı işadamı, ‘Siyah-Beyazlı Konyaspor’un’ unutulmaz genel kaptanı

Konya’da tarım sektörünün başarılı işadamı, ‘Siyah-Beyazlı Konyaspor’un’ unutulmaz genel kaptanı


 


Kemal Demirelli


 


Kemal Demirelli 1 Mart 1953’te oto yedek parçacılığı yapan baba Salim Demirelli ile ev hanımı olan anne Sabiha hanımın ikinci erkek çocuğu olarak Isparta’nın Uluborlu ilçesinde dünyaya geldi. Demirelli ailesi küçük Kemal henüz altı yaşında iken aldığı bir kararla Isparta’yı terk ederek Konya’ya yerleşti. Yıl 1959’du. Demirelli çiftinin almış olduğu bu karar gereğince bu haftaki konuğumuz Kemal Demirelli için de hayat artık ağlarını Konya’da örecekti. Ve minik Kemal henüz çocuk yaşta, aklının dahi tam olarak ermediği kentimizde geleceğin başarılı iş adamı, spor camiasının parmakla gösterip saygı duyduğu bir insan olarak karşımıza çıkacaktı.


BABA DEMİRELLİ SANCIOĞLU CAMİİNİN YANINDA OTO YEDEK


PARÇACILIĞINA BAŞLIYOR


Aile Uluborlu’dan Konya’ya geldikten tam bir yıl sonra, yani 1960 yılında, baba Salim Demirelli’nin mesleği olan oto yedek parçacılığı işine girebilmek için o zamanlarda en uygun mekan olarak Eski Garaj olarak bilinen Sancıoğlu camiinin hemen yanı başında bir dükkan alarak ticarete atılır. Aile ise Baruthane Mahallesi Karakurt sokakta Kepekçi Ahmet Efendi’nin evine kiracı gelir.


ALİ SÜRÜCÜ’NÜN DEDESİ


KEPEKÇİ AHMET AĞA BENİ ÇOK SEVERDİ


Henüz altı yaşında güzel bir çocuk olan Küçük Kemal için doğduğu evden sonra yerleştikleri bu ev, bu mahalle ve arkadaşları çok güzel gelmiştir. Mesela kiracı olarak oturdukları evin sahibi Kepekçi Ahmet amca (AKP İl Eski Başkanı Ali Sürücü’nün dedesi Ahmet Sürücü) küçük, ama çok yaramaz olan bu çocuğu çok sevmektedir. Ahmet Amca arabayla eve getirdiği kavunları tek tek tavana iple bağlamakta, ama haylaz Kemal, Ahmet amcasına çaktırmadan bu kavunları bir bir alıp yemektedir. Durum ortaya çıkınca Kemal’in babası Salim Bey ev sahipleri Ahmet beye durumu aktarır, özür diler ve parasını ödemek ister. Ahmet Bey ise Kemal’i kucağına alır, başını okşar ve ‘Ye oğlum yeeee. Helal olsun. Ye yiyebildiğin kadar bakalım’ der.


KAMİL KÖPRÜLÜ VE HALDUN ÜSTEL


İLE BARUTHANE MACERALARI


Minik yaramaz Kemal’in Baruthane mahallesindeki en iyi arkadaşları Kamil Köprülü ile Haldun Üstel’dir. Bir yıl sonra Kamil ve Haldun ile aynı okulda okuyacak Kemal kendisi gibi bu iki sevimli yaramazla artık çok iyi arkadaştır. Bu üçlünün yedikleri içtikleri ayrı gitmemektedir.


HAKİMİYET İLKOKULU’NUN


KIRILAN CAMLARI


Küçük Kemal okul çağına geldiği zaman babası onu Hakimiyet İlkokulu’na kaydettirir. Öğretmeni Türkan hanım ile Kemal beş yıl boyunca unutulmaz anlar yaşayacaklardır. Kemal canı sıkıldığı, öğretmenine kızdığı zaman dersler bittikten sonra okulda kimse kalmadığında eline taşı alır ve ne kadar cam çerçeve varsa indirir. Ancak ertesi gün okula geldiği zaman bir gün önce kırdığı camlar yine takılmıştır. Kemal bunun sırrını çözememektedir. Çünkü okulun bahçesinde simit satmakta olan İsmail abi Kemal’in yaptıklarını her defasında görmekte ve Kemal camları kırdıktan sonra babasının dükkanına gidip camın parasını almakta ve aynı gün hava kararmadan bu camları taktırmaktadır.


 


 


Okul yılları diye sorduğumuz zaman Kemal Demirelli hemen Haldun Üstel ve Kamil Köprülü gibi unutamadığı arkadaşlarından Özdemirler Döküm’ün sahibi Muzaffer Özdemir’den bahseder.


AİLE 2. FORM


APARTMANI’NA GELİR


5 yıl boyunca Kepekçi Ahmet Efendi’nin evinde oturan Demirelli ailesi daha sonra o tarihlerde Konya’nın en yeni ve modern apartmanı olan 2. Form Apartmanı’na gelirler. Bu daire artık kendilerinindir. Aile daha sonra zaman içerisinde Nalçacı’da yaptırılan Acenteciler Sitesi’ne geçecektir.


DEVRİM ORTAOKULU


VE MAZHAR HOCA


Hakimiyet İlkokulu’ndan sonra Devrim Ortaokulu’na kaydolan Kemal Demirelli’nin bu okulda unutamadığı öğretmeni Beden Eğitimi Hocası Mazhar hocadır. Zaten Mazhar hoca bir dönem sonra Ankara’ya gidecek ve spor tarihinde önemli bir yer alacaktır.


DEVAMSIZTAN KAYBEDİLEN YIL


Dersleri ve notları çok iyi olmasına rağmen ortaokul 2. sınıfta Kemal sınıfta kalmıştır. Çünkü artık rüyalarını süsleyen bir hayali vardır: Meşin yuvarlak. Büyüdükçe futbol Kemal için bir aşk olmuştur. Dünyası futboldur. Topla yatmakta, topla kalkmaktadır. Ve bu topun peşinde derslerini kırınca o yıl devamsızlıktan kalmıştır. Ve  birlikte okuldan kaçtığı arkadaşı da Haldun Üstel’dir.


SAHANIN ETRAFINDA ATILAN


20 TURLA YAPILAN ANTRENMAN


Yıl 1968’di. Kemal yavaş yavaş büyümekte ve olgunlaşmaktadır. Bir gün kendisini Stadspor’un antrenörü Necati hocanın karşısında bulur. Necati Hoca Kemal’in güçlü fiziğine bakar ve 3 nolu sahanın tam ortasında Kemal’e hedef gösterir: Hadi bakalım bu sahanın etrafında durmadan tam 20 tur atacaksın.  Evet içindeki futbol tutkusu ile durmadan tam 20 tur atan Kemal o akşam eve gelir ve saat 18.00’de yatar. Ertesi gün ise ancak sabah 10’da annesinin zorlaması ile uyanabilir.


KEMAL CANTÜRK, KOVA OSMAN,


KALECİ HÜSEYİN, İBRAHİM AKBAŞ


Stadspor’daki ilk yıllarını anlatırken Kemal Demirelli aradan geçen yaklaşık 28 yılın ardından yine yüzü gülmekte, neşelenmekte ve gururlanmaktadır: O yıllar bambaşkaydı. Amatör kümede çok iyi takımlar vardı. Stadspor, Yolspor, Şekerspor, Demirspor, Kültürspor  Etbalık… Mesela Kemal Cantürk, Necati, Kova Osman (kaleci), Hüseyin (Hüseyin Öner) İbrahim Akbaş… Çok iyi arkadaştık. Abi kardeş idik.


BABAM BENİM


OKUMAYACAĞIMI ANLAYINCA


Ortaokul yıllarında hem top oynuyor hem de okuldan kalan zamanlarda babamın Eski Garaj’ın oradaki yedek parçacı dükkanına gidip geliyordum. 68-69 yıllarıydı. Bir gün dükkana gitmiştim. Bir müşteri geldi, babamla alışveriş yapıyordu. Balalı’ydı. Hiç unutamıyorum. Malı aldı, 500 bin lirayı cebinden çıkardı, ama o sırada sohbet esnasında da parayı babama vermeden tekrar cebine koydu, müşteri daha sonra malını aldı, babam da adamın elinde 500 bini görmüştü, paranın üzerini verdi. Çıkıp gitti. Ben hemen babama ‘Baba adam parayı vermedi’ diye atladım. Babam hemen çekmeceyi çekti, gerçekten de hiç 500’lük yokmuş. Hemen adamın arkasından fırladı, adama parayı vermedin filan dedi. Adam elini cebine attı, bir tane 500’lük vardı. Bu olaydan sonra babam beni masanın kenarına çekti, bana aferin filan dedikten sonra ‘Oğlum senin okumaya niyetin yok, senin gözün esnaflıkta’ deyiverdi. Bende ortaokulu bitirdikten sonra bir daha okumayı filan düşünmedim ve esnaflıkta gözümü açmaya başladım.


 


KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI’NDA


40 KİŞİLİK KOMANDO TİMİNDEYDİM


Vatani görevini yapmak için bölüğüne teslim olduğu zaman Kemal Demirelli 1.85 boyunda, 90 kiloda çıta gibi yağız bir genç olmuştu artık. O tarihlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs Barış Çıkarması yılları idi. Yıl 1974. Kemal güçlü fiziği ile acemiliğinin hemen ardından 40 kişilik özel komando timine alındı. Burada arkadaşları ile özel askeri eğitime tabii tutuldu. Barış Harekatı’na katıldı. Bölgede sürekli yer değiştirdiler. O yıllar diye hatırlatma yaptığımız zaman gözleri dalıyor, düşünüyor, susuyordu. Kemal Demirelli’nin ağzından tek bir cümle dökülüveriyordu: Eftal yüzbaşımızı unutamam. Onu unutmam mümkün değil.


106 LIK TOP MERMİSİNİ TEK


BAŞINA KALDIRAN KEMAL ÇAVUŞ


Eftal yüzbaşı dedikten sonra kahvesinden bir yudum alan Kemal Demirelli’nin gözleri doluyor ve yeniden anlatmaya başlıyordu: Bir gün yine çok sıcak bir gün idi. Çatışmalar hızlanmıştı. Bizim kullandığımız 106’lık top mermisi diye bilinen bir mermi vardı. Eğitimlerde bu mermiyi üç kişi zor kaldırır ve topun ağzına sürebilirdik. O gün birden yine anonslar başladı. Yunan savaş uçaklarının Aliağa’yı bombalayacağı anonsları geliyordu. O heyecanla 106’lık topu bir anda kucaklayıp topun ağzına sürüverdim. Kendim de şaşırmıştım, heyecan içerisindeydim. Çünkü o anda o top mermisi gülle gibi ağır değil, pamuk gibi gelivermişti. Ertesi gün herkes bu işi konuşuyor, gördüklerine inanamadıklarını anlatıyorlardı. Şaşkınlık içerisindeydiler. Hatta arkadaşlar bana takıldılar. ‘Kemal Çavuş hadi şu top mermisini bir daha kaldır’ filan diye çok ısrar ettiler. Denedim de, ama o top mermisini kaldırmam artık mümkün değildi.


ASKERLİK SONRASI YİNE


YEDEK PARÇA İŞİ


Askerlik dönüşü yeniden babadan kalma meslek olarak kabul ettiği yedek parça işine giren Kemal Demirelli artık yavaş yavaş toplum içerisinde saygın bir iş adamı olarak bir yerlere doğru tırmanışa geçmişti.


KONYASPOR’DA YÖNETİCİ OLUYOR


Kemal Demirelli çocukluğunun, gençliğinin en güzel yıllarını peşinden koşturduğu o meşin yuvarlak için artık yaşı itibariyle yöneticiliğe soyunuyordu. Yıl 1976 olmuştu. Bu yıllarda başlayan spor yöneticiliği işine, Konyaspor sevdasına kendisini öyle bir kaptıracaktı ki para pul, sermaye, dükkan, ev, çoluk çocuk, hepsi ikinci planda kalacaktı. Çünkü o bir Konyaspor sevdalısı, Konya gönüllüsü ve futbol aşığıydı.


ABİMİ VEFA TANIR’DAN


ALDIĞIMIZ ARABADA KAYBETTİK


Abisi İbrahim’in ise elim bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi Kemal Demirelli’yi çok etkilemişti. 42 VT 505. Yani 42 Vefa Tanır 505 plakalı 131’i Vefa Tanır’dan almışlardı. Abisi  1978’de bu araba ile yaptığı kazada hayatını kaybetmişti.


JANDARMA VEYSEL BAŞKAN


BALIKESİR’E GİDECEK OTOBÜS BULAMADIK


Jandarma Veysel (Veysel Büyükmumcu) Başkanımız idi. Balıkesir deplasmanına gidecektik. Otobüs bulamadık. Benim o anda galeriye satılsın diye koyduğum bir otobüsüm vardı. Telefon ettik. Otobüsü galeriden çektik ve takımı deplasmana götürdük.


MEHMET PIRILTI, NUMAN ERKAN


VE MEHMET DARBAZ İLE YÖNETİCİLİK YILLARI


Konyaspor’da o yıllarda yöneticilik yapmak apayrı bir onur meselesiydi. Hem biz o yıllarda Konyaspor için ne verirsek cebimizden verir, bir daha da asla geri almazdık. Mesela Mehmet Pırıltı, Numan Erkan, Mehmet Darbaz gibi arkadaşlarımı, onların yaptığı fedakarlıkları unutmam mümkün değil.


14 FUTBOLCU İLE


BANDIRMA DEPLASMANINA GİTTİK


Bandırma deplasmanına gidecektik. Çok zor bir maçtı. Kazım Admış teknik direktörümüzdü. Yıl 1978 ya da 79. Ben de Genel Kaptan’dım. Kazım Admış bir gün önce futbolculara yapılan antrenman sonrası otobüsün sabah saat 8’de kalkacağını söyledi. Ertesi gün sabah saat 8 olmuş, ama ancak 14 futbolcu gelmişti. İnanın bir dakika dahi beklemedik ve otobüse gelen 14 futbolcu ile Bandırma’ya gittik. O Pazar Bandırma’da müthiş bir yağmur vardı. Hava soğuk, yer çamur içindeydi. Ama o maçı da 2-1 kazandık.


KONYASPOR’A 24 SAATTE


TAKIM KURUVERDİK


Konyaspor ile İdmanyurdu’nun birleşmesi gündemdeydi. Ama bu birleşme işi yine bir günde bozuldu ve transferin bitmesine 24 saat vardı. Oturduk 24 saatte bir takım kuruverdik. Hepsi Konyalı’ydı.Cemalettin, İzzet, Sabahattin, Servet, Abdullah, Mustafa Bakım, Mustafa Düzkaya, Celalettin, Nuri, Eşref, A. Kadir. Evet, bunların hepsi ama hepsi Konyalı çocuklardı.


İDMANYURDU’NA MAÇ SATMADIK


İDMANYURDU’NU YENDİK VE TARİHE GEÇTİK


Tabii ki bizler Siyah-Beyazlı Konyasporlular’dık. İdmanyurdu ile yaptığımız maçlar bize milli maçlardan çok daha önemli gelirdi. O sezon ilk maçta İdmanyurdu’nu yenmiştik. İkinci maça geldiğimiz zaman İdmanyurdu’nun düşme durumu söz konusuydu. Maçı satacağımızı konuşuyorlardı. Bir hafta Selçuk Otel’de kampa girdik. Kazım Admış yine hocamızdı. Maçı satacaklar, satmayacaklar söylentileriyle kafaları karıştırıyorlardı. O maçı da 2-0 kazandık. Bana göre tarih yazdık. O zaman beyaz bir forma yaptırmıştık. Galeri Metin’e yaptırmıştık. Futbolcuların hepsi maçı sizin için kazanacağız diyorlardı. Namus ve şeref sözü vermişlerdi Maçı satmayacağız diye ağlamışlardı. O günü unutmam mümkün değil.


1979’DA KONYASPOR’A 300


MİLYON VERDİM 1 KURUŞ ALMADIM


Ben de, arkadaşlarım da Konyaspor’da yöneticilik yaparken çok para verdik. Hiçbir zaman da bu paraları geri almaya düşünmedik. İnanın 1979 yılında bir sezonda 300 milyon lira vermişim. Gidin kulübün defterine bakın. İl Müdürlüğü’ne sorun. Bir kuruşu geri almış mıyız?


GOLÜ ATAN NEDİM BOYNUMA SARILMIŞ


‘GOLÜ KİM ATTI’ DİYE BANA SORUYORDU


Ahmet Öksüz Belediye Başkanı’ydı. Kümede kalma mücadelesi veriyorduk. 5 maçımız kalmıştı. Karşıyaka’ya gidecektik, İzmir’de oynayacaktık. Onlar da ligde kalma mücadelesi veriyorlardı. Tehlike potasına girmişlerdi. Yani maç ancak sahada kazanılırdı. Alman asıllı Polonyalı Franz Smuda teknik direktörümüzdü. Eskişehirli Nedim’in golüyle maçı 1-0 kazandık. Soyunma odasında müthiş bir sevinç vardı, bir ara boynuma sarılanlardan birisi de Nedim idi. Nedim bir taraftan sevinç gözyaşları döküyor, bir taraftan da ‘Abi nasıl kazandık, abi golü kim attı?’ diyordu. Düşünün, adam hala kendinde değildi. Golü kimin attığını bile hatırlamıyordu. Oysa golü kendisi atmıştı.


KONYASPOR DİYE BİR KULÜP MÜ VARDI?


Ankara’da Futbol Federasyonu’nun toplantısı vardı. Biz de Konyaspor olarak Kazım Admış, Numan Erkan’la birlikte Stad Otel’e gittik. Avizeli salonda toplantı vardı. Milli takımın ünlü malzemecisi Toto filan oradaydı. Salona bir çiçek çelengi yaptırmak için çiçekçi arkadaşım vardı. Buket Ahmet derdik hemen ona bir telefon açtım ‘Avizeli salonda 1.5 saatte salonun en güzel çiçeği olacak bir şekilde çelenk gönder’ dedim 1 saat sonra üç kişinin zor taşıdığı bir çelenk salona giriverdi. Rahmetli Federasyon Başkanı Orhan Şeref Apak çelengi görünce  ‘Konyaspor diye bir takım mı varmış?’ deyiverdi. Toplantı sonrası bizi federasyona davet etti. Artık her hafta elimizde şeker torbaları, bakır Konya tabakları ile federasyona taşınmaya başladık.


ÇOCUKLARIMIN EĞİTİM YAPMALARINI


VE İYİ BİRER İNSAN OLMALARINI İSTİYORUM


Üç çocuğum var. Kızım Özlem İngilizce öğretmeni Ankara’da. Oğlum Alim Uluslararası İlişkiler öğrencisi, bir diğer oğlum Metehan lise bir öğrencisi, aynı zamanda Konyaspor yıldız takımında sol ayaklı bir futbolcu. Hepsinin de önce iyi, temiz, örnek,  ahlaklı bir insan olmalarını istiyorum. Beni üzen tek şey ise Konyaspor’un durumu. Özellikle alt yapısı…