M. Faik Özdengül
Kese boşalır, ay tutulur
Bizi çağırdıklarında.Can çekişiyordu. Ağlıyordu etrafındakiler. Yüz türlü söylenti. Herkes feryad ediyordu. Can çekişme kötü mü dedi. Herkesin iki gözü de toprağa ve ölüme saplanmış. Ab-ı hayat var mı, yok mu? Yüz türlü şüphesi var herkesin.Ölümle yüzleşiyordum şimdi de. Korku bataklığının en derin noktası. Ölümü yok sayanları görmüştüm. Gerçekten de yok sayabiliyorlar mıydı? Gece gündüz kendini hatırlatan bu kara elbiseli gerçeği. Korku ağacının kökünü. Isırıcı ölüme yüzlerce pencere var, yüzlerce kapı var dedi. Açılırken her biri cik cik eder durur. Fakat o ölüm kapılarının acı cikciklerini haris kişinin kulağı mal mülk hırsından duymaz. Bir taraftan beden dertleri kapı sesi. Bir taraftan düşmanların eziyetleri kapı sesi. Hastalıklar kapı sesi. Her hastalık aslında ölümden bir parça ve bir gün parçanın bütünü dökülecek baştan aşağı. Hastalık tatlı karşılanmalı ki, bütünü geldiğinde de tatlı olsun.Ömrün altın kesesine benzer dedi ardından. Geceyle gündüz de para sayan adam. Bilmeden anlamadan sayar durur,nihayet kese boşalır. Ay tutulur. Bitiyordu. Durdurulması mümkün olmayan. İçimi kaplayan daralmayı hissetti. Gülümsedi. Daralma kötü değildi. Aslına bakarsanız ona göre kötü de yoktu. Daralmazsak gitmek istemeyiz. İnsan bunaldığı,daraldığı yerden gidip, kaçıp kurtulmak ister. Niye çıktık bu yola diye sordu niye? Seyrimiz yolumuz yolculuğumuz nereye? Vatanımıza. Asıl vatanımıza. Geldiğimiz yere. Güllük gülistanlık bizi bekleyen o ayrı düştüğümüz cennete. Doğru ya biz bir yoldaydık. Kafamda yüzümü gonca gibi açtıran bir şimşek çaktı. Ölmek için yola çıkmıştık. Ölüp hayat bulmak için.Yaşamak dediğimiz şey, yolunda yürümek dediğimiz şey ölmekti. Ölünce bitecekti yolumuz. Ve biz bitsin diye yolumuz ölümü seçmiştik. Ölüm mutlu son. Vatanımıza kavuşma anı. Hedefimize ulaşma zamanı. Ölümün zihnimdeki anlamı değişmeye başladı.Gördüklerimiz hala benim ve Onun için aynı değildi. O başka türlü görüyor ve bakıyordu ve her seferinde de ikaz ediyordu. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Dünya görünüşte geniştir fakat hakikatte dardır. Daralman bu yüzden. Her gördüğümüzün işte böyle ikili bir anlamı vardı. Görünüşte ve hakikatte. Ve ben her seferinde bunu hala unutuyordum. Unuttuğum bir şeyi daha hatırlattı. Hayatın anlamı. Bunu ne çok duymuştum oysa yolculuğumun farkına varmadan önce. Artık benim için hayatın hiçbir anlamı yok. Yaşam boş ve anlamsız. Ölsem daha iyi. Bir yandan da korkuyorum ölümden. Çocuklarım için yaşıyorum. Korkmasam intihar ederdim. Fakat günah diyorlar. Ne çok duymuştum buna benzer daha bir sürü cümleyi. İşte hayatın anlamı yol. Geldiğimiz yere ulaştıran yol. Vatanımıza kavuşturacak olan yol. Gurbetten kurtaran yol.Geldiğimiz yer mi? Neden hatırlamıyorum o halde. Ben burada doğdum burada yaşıyorum yıllardır. Hayır dedi. Hayır. Zindandasın yıllardır. Hapisteki mahpus hapse düştüğünü hapiste bulunduğunu unutuyor. Vatanını unutmuşlarız biz. Unuttuk unutturdular. İyi yaşamak bir anlamda da yeniden hatırlamaktır. O can çekişenin yakınlarından anlamakta zorlananlar oldu. Arkadaş, uykumuz, ölümün kardeşidir... Bu kardeşe bak, o kardeşi anla! 4/3062 (Mesnevi) Herkes pür dikkatti. Fil gerektir ki uykusunda, rüyasında Hindistanı görsün. Eşek hiç rüyasında Hindistanı görmez. Çünkü Hindistandan ayrılmamış, gurbete düşmemiştir ki! Fil gibi adamakıllı büyük bir can gerek ki uykusunda büyük bir arzuyla Hindistanı görsün. Oraya gitsin. Fil Hindistanı arar ister. İnsan uyku zamanında bak nasıl özgürleşiyor. Ruh ulaştığı o mekanlardan uyanıkken hayal bile edemeyeceğin yerlerden nasıl neşeleniyor.Ölüm gerçekten korkulacak bir şey değil mi ?sordu birisi merakla. Ey yiğit! Hayatım mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım1/3935.Bu alemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) Biz şüphe yok, tanrıya dönenleriz denmezdi (1/3936)Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, nasıl tatlı gelirse bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor. (3/3951)Bahçeye konan kafesteki kuş, gülleri, ağaçları görür. (3/3952)Dışarıda, kafesin çevresinde ötüşen kuşlar, hürriyete ait güzel güzel hikayeler söylerle. (3/3953)Kafesteki kuş, onları duyar, o yeşilliği görür de ne iştahı kalır, ne sabrı, ne kararı! (3/3954)Başını kafesin her deliğinden çıkarır durur.Ayağındaki bağdan kurtulmak ister. (3/3955)O kuşun gönlü de dışarıdadır, canı da..böyleyken kafesi açıversen ne yapar? (3/3956)O kuş, kafese kapanmış kafesin etrafında da kediler birkaç halka olmuş kuşa benzemez ki (3/3957)Sadece o kuşları yanlış bir zanla kedi gören kafesinin etrafında yüz kafes daha ister. Göremediğinden gerçeği. Görecek hale gelemediğinde. Ölmeden önce ölmediğinden. Irwin Yalomun dediği gibi Aslında iyi yaşamayı öğrenmek iyi ölmeyi öğrenmektir. İyi ölmeyi öğrenmek de iyi yaşamayı öğrenmektir. İyi yaşayıp iyi ölmeye niyetlenmediğinden. Öyle olsa niyeti dışarıdaki cenneti görecek ve ölümle barışacak. Ana karnındaki çocuk mesela. Lütuf onu dışarı doğru çeker de o yine rahme doğru kaçar. Lütuf onun yüzünü bu aleme doğru döndürür, o yine büzülüp anne karnına sokulur. Bu şehirden bu yurttan çıkarsam acaba bir daha burayı görebilir miyim diye sımsıkı yapışır alıştığı dar yere. Peki rahimde bir kapı olsaydı da o havası leziz şehir ona görünseydi, o zaman bir iğne deliği kadar aralık olsa da dışarısını bir görsem oraya ulaşsam diye can atar. Sonra da istemese de o yurtta ölüm ona gelir çatar. Sonra geldiği yeri unutur. Dünyaya sımsıkı sarılır bu kez. Dünyada da ölüm onu yine bulur, bu kez başka bir dünyaya doğsun diye. Yine gitmemek için feryat eder.Hem oradakiler hem can çekişen daha rahattı ilk geldiğimiz ana göre. Anlatmaya devam etti. Bakın size Bilalin ölümünden daha doğrusu doğum anından söz edeyim. Bilal görünüşte zayıflıktan hilale dönmüştü. Ölümün rengi çökmüştü yüzüne. Karısı Bu elem bu keder ahh dedi. Bilal Hayır! dedi, Hayır. Zevk, neşe. Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım asıl. Bunu söylerken yüzünde laleler nergisler açıyordu. Karısı bu kez Ahh ayrılık deyince, o yine Hayır, vuslat dedi. Karısı Gurbete gidiyorsun dedi bu kez. Bilal ise Gurbetten vatanıma! dedi. Yoksuldum zengin oluyorum. Köleydim padişah olacağım. Bulunduğumuz yer ölüm evinden düğün evine dönmeye başladı. Sessizdi herkes. Ama daha huzurluydu. Kafesinizden çıkmayı kötü bellemeyin dedi. Dedim. Lakin kurtuluş ölmeden evvel ölmekte. Ölmeden evvel ölmek. Bir adamın pek sevdiği bir papağanı vardı. Adam ticaret için Hindistana gidecekti. Tek tek ev ahalisine sordu istedikleri bir şey var mı diye. Papağanına da sordu. Papağan benim orada falan yerde akrabalarım var benden bahset onlara selam söyle. Bir papağanım var kafeste size selamı var de. Dedi. Gitti adam arayıp buldu papağanın akrabalarını. Papağanım var benim evimde kafeste pek sevdiğim,size selamı var dedi. Der demez oradaki bütün papağanlar cansız oldu sanki yere düştü. Eyvah dedi adam ben ne yaptım. Bu nasıl bir iş. Ticareti bitti geri döndü. Bu hayret olayı papağanına anlattı. Selamını söyleyince hepsi cansız yere serildi dedi. Böyle söyler söylemez bu kez kafesteki papağan cansız oldu sanki. Düştü bir ölü oldu. Adamın eyvahı feryada karıştı. Ne yaptım ben dedi. Ne yaptım. Çaresiz kafesi açtı papağanı eline aldı. Ağlamaya başladı. Kafes açılınca adamın elindeki papağan birden canlandı ve açık pencereden özgürlüğe doğru uçup gitti. Mesajı almıştı. Kafesten kurtulmak için önce kafesteyken ölmesi gerekiyordu.Mırıldandı birisi. Peki bunca zevkler. Bedensel tatları soruyordu. Beden zevki tüketir dedi. Ruhsa aynı şeyden her defasında farklı zevk alır. Zevk organınız ruh olsun. Beden tatminsizdir. Önce bisiklet. Sonra motosiklet. Sonra otomobil. Uçak. Hep bıkar ve tüketir. Ruhu beslerseniz sıkıntı bile zevk olur. İyi yaşanır iyi ölünür. Beden ve ruh birbirine zıttır. Biri beslenirse diğeri zayıflar. Asıl zevk ruhta. Öldü adam.Geldiği yere gitti.Asıl vatanına.Gurbet hayatı sona erdi.Ey âşık! Aşıkların hayatı ölümdedir. Gönlü gönül vermeden başka bir suretle bulamazsın. (1/1751)www.pozitifdegisim.com