Derviş Argun
Kim Dur Diyecek!
Gün geçmiyor ki haberlerde, nahak yere sokakta darp edilmiş, ailesinin yanında mağdur olmuş insanlar ile ilgili bir haber görmeyelim. En son, trafikte tartıştığı hanımefendinin arabasının üstünde tepinip ön camlarını kıran ve ulaşabilse en üst düzey fiziksel şiddeti uygulayacak birisinin, çıkarıldığı mahkeme tarafından salıverildiği haberini okuduk. Yani bu şiddete muhatap olan hanımefendi, yiğitlik yapıp olayı kayda almasa ve sosyal medyada paylaşmasa, dahası toplum, sosyal medya üzerinden bir baskı oluşturmasa, bu arkadaş yaptığı zulüm cebinde, hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Allah'tan sosyal medyanın feryadını savcılık görmüş ve yapılan itiraz üzerine şahıs tutuklanmış.
Bu bir değil, bin değil defalarca yaşanmış sahneler. Şiddeti farklı farklı olmak üzere sokakta darp edilen insanlar, sonrasında salıverilen magandalar. Aynı şahsın, aynı hafta içinde, aynı magandalığı farklı insanlara yaptığı halde salıverildiğini okumak toplumu çıldırtıyor. Tabii ki hukukun sosyal medya üzerinden dizayn edilmesinin övünülecek bir tarafı yok. Yok ama, İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanında bu tiplerin toplumun ağız tadını kaçırdığına da görüyor ve susuyoruz. Düşünsenize, kim olduğu bile bilinmeyen, kolları jiletlerle çizilmiş birisi size, isteğiniz dışında arabayı park etmenize güya eşlik ediyor ve kafasına göre para alıyor, direneni de ölümüne bıçaklıyor ya da üçü beşi bir araya gelip öldüresiye dövüyorlar.
Acı olan ise, ilgili makamların bu hastalıklı tipleri gördüğü halde görmezden gelip, birisinin canını yaktığında müdahale ediyor olmasını başarı gibi sunmasıdır. Sıradan bir internet taraması yaparsanız bununla ilgili yüzlerce örnek bulabilirsiniz. Elinde bıçakla, baltayla, tahrayla dolaşan patolojik tiplerin saldırısından, öldürücü yaralar alan masum insanlar ve ellerinde suç aletiyle mağdur ettiği şahsın etrafında sallana sallana dönen ve şahsı korumakla mükellef devlete meydan okuyan magandalar.
Burada söylemeye çalıştığımız şey, insanların tipinden ve suç işleme, toplumu rahatsız etme potansiyeli üzerinden derdest edilmesi değildir. Söylemeye çalıştığımız şey, canı, malı, ırzı ve geleceği devletin koruması altında olan masum birisi sokakta, kendisiyle hiç bir geçmişi olmayan birisi tarafından zulme maruz bırakılmışsa, devletin zulmeden bu şahsın canını, ona öykünecek olanlara ibret olacak şekilde acıtmasıdır. Adamın yaşayacağı tüm eziyet, polis aracıyla adliyeye kadar taşınması ve adliyeden de bir zaloğlu edasıyla sallana sallana çıkmasıysa, toplumu sindirmenin kışkırtıcı şehvetine neden ilgisiz kalsın ki?
Sokaktaki masum, işinde gücünde vatandaş için burada en temel soru şudur. Bu soruna kim dur diyecek? Masum insanları bu kanun ve kural tanımazların elinden kim kurtaracak? Eşiyle tartıştığı için kocayı üç ay evinden kovan, ama sokakta masum birisinden haraç isteyip, vermedi diye bıçaklayan bir magandayı karakoldan salan bir hukuk sistemimiz var. Bu sistemde adresi ve ailesi ortada birisi kim olduğu, nereden geldiği, nerede kaldığı belli olmayan bir serseriyi hangi cesaretle şikayet edecek?
Yüz binlerce polis ve Jandarma’nın iç asayişte görev aldığı bir ülkenin, Taksim gibi gözde bir semtinde adamın birisi, gelenden geçenden kanunsuz park ücreti alıyor ve devlet bu şahsı, şahsa itiraz etme cesaretini gösteren bir sürücünün başından ölümüne bıçaklanmasıyla fark ediyor. Garip değil mi? Eğer, bir arızanın fark edilmesi, fark edenin kendisini feda edecek bir cesaret göstermesi ile bilinecekse, herkesin o fedakarlığı gösteremeyeceğini düşünürsek, devletin bunca kolluk gücüne rağmen bu toplumun nelere diş sıktığını düşünebiliyor musunuz?
Toplumun sokakta gündüz ve gece kendisini güvende hissetmesi, birlikte yaşadıkları insanların iyilik anlayışına güvenmesinden çok, devletin kötüleri cezalandırma kabiliyeti ve cezalandrma şiddeti ile ilgilidir. İnsanlık tarihi boyunca kötü vardır ve her zaman da olacaktır. Mesele, onların bu kötülüğe muhatap olanları tatmin eden ve o kötüye özenenleri caydıran bir cezalandırmaya uğrayıp uğramadığıdır.