"Kimyasal kanserojen maddeler, tek başına kansere neden olmaz"
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Yalçın:
İSTANBUL (AA) - Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın, son günlerde tartışma konusu olan zehirli ayakkabılar ve buna benzer diğer ürünlerdeki kimyasal kanserojen maddelerin tek başına ve kısa sürede kansere neden olduğu algısını doğru bulmadığını belirtti.
Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC), Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü ile Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği desteğiyle düzenlenen "4. Uluslararası Gastrointestinal Kanserler Konferansı", The Marmara Otel'de başladı.
En sık görülen kanser grubu olan sindirim sistemi kanserleri ile ilgili her türlü bilimsel gelişmelerin ele alındığı konferansta, 30'u yabancı yaklaşık 300 katılımcı yer alıyor. Bilimsel programda 21 oturum, 5 uydu sempozyum, 2 sözlü bildiri oturumu, 2 tartışma oturumu, 1 sempozyum ve 1 çalıştay yapılacak.
Kongre Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın, konferansa ilişkin düzenlenen basın toplantısında, son günlerde tartışma konusu olan zehirli ayakkabılar ve buna benzer diğer ürünlerdeki kimyasal kanserojen maddelerin tek başına ve kısa sürede kansere neden olduğu algısının doğru olmadığına dikkati çekti.
Çeşitli kimyasal maddelerin kanser oluşumundaki rolünü belirlemek için bilimsel çalışmalar yapıldığına değinen Yalçın, kanserojen olarak tanımlanan ve üretimde kullanılan malzemelerin, çok uzun yıllar kullanılırsa risk oluşturma potansiyeli meydana getirdiğini, kanser gelişiminin oldukça kompleks bir dizi mekanizma sonrasında ortaya çıktığını anlattı.
Yalçın, kanserin genetik bir hastalık olduğunun kabul edildiğini dile getirerek, şu bilgileri verdi:
"Bunun anlamı, normal bir hücrenin genetik yapısında değişiklikler ortaya çıkmadan kanserin gelişmesinin mümkün olmadığıdır. Kanserin gelişmesi birbirini takip eden kanserojen etkilerin sonucunda olmaktadır. Kanser gelişiminde gözlenen bozuklukların her biri değişik savunma mekanizmaları ile düzeltilmektedir, ayrıca bağışıklık sistemimiz de bu tür bozuklukların tanınması ve yok edilmesi işlevinde etkin rol oynamaktadır. Yine de bunlara rağmen kanser gelişebilmektedir. Bunun başlıca nedenleri arasında savunma mekanizmalarının işlemez hale gelmesi ve bağışıklık sisteminde meydana gelen yetersizliklerdir."
Kanserin çoğunlukla yaşam tarzı kökenli olduğuna işaret eden Yalçın, ailevi kanserlerin (genetik) tüm kanserlerin binde birinden daha az olduğunu, genetik dışında sigara, radyasyon, sağlıksız beslenme ve diğer çevresel etkenlerinin de önemli faktör olduğunu söyledi.
Yalçın, tütün ve alkol kullanımı, fazla kilo, fiziksel aktivite yetersizliği ve enfeksiyonların, tüm kanser nedenleri arasında yüzde 95'lik kısmı kapsadığını kaydederek, "Tütün kullanımı her çeşit kanseri artırmaktadır ve tüm kanserlerin yaklaşık yarısının nedeni tütün ve tütün mamullerinin kullanımıdır. En büyük risklerden birisi ise obezite ve şişmanlıktır, bunların çoğu kanser çeşidini artırdığı bilinmektedir. İnsülin seviyesinin artması, özellikle böbrek, safra kesesi ve yemek borusu kanseri gibi gastrointestinal kanserleri ve hemen hemen diğer kanser türleri riskini de arttırmaktadır. Fazla kilolu kadınlar, yağ dokularında yüksek oranda kadınsal hormonlar üretmekte ve bu nedenle rahim veya meme kanserine yakalanma riskleri de daha yüksek olmaktadır" diye konuştu.
Medyada her gün kanserden korunmada çeşitli beslenme şekilleri önerildiğini, ancak bunların çoğunluğunun bilgi kirliliği oluşturduğunu belirten Yalçın, "Kanserden korunmak için geçerli beslenme önerisi, günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze içeren yiyecekler tüketilmesi, düşük yağlı, lifçe yüksek besinler tercih edilmesidir. Kırmızı et, haftada birden fazla yenmemelidir" dedi.
- "Kalın bağırsak kanseri, tüm kanserlerin yüzde 8'ini oluşturuyor"
Prof. Dr. Şuayib Yalçın, erken tanısı hala zor olan pankreas kanseriyle sigaranın, beslenme ve obezitenin ilişkisinin bulunduğuna değinerek, hastalıkta ileri evrede de birçok etkin ilaç geliştirildiğini ve ilaçlarla tedavi başarısında artış sağlandığını söyledi.
Sindirim sisteminin genel olarak korunabilen, erken tanınma ve tedavi şansı olan ve ileri evrede bile yaşam süresini uzatan ilaç seçenekleri olan kanserler olduğunu ifade eden Yalçın, kolon kanserinin nedenleri ve nasıl oluştuğu yönünde çok önemli bilimsel gelişmeler görüldüğünü belirtti. Yalçın, şöyle devam etti:
"Kalın bağırsak kanseri, tüm kanserlerin yüzde 8'ini oluşturmakta olup, sindirim sisteminin en sık görülen kanseridir. Bu kanser, kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci, erkeklerde ise akciğer ve prostat kanserinden sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Bu durumda Türkiye'de yıllık yaklaşık 10 bin-12 bin yeni vaka beklenmektedir. En sık 50 yaş sonrası görülür. Bu kanser beslenme ile doğrudan ilişkilidir. Fazla yağlı ve kırmızı etten zengin beslenme, şişmanlık, sebze ve meyveyi az tüketme, az posalı ve az lifli gıda tüketme, aile öyküsü riski arttırmaktadır.
Kalın bağırsak (kolon ve rektum) kanseri erken tanı konulduğunda başarı şansı yüzde 90-95'lere ulaşmaktadır. Ancak hastaların sadece yaklaşık beşte birinde çok erken tanı konabilmektedir. Ülkemizde kolon kanserinde hastaneye başvuru geç olduğu için hastalara genellikle ileri evrede tanı konmaktadır. Bu nedenle toplumsal farkındalığın artması ve ülkemizde kalın bağırsak kanserine yönelik 50 yaş üstü bireylerde kolon kanseri taraması yapmak gerekmektedir."
- "Kanser konusunda yanlış ve korkutucu imajlar oluşturulmamalı"
UICC Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk da sindirim sistemi kanserlerinin, tüm kanserlerin yüzde 20'sini oluşturduğunu, ölümlerin de önde gelen nedenleri olduğunu söyledi.
Türkiye'de en sık kalın bağırsak kanserlerinin görüldüğünü, bunu mide kanserinin izlediğini ifade eden Kutluk, "Maalesef mide kanseri hala ülkemizde önemli, önde gelen bir kanser olmaya devam etmektedir. Ancak son zamanlarda mide kanseri tedavisinde önemli gelişmeler olmuştur. Kemoterapi ajanlarının daha iyi gelişmesine ilave olarak hedefe yönelik ajanlarla mide kanseri tedavisinde çok önemli tedavi başarıları elde edilmiştir" dedi.
Genellikle sinsi seyirli sindirim sistemi kanserlere, ileri evrede belirtilere yol açtıkları için çoğu kez geç aşamada tanı konulduğunu ve tedavi şansının azaldığını belirten Kutluk, "Bu nedenle bu kanserlerden korunmak için tedbirler alınmalıdır. Bunların başında tütünden uzak durma, sağlıklı beslenme, kilo kontrolü ve egzersiz gelmektedir. Ayrıca enfeksiyonlardan korunma, Hepatit B'ye karşı aşı olma, alkolden uzak durmak gereklidir" bilgisini verdi.
Kutluk, kanserden korunmada bireylerin tedbirinin dışında toplumsal ve sosyal önlemlerin alınması, çocuklara doğru ve sağlıklı yaşam biçimlerinin kazandırılması, kamusal alanlarda ve toplumsal yaşam alanlarında havalandırmanın özendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Geleneksel beslenme tarzının gözden geçirilmesi gerektiğini dile getiren Kutlu, "Özellikle mide ve yemek borusu kanseri ülkemizde hala önemli sorun oluşturmaya devam etmektedir. Bunun önüne geçmek için beslenme tarzımız bilimsel taramadan geçirilmeli ve bu konuda halkın bilinçlendirmesi gereklidir" diye konuştu.
Kutluk, kanser tarama programlarına halkın dikkatinin çekilmesi gerektiğini belirterek, "Kanser konusunda yanlış ve korkutucu imajlar oluşturulmamalıdır. Kanser için kullanılan amansız hastalık tanımı artık doğru değildir. Özellikle sistemik tedavilerde yaşana gelişmeler ileri evredeki hastalarda tam iyileşme sağlamasa bile yaşamın uzamasına ve daha kronik bir seyir izlemesine neden olmaktadır. Erişkin yaşta görülen tüm kanserlerin üçte ikisi başarı ile tedavi edilmektedir. Bu oran çocukluk çağında yüzde 80'lere ulaşmaktadır" ifadelerini kullandı.
Kaynak: