Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Klasiği Yeniden Düşünmek

Memleketimizde güzel şeyler oluyor. Geçtiğimiz günlerde bir medeniyet ve kültür kenti olan İstanbul’da Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi uluslararası bir sempozyum düzenledi. Yerli ve yabancı yüzün üzerinde bilim adamının katıldığı bu toplantıda, doksanın üzerinde bildiri tartışıldı.Genel başlığı Klâsiği Yeniden Düşünmek olan bu sempozyumda; din ve felsefe, tarih ve siyaset, hadis ve kelam, tefsir ve tarih, sanat ve siyaset, bilim ve modernite, doğu ve batı klasikleri, ahlak ve hukuk, musiki ve edebiyat, doğa bilimleri, mimari ve modern iktisat, tasavvuf ve hüsn-ü hat, İslam düşüncesinde dönüşüm ve klasikler gibi değişik başlıklar altında klâsik kavramı masaya yatırıldı. Çok verimli bir sempozyum oldu. Burada, başta Prof. Dr. Ahmed Davutoğlu, Dr. Mustafa Özel, Doç. Dr. Coşkun Çakır ve arkadaşlarını kutlamak gerekir. Özellikle Davutoğlu’nun sempozyumun açılışından kapanışına kadar misafirleriyle yakından ilgilenmesi ve mütevazi kişiliği bilim adamları ve katılımcılar tarafından taktirle karşılandı. Onun şahsında Bilim ve Sanat Vakfı’nın düşüncelerinin Türk siyasetine aktarılması, millet olarak ileriye dönük umutlarımızı yeşertmesi bakımından son derece önemli olmuştur.Bu sempozyuma Fred Dallmayr, Bekir Karlığa, Richard Falk, Ahmed Davutoğlu, Hanifi Özcan, İbrahim Kalın, Burhanettin Tatar, M. Akif Aydın, Mehmet Paçacı, Ramazan Altıntaş, Yahya Michot, Jules Janssens, Şinasi Gündüz, Mehmet Genç, Cemal Kafadar, Mustafa Özel, Liliana Simeonova, Ramazan Şeşen, Halifaa G. Khalafallah, Kasım Turhan, Nader el-Bizri, Teoman Duralı, Karen Leal, M. Uğur Derman, İsmail Kara, İskender Pala, İhsan Fazlıoğlu, Durmuş Hocaoğlu, Şakir Kocabaş, Sabahattin Zaim, Cengiz Kallek, Mahmut Kaya, Emrullah Yüksel, Alim Yıldız gibi, pek çok bilim adamı katılmıştır.Bilindiği gibi klâsik yaşamın birçok alanında kullanılan ve karşılaşılan bir sözcüktür. Latince, “mükemmel, olgun” anlamına gelir. Sempozyumun açılış oturumunda konuşan özellikle uluslararası ilişkiler ve İslam tefekkürü alanında bilge bir kişilik yapısına sahip olan Prof. Dr. Ahmed Davutoğlu, “Medeniyetlerarası Etkileşim ve Klasikler” üzerinde durdu. Medeniyetlerin, oluşum, gelişim ve etkileşim süreçlerinde klâsiklerin oynadıkları role değindi. Kendisi önemli olan, kendisini yorumlar diyen Davutoğlu, klâsiğin her döneme hitap ettiğini, bütün dönemlerde insanların klâsiği yeniden keşfettiğini, etkisinin bütün zamanlar için geçerli olduğunu dile getirdi. Kriz zamanlarında klâsiklerin yeni çözüm önerilerinin bulunmasında büyük rol oynadıklarını değişik medeniyetlerden örneklerle anlattı. Konjenktürel olandan farklılaşanın klâsikler olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, Medine’nin kurucu bir şehir olduğunu; Bağdat, Şam gibi anıt şehirlerin sentez şehirler ve diğer şehirlerin hepsinde de Kurucu şehir Medine’nin etkisinin görülebileceğine dikkatleri çekti.Küreselleşme ve Din, Yırtıcı Küreselleşme gibi eserlerinden tanıdığımız Prof. Dr. Richard Falk ise, klâsiği, çağlar üstü bilgelik olarak tanımladı. Amerikalılar, geçmişin bilgeliği olan klâsiklerini 100 kitapta topladılar diyen Falk, ilköğretimden yükseköğretime varıncaya kadar her Amerikalı gencin okuyacağı klâsiklerin, örnek alacağı şahsiyetlerin ve her öğrencinin hedefinin belli olduğunu, buna göre insan yetiştirildiğini dile getirdi. Ortadoğu ülkelerinde yeni Müslüman kuşak, Amerikan yaşam biçimlerini tehdit ediyor diyen başkan Bush’un Afganistan ve Irak saldırısının arkaplanında bile klâsiklerin tesiri olduğunu örneklerle anlatan Falk, iktidarların ahlaki ve ruhi güçle korunabileceğini, zorbalık ve sekülerleştirme politikalarıyla korunamayacağına önemle işaret etti.Prof. Dr. Bekir Karlığa ise, klâsiği üreten kültürün , evrenseli yakalayabileceğini, evrenseli yakalayanın modern zamanları iyi okuyup tahlil edebileceğini dile getirdi. Klâsiği güncele mal etmedikçe büyüsellikten kurtulup bilincin konusu haline gelemez. Batı bugün klasiklerini güncele taşımış olmanın büyük avantajlarını yaşıyor diyen Karlığa, İslam Dünyasının son iki yüzyıldır Batılılaşma ile Modernleşme arasındaki geniş çizgiyi bir türlü yakalayamadığından, klâsiği güncelleştirme başarısını da gösterememiştir, dedi.Bazı İslam klasiklerinin zihniyet dönüşümüne etkide bulunduğuna değinen Prof. Dr. Hanifi Özcan, İmam-ı Mâtürîdî’nin Kitâbu’t-Tevhid’i gibi İslam inanç sistemiyle ilgili klasikleri dikkate aldığımızda ‘kaybolmuş hakikat’ gibi duran İslam anlayışımızın değişmesini sağlayacak zihniyet dönüşümünü hızlandırabiliriz. O halde yapılması gereken şey, klasikleri kültür hayatımızdan ne tamamen silip atmak, ne de fikri geleceğimizi bütünüyle ipotek altına alacak şekilde klasiklere bağlanıp kalmaktır. Belki yapılması gereken bu konuda dengeli bir yol izlemektir, şeklinde önerilerde bulundu.Bu sempozyum çok faydalı geçmiştir. Ben de bu sempozyumda “medeniyetimizin kurucu klasikleri: tevhid ve adalet risaleleri” üzerinde durdum. Unutmayalım ki, istikbal, geleneğin köklerindedir. Gelenek bilinmeden, yenilik ve yeni inşâları gerçekleştirmek mümkün değildir. Yaşadığımız çağdaş dünyanın düşünsel ve siyasal yapısında belirginleşen en önemli insan odaklı kriz, ahlâki anlamda “adâlet” anlayışında ortaya çıkıyor. Bu sorun, sadece İslam dünyasının bir sorunu değil, küresel ölçekte güce dayalı, “öteki”ni nesneleştiren tüm sistemlerin ortak sorunudur. Eğer böyle giderse, gezegenimizde bütün canlılar için hayatî değer ifade eden adâlet ve hakkaniyet ilkelerinin uluslararası düzeyde hiçe sayıldığı bir dönemde, varoluş nedenlerimiz tahrip edilecektir. Şayet biz, kurucu, klasik kaynaklarımızda yer alan “tevhid ve adâlet” merkezli medeniyet projemizi, insanlığın ortak aklı ve değerlere saygıyı öne çıkaran yaşam tarzı açısından tartışmaya açarsak, umuyorum ki bu süreç geniş halk kitlelerinin düşünsel konumlarında büyük dönüşüm ve değişiklikler yaratacaktır. O halde bize düşen görev, sanattan mimariye, edebiyattan dine, musikiden hüsn-ü hat’a, Süleymaniye Camiinden Itrî’ye, kısaca bütün klâsiklerimize eğilerek geleceği yeniden üretebilir, inşa edebilir, değerler alanındaki zengin mirasımızı insanlığın ortak yararına sunarak gerçek anlamda barışa dayalı bir dünyanın yeniden kuruluş iklimine önderlik yapabiliriz. Bu alanda milletimizin manevî gücü çok büyüktür. Önemli olan bu gücü harekete geçirme liyakat ve sadakatine sahip olmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.