Fatma Şeref
Konya ve Turizm
Hukuk Fakültesi'ndeki sıralarımızda bıçakla kazınmış “Gez dünyayı, gör Konya’yı; Memleketinin kıymetini bil…” Diye bir sitem cümlesi vardı. Hiç unutmam. Çünkü ben de Konya’yı gördükten sonra memleketimin kıymetini bilenlerdenim. Önceki yazılarımda konunun ip uçlarını bulabilirsiniz.
Buraya üniversite öğrencisi olarak geldiğimizde çoğumuzun izlenimi budur aslında. Halen de bu bakış devam eder. Konya, kucağında ağırladığı 150.000 ‘i bulan gençlere bile tanıtılamamıştır.
Bunun sorumlusu elbette şehir değil burada yaşayan, yönetimden sokağa, çarşıdan tramvay koltuklarına kadar şehrin kültürünü, insana, yabancıya, kendi yaşam tarzından farklı olana, bakışını kötü temsil eden, bunu yaparken de aslında ne yaptığının farkında olmayan insanlardır. Neden farkında değil diyorum. Çünkü kendisi de şehir kültürünü özümsememiş, yakın zamanda buraya yerleşmiş. Son yıllarda en hızlı göç alan Konya’nın en büyük sorunlarından biri bu bence. Şehirlilik kültürü başka deyişle medeni olmak konusunda ciddi çalışmalara ihtiyaç var. Ama bu nüfus ile sağlanan ekonomik ve siyasi güç başka yerlerde heba ediliyor. Eğitim sistemi bilgi verse bile davranış bozukluklarını düzeltemiyor. Çocuklar gördüğünü taklit ediyor.
İşin bu cephesi oldukça tartışmaya açık ve uzun mevzu ama Konya’nın turizm potansiyeli gerçekten değerlendirilemiyor. Zaten Konya’yı Konyalılar henüz keşfetmedi tıpkı Mevlana’yı pek bilmedikleri gibi…
Bunları önce kendimi eleştirmek için yazıyorum. Hani bir adam düşünde hazine yeri görür. Öyle ki şehrine caddesine sokağına kadar ayrıntılı. Sonra uzun zor bir seyahatten sonra orayı bulur kazacağı yeri tespit eder. Ancak orada bir başka adamla karşılaşır. O da gördüğü rüyadan bahseder ve arayıcıya kendi evinin adresini verir. Nihayetinde kahraman döner gelir ve o büyük hazineyi kendi evinin altında bulur. Bu hikâye Mevlana’nın mesnevisinde anlatılan insanın döngüsünü, dünya hayatına gelip çeşitli yollarla Allah’ı ararken, “şah damarından bile yakın” olan rabbini ancak kendi özünde bulacağına işaret olarak sembolize edilmiş didaktik öykülerden biridir. Ünlü yazar Paulo Coelho da Simyacı romanında bu hikâyeyi farklı yorumladığını söylemişti. Gerçekten birçok konuya uyan bir anahtar gibi bazı konularda hemen hatırımıza gelir.
Ben de Osmanlının son döneminden başlayan batı hayranlığı ile zihinsel ve duygusal seyahatimizi düşündüğümde bu düşe benzetirim. Sonunda dönüp dolaşıp kurtuluşumuzun kendi kültürümüzde kendi köklerimizde olduğunu fark etmek hazineyi uzakta arayan adama ne kadar da benziyor. Ama bu seyahat de boşuna değil asıl yeri öğrenmek için o zorlu yolculuk gerekiyordu.
Biz içinde yaşayanların Konya’yı keşfi de böyle oldu diye bilirim. En azından kendi adıma güncel meselelere çözüm ararken sorunların köklerinin 11 ve 12 Yy. lara kadar indiğini ve o döneme gidince de bütün ilim ve fikir zirvelerinin Konya’da toplandığını öğrenmiş oldum. Ama o kadar da değil, Frigler, Hititler, Helen ve Roma uygarlıkları için de Konya ve civarı çok önemli bir merkez. Ve Sen Pol, Azize Tekla gibi ilk dönem Hristiyanlık mücadelesine sahne olmuş yerler. İstemediğiniz kadar tarihi eser, mekân, hikâye var. İstemediğiniz diyorum çünkü yabana atışımıza bakılırsa isteyen yok. Bu yüzden ben de bu sefer tarihi değerden bize verdikleri mesajdan falan söz etmeyeceğim. Değil mi ki bir düşünür: “Tarihten öğrendiğimiz, insanların tarihtenbir şey öğrenmediğidir…” demiş. Bunu öğrenmek için de tarih bilmeye değer bana göre de şimdilik öyle olsun diyelim. Ve madem ekonomik sıkıntımız ve madem bugün dünya turizm günü biraz da paradan söz edelim. Belki konuya yüreğimiz daha fazla ısınır.
Hafta sonu Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin, “Yazılacak çok şeyimiz var” konulu Akşehir, Yalvaç, Beyşehir gezisindeydik. Her bir durak ayrı bir yazı konusu olacak güzergâhta Yalvaç’ta bir uluslararası hazine sakladığımızı ben ilk kez keşfettim. Müzesi bir yana Pisidia Antiocheia’sı yazarsanız arama motorlarına çok şey bulursunuz. Dediğim gibi ben gördüğüm şeyleri ve düşündürdüklerini bu kez anlatmayacağım. Önce bilincimizi sonra birbirimizi uyandıralım. Anadolu her bakımdan büyük bir hazinenin üstünde yeter ki biz farkında olalım.
Gezi için TYB Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri Erten hocama ve Konya Büyükşehir Belediyesi, Yalvaç Belediyesi, NEÜ Sosyal ve Beşerî Bilimler Fakültesi Sanat Tarihi bölümü Dr. Öğretim Üyesi İlker Mete Mimiroğlu’na teşekkür ederim.
Ama bu faaliyetlerin halka yönelik bir tarafını da ortaklaşa bulmak zorundayız. Şoförlerden, esnafa kadar turizm ile ilgili konularda yeni çalışmalar yapılması gerektiğini ilgili herkesin dikkatlerine sunuyorum.
Hayırlı Cumalar Dilerim