Selman S. Akyüz
Konyaspor silkelense kazanıyor
Galatasaray maçındaki pozisyon zenginliği ve hücum arzusu aldatıcı olabilir. Çünkü genelde televizyon başında izleyicisi çok yüksek olan İstanbul takımlarına karşı Anadolu takımlarının oyuncuları daha iyi motive oluyor. Çaykur Rizespor maçı devre arasının mental ve fiziksel olarak nasıl geçtiği konusunda daha iyi fikir verebilir. Hücum üzerinde özellikle duruyorum. Çünkü bu takım iki yıldır zaten savunma anlamında önemli mesafe kat etti. Artık hücum ayağını canlandırmanın vakti geldi. Aykut Kocaman da ilk yarı düzenlediği basın toplantısında hücum zenginliğini arttıracaklarına yönelik işaretler vermişti.
Rize maçının ilk 30 dakikasına baktığımızda çok canlı, daha kalabalık hücuma çıkan, kanatları iyi kullanan bir Konyaspor vardı. Skubiç ve Douglas gibi ligin en iyi kanat oyuncularından ikisine sahip olması çok önemli avantaj. Nitekim Douglas yaptığı harika ortayla Miloşeviç’e çok kolay bir gol atma şansı verdi.
Çok derli toplu görünen Konyaspor, Rize’nin biraz canlanmasıyla resmen kimlik değiştirdi. Orta sahanın biraz düşmesi Jonsson’un ne kadar kötü bir stoper olduğunu ortaya çıkarıverdi. Hem hava toplarında hem de kale sahası içine yapılan ortalarda kale arkasındaki taraftarlar kadar bile tepki vermedi oyuna. Orta saha oyuncusundan zorla stoper, stoper Volkan’dan da zorla orta saha devşirilirse bunlar kaçınılmaz oluyor. Takım iyiysen göze batmıyor ama rakip baskı yaptı mı bu montaj oyuncular çakma yedek parça gibi arıza yapıyor. Aykut Kocaman, insanların bunları görmediğini düşünüyorsa büyük hata yapıyor. Bunları görmek için teknik direktör olmaya gerek yok.
Konyaspor’un yediği golün de zincirleme şekilde bunlarla ilgisi var. İlk yarı sahanın en çok topla buluşan adamı Ali Çamdalı’ydı. Rize’nin en çok topla buluşan iki oyuncusunun toplamı kadar topa sahip olmuş. Tasvip edilecek bir hata değil ama biir oyuncunun üzerine bu kadar yük binerse hata yapma ihtimali doğal olarak artıyor. Ceza sahası önünde topu rakibe hazırlaması hepimizi şok etti.
Yeşil Beyazlılar pozisyon verdi ama şansın da yardımıyla ilk yarıyı yenik kapatmaktan kurtuldu. İkinci yarıya tıpkı ilk yarı gibi atak başladılar ve sürekli ceza sahasına yaklaşarak golü çağırdılar. Çamdalı gol pası vererek hatasını bir nebze olsun affettirirken maç boyunca çok silik görünen Bajic harika bir gol attı. Tamamen bireysel beceriyle, sadece topun geçeceği bir aralıktan kaleyi görerek takımını 2-1 öne geçirdi.
Kalan 30 dakikada önde olmasına rağmen oyunu orta saha ve rakip yarı sahaya yakın oynayan Atiker Konyaspor, çok daha rahat bir maç çıkardı. Demek ki hücum oynamanın en önemli şartı hücum oynamayı istemekmiş. Futbol adına çok önemli farklar ortaya koymadan zihinsel bir toparlanmayla Rize gibi tehlikeli bir takımı saf dışı bıraktılar. Gerçekten garip bir takım. Bir bakıyorsunuz mahalle takımı gibi, 5 dakika sonra Barcelona gibi. Silkelendikçe takım kimlik değiştiriyor sanki.
Tabi ki sorunlar da var ama artık konuşmaktan, yazmaktan sıkıldım. Transferle ilgili zaten bir şey yazmayacağım. Ne golcü, ne de orta saha alınacak. Beklenti içinde olmayın. Nefesinizi tüketmeyin. Aykut Hoca böyle. Kimse değiştiremez. Galibiyetinizi alın, sevinin, işinize bakın. Sonuç aldığı sürece kimse hocaya bir şey diyemez. Zevk alıp yenilmek mi, zevksiz üç puan mı? Eleştirilerimi yazıyorum ama ben bu tabloya razıyım ve gel-gitlerle oynayan bir takımla kolay bir galibiyet aldığı için Aykut Hoca’yı tebrik ediyorum.