Prof. Dr. Ali Akpınar
Konya'yı Okumak
Okumak, çeşitli anlamlara gelen kapsamlı bir kavram. Yazılı bir metindeki bilgileri okumak en başta gelen anlamı. Ama yazılı olmayan şeyleri anlamak ve kavramak da bir çeşit okumaktır. Nitekim, yazı bilmeyen bir peygambere ilk emir 'Oku' şeklinde gelmiştir. Yani meleğin getirdiği ilahî mesajı anlamak, kavramak, ezberlemek ve başkalarına anlatmak anlamına oku. Dua okumak, rahmet okumak, ezan okumak, şarkı-türkü okumak, düğüne okumak/davet etmek, hastayı okumak/nefes etmek gibi deyişler, yazılı metinden okumanın dışındaki okumalar. Okuma kavramının temelinde anlayıp kavramak yatmaktadır. İşte Konya'yı okumak da bu anlamdadır. Yani onu tanımak, anlamak, kavramak, özümsemek ve onu anlatabilmek.Konya tarihî bir şehir. Pek çok kültürü bağrında barındıran bir merkez, payitaht. Konevîlerin yurdu. Pek çok ilim, irfan, siyaset ve sanat adamı yetiştirmiş bir şehir. Bağrında barındırdığı kimseleri doyuran bir kent. Bu yüzden çok fazla göç vermemiş, hep göç almış bir merkez. Yüce Yaratıcının lutf u keremiyle tabiî afet ve düşman istilalarından büyük ölçüde korunmuş bir belde. Onun stratejik konumu, memleketimizin merkezinde oluşu, diğer merkezlere eşit uzaklıkta oluşu, şehir planı, tarihî eserleri, mimarî yapıları, tabiî güzellikleri erbabınca, ayrı ayrı ele alınıp incelenmesi gereken yönleri.Konya'yı okumak da nereden çıktı şimdi, diyeceksiniz. Arz edeyim efendim. Geçtiğimiz senelerde bir hizmet içi eğitim programında Konya'mızdaydık. Ülkemizin değişik yerinden yüze yakın öğretmen arkadaş gelmişti. Dışardan ve ilk defa Konya'ya gelenlerden bir kaç arkadaş, Konyalı bir arkadaşımıza şehri gezdirmesini teklif etmişler. Arkadaşımız bana şunları söyledi: Yahu Hocam, bana Konya'yı gezdir diyorlar, Konya'nın neresini gezdireyim, işte her şey ortada, Konya Konya'dır...Tabii önce hayret ettim bir Konyalının ağzından dökülen bu cümlelere. Hem de bir üniversiteli diyordu bunları. Arkadaşa şunları söyledim: Kardeşim, bu ne biçim lakırdı böyle. Yahu Konya, ansiklopedi gibi şehir, oku oku bitmez. Evet o bitmek tükenmez bir hazine. Her zevk ve eğilim sahibi herkese hitap eden bir kültür hazinesi. Tabiî güzellik desen var. Meram bağları ve Alaaddin tepesi. Tarihî eser desen ganî. Selçuklu, Karamanoğlu ve Osmanlı eserleri saymakla da bitmez gezmekle de. Eskiyi canlandıran yeni yapı ve merkezler de gezip görmeyi bekliyor. Boşuna mı demişler "Gez dünyayı, gör Konya'yı" diye.Bir kere ilk defa gelenlere Konya ovasından bahsedeceksin, yüzlerce kilometrelik, virajsız, rampasız, dümdüz yollarla dört bir yandan Konya'ya nasıl girildiğini anlatacaksın. Onun herkesi doyuran cömert bir buğday ambarı oluşundan bahsedeceksin. Şairin "Bir güneş uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor" dediği üç güneşten birinin (Şems-i Tebrizî) Konya'da yattığını söyleyip Şems'in türbesini gezdireceksin. Mevlana'nın 'gel gel' çağrısına uyup Mevlana külliyesine gideceksin. Civardaki yeni yapı tarihî Konya evlerinde Konya yemeklerinden yiyip yedireceksin.. Bir düşünce ve fikir adamı Sadreddin Konevî'ye bir selam vereceksin. Meram bağlarında havanı alıp suyunu içeceksin. Üçler, Musalla ve Hacı Fettah mezarlıklarında ne büyük insanların yattığını anlatacaksın..Yığma bir tepe olan Alaaddin tepesinin, dünyanın en büyük trafik kavşaklarından biri olduğuna dikkat çekeceksin. En tepedeki Alaaddin Camisi, yanı başında kale, onların (din ve güvenlik) kontrolünde biraz aşağıda duran Saray ve daha aşağıdaki İnce Minare, Karatay ve Sırçalı Medreseleri/üniversiteleri gösterip gezdireceksin. Dinsiz, ordusuz, devletsiz, okulsuz bir toplumun hayatta kalmasının mümkün olmadığından dem vuracaksın.. Caminin yanındaki hazirede yatan sultanları ziyaret edeceksin.. Aladdin'den Mevlana'ya kadar olan yer altı tünellerinden bahsedeceksin.. İplikçi, Şerafeddin, Sultan Selim ve Aziziye camilerine uğrayıp iki rekat namaz kılacaksın. Konya, aynı zamanda bir müzeler ve kütüphaneler şehri. Viyana'da müze biletlerinin arkasında "Çok müze, az vergi" dövizi yazıyordu. Mevlana müzesi, Arkeoloji müzesi, Etnografya müzesi, Koyunoğlu müzesi ve benzeri müzelerden hiç olmazsa bir ikisini gezip gezdireceksin.Merama varmışken, Meram çayını geçip Tavusbaba'ya çıkacaksın, Akyokuştan Konya'yı bir gece seyredeceksin.Bir Pazar günü, misafirini bir düğün yemeğine götürecek ve Konya'nın misafirperverliğini göstereceksin. Düğün yemeğindeki sıranın tarihî bir tecrübe ve birikim sonucu olduğunu anlatacaksın. İmkan bulursan bir de ev davetinde, ev yemeklerinden ikram edeceksin.Bak yerimizin sınırlarını aştık ama, Konya'dan yüzeysel olarak bile bahsedemedik. O halde Konya'yı iyi ve derinlemesine okuyalım. Herkes mahallesindeki veya yakınındaki cami/türbe ve benzeri eserleri tanısın. Onların tarihini Konyalı'nın Konya Tarihi'nden şöyle bir okuyuversin. Tanıyalım ki, tanıtabilelim. Bilelim ki sevebilelim. Sevelim ki sahip çıkıp koruyabilelim. İnsanımızın şöyle bir eksikliği ve zaafı var. Balıkların su içinde yaşayıp da sudan bîhaber oldukları gibi, içerisinde yaşadığı nimetin farkında değil. Bunun temelinde ise bilgi eksikliği var, duyarsızlık ve ilgisizlik var. Yaşadığı şehri okumaktan aciz. Bunun sonucunda yaşadığımız yerlere ve sahip olduğumuz değerlere sahip çıkamıyoruz. Oysa yaşadığımız yerler ve bizi biz yapan değerler sahip çıkılmayı bekliyor bizden. Sevmeyi, tanımayı, korumayı ve tanıtmayı bekliyor. Hz. Peygamber, "Sen ey Mekke, yeryüzündeki beldelerin en sevimlisi sensin. Senden çıkarılmamış olsaydım, seni terk etmezdim" "Uhud dağı bizi sever, biz de onu" "Medine bizden, biz Medine'deniz" buyurarak çevre sevgisini en güzel bir biçimde dile getiriyor. Yine O, "Allah Mekke'yi harem bölge/sit alanı kıldı, Ben de Medine'yi sit alanı ilan ediyorum" buyurarak; Taiflilerin isteği üzere Taif'i de sit alanı ilan ederek çevre sevgisini ve çevre bilincini ortaya koyuyor.İşte yaz geldi geçiyor bile. Seyahat, ziyaret mevsimi. Bu mevsimi kuru gezilerle öldürmeyelim. Dolu dolu gezelim, gezip gördüğümüz yerleri okuyup anlayalım, fark edelim, misafirlerimize de bu zevki yaşatalım. Yeryüzünde gezip dolaşın da sizden öncekilerin hali nice oldu, görüp ibret alın, mealindeki Kur'ân ilkesini hayata geçirelim.