M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

“Korkmayın!” sözü, korkanlara sunulan hazır yemektir.

Korktuğum bir andı. Korkuyu tanırdım. Ürperdim. “Korkmayın” sözü, korkanlara sunulan hazır yemektir. Ve bu yemek tam onlara layıktır. (1/1430) dedi önce. Sonra da “Korkma!” O’nun öyle demesi korkumu yatıştırdı, ben de buna şaştım. Yol karanlıktı. Tehlikelerle dolu olduğunu zaten biliyordum. Yanımda Kılavuzum vardı. Bu da çok iyi ancak yine de korktum. Korkanı emin ederler de demişti oysa. Korku da suyun yüzeyini kaplayan yapraklardan biriydi. Duygulardı yapraklar. Su da akıl ve mantık. Yapraklar suyun üzerini kapladı mı? Su görünmez olurdu. İşte o zaman yaprakların suyun üzerinden kenara çekilip temizlenmesi için yardıma gereksinim vardı. Korkuyu okumuştum. Potansiyel bir tehlikeye karşı oluşan normal bir duyguydu aslında. Normalinde bir sorun yoktu. Her duygu gibi. Abartılır ve yaşantıyı zora sokarsa müdahale edilmeliydi. Çoğu zaman önerilen bir durumdu. Hatta faydalıydı bile. Seni eminlik mülküne götürmek için bu korkutmasını inayet bil! (1/1261) Çünkü korku olmazsa kaygı duyulmazsa devinim de olmuyordu. Sınav sonuçlarının kötü olmasından ve bu yüzden başına geleceklerden korkmayan birisi ders çalışmazdı kolay kolay. Sabah evinden çıkıp dükkanını açıp rızk peşinde koşmazlardı insanlar. Hazırlanmazlardı zor zamanlar için. Deprem korkusu olmasa sağlamlığı önemsemezlerdi. Korku güvenlik gereksinimlerini de artırıyor. Ve önlem almaya tedbirli olmaya yöneltiyordu. Korkusunu normal sınırlar içinde tutanlara yok sözümüz. Nelerden korkuyoruz? Nelerden korkmuyoruz ki demek daha doğru. Hastalanmaktan,yalnız kalmaktan,açlıktan, zayıf düşmekten, insanlardan, hayvanlardan, depremden, selden, şimşekten, asansörden, sınavlardan, kendimizi göstermekten, yaşama sevincimizi yitirmekten,ayrılıktan, kaybetmekten, belirsizlikten, beğenilmemekten… daha bir sürü. Ama en yoğunu ve ürküleni ölüm. Çünkü her zaman Kılavuz’um köküne inmeyi birlemeyi önerir. Dallarda sorun var gibi görünür. Ama kaynak ağacın kökündedir çoğunlukla, hepsinin kaynağındadır asıl arıza. Ve korkuları tek tek hepsini ağacın dalları gibi düşünürsek, gerisinde ne var? Daha gerisinde, daha derken kökeninde ölümü buluyoruz en çok. Ölüm korkusu da insanlarda çeşit çeşit. Kimisi yalnız kalacağından korkuyor ölünce. Kimisi bir hesap varsa veremeyeceğinden. Kimisi sevdiklerinden ayrılacağından. Kimisi geride bıraktıklarına ne olacağından… O zaman. Ölüm var ve korkutuyor. Ben de yolun burasında karanlıkta çalılıkların ardında duyduğum sesten korkmuştum. Ses değildi korkutan tabii, geriye gidince köke doğru. Birilerinin orada olup zarar verebileceği endişesi. Zarar ne? En fazla ölüm. Evet ölmekten korkmuştum ben de. Burada korkularımızın kaynağına inebilmekten söz etmek için ölümü dillendirdim. Korkuları çözümleme konusunda yardımı olsun diye sözü buraya getirdim. Korku: adı üstünde korku. Gerçek değil. Hastalanmak korkusu hastalanmak değildir. Kazandıklarınızı kaybetme korkusu da kaybetmek değil. Aç kalma korkusu da açlıktan başka bir şey. Öncelikle suyun üstündeki yaprağın sudan başka bir şey olduğunu bilmeli insan. Çekerseniz ellerinizle gider ve su açığa çıkar. Korku düş gücüyle uydurulan şeydir. Potansiyeldir. Olabilme gerçekleşme ihtimali vardır. En önemlisi de gerçekleşmeme ihtimalinin olmasıdır. Neden insanlar ihtimal dahilinde olan durumlar için olumsuzu tercih ederler? Nedeni buna göre programlanmamızdır. Yapılan bir araştırmada insanların % 75’inin olumsuza programlı olduğu ortaya çıkmıştır. Eğer olumlu ya da olumsuz bir potansiyel varsa insanların üçte ikisi olumsuza odaklanıyor. İşin kötüsü odaklandığımız şeyin gerçekleşme ihtimalinin artması. Önce korku ki bu sadece bir ihtimal ardından buna odaklanma ardından da düşünülenin gerçekleşme ihtimalinin artması ve büyük olasılıkla da korkulanın olması. Sonra da gördün mü diye başlayan cümleler. Ve olumsuza olan inancın daha da artması. Oya Kılavuzumuz ne öneriyor bakın: Başkaları, o hadiseden korkup sapsarı kesilse bile sen aldırış etme. Fayda, zamanında, ziyan zamanında da gül gibi gülmeye bak! (3/3257) Gülün yapraklarını birer birer koparsan da yine gülmeyi bırakmaz, yine solup gamlanmaz. (3/3258) Bir dikenden niçin gama düşeyim? Zaten bu gülmeyi diken yüzünden buldum der. (3/3259) Takdir yüzünden kaybettiğin şeyler; muhakkak senden belâyı giderir... Bunu böyle bil! (3/3260) Daima ve hep gülmeyi. Olumlu olmayı ve düşünmeyi. Bunu öneriyor. Olumsuzlukların güldeki diken olduğunu. Dikenin güle, gülün güllüğüne zarar veremeyeceğini. O halde ilk önerim potansiyel bir durum varsa öncelikle işin negatif ihtimalinin olmasından dolayı korkunun normal olduğunun bilinmesi. Daha sonra da eğer olumsuza odaklanırsak öyle olma ihtimalinin varlığından dolayı olumlu sonuca odaklanıp hayalimizde o filmi seyretmemiz gerektiği hem de sürekli ve defalarca. Böyle söyleyince diyorlar ki bana:ya olumsuz olursa o zaman yaşanan hayal kırıklığı ne olacak. Kılavuz söylüyor ya. Takdir yüzünden kaybettiğin şeyler, senden belayı giderir. Bunu böyle bil. Sonuçta kayıp yok. Kayıp ta zafer aslında. Bu an inanacaksınız. Zira: Hakikatin kapalı, örtülü olması ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca ağzın kapalı, dudağın yumuk olması elbette iyidir. (1/3641) Bu bir gereklilik gelecek belirsiz olacak. Olmazsa olmaz. Ben ille de bilmek isterim diyorsan hikayeyi dinle; adamın birisi Musa’ya yalvardı, Tanrı’ya söyle ben hayvanların dilini anlamak istiyorum. Çok ısrar etti. Kabul edildi. Hayvanlar kendi aralarında konuşurken tavuğun öleceğini duydu. Çok sevindi, hemen kesti. Sonra inek ölecek diye konuştu hayvanlar kendi aralarında. Hemen götürüp sattı. Bu çok iyiydi. Sırıtıp duruyordu. Ta ki horozun yakında evin sahibi ölecek dediğini duyuncaya kadar. Sonucu bilmek yaşamı keyifli kılmıyor her zaman. Korktuğumuzu fark ettik. Hemen bu ana döndük. Olumlu hayal kurduk.olumlu gerçekleşme ihtimalini artırdık. Ben bir madalyon öneriyorum danışanlarıma hayali bir madalyon. Boynunuzda dursun. Korktuğunuz anda ön yüzüne bakın madalyonun diyorum. Orada korku yazıyor. Sonra arka yüzünü çevirin. Gerçek dışıdır hayal ürünüdür. Yazıyor orada da. Ardından da mutlu sonla biten filminizi seyredin. Öğrencilerinin oyunlarından dolayı hastalanan hocayı da anlatıyım mı dedi kılavuzum? Sessizce başımı salladım. Çocuklar ders yapmak istemiyorlardı o gün. Aralarında anlaştılar. Hocam benziniz sararmış dedi birisi. Evet dedi diğeri. Hocam hasta mısınız? Tasdik ettiler diğerleri de.Bir kurt düştü hocanın içine. Daha fazla dayanamadı doğru eve koştu. Karısı bir şey yok dediyse de. Karısına kızdı önemsemediği için, yatağa düştü. Vehimden (endişeden) gelen korkuya iyice dikkat et de vehim kötülüğünü anla. Hoca vehimden korkudan hastalandı. Yerinden sıçrayıp kalktı, kilimini başına örttü. Artık inanmıştı. Kim ne dediyse dinlemedi ve gerçekten hastalandı. Korku yalnız başına bırakılmaz derler. Hep ve daima yanında ümit olmalı. Biri olmazsa diğeride olmaz. Ikisi de lazım. Hem o hem diğeri. Korktuğun için çalışacak gereğini yerine getireceksin. Endişe ve kuruntuya esir düşmemek için se ümidini yitirmeyeceksin. Korku ve ümit. Yine de korkunla baş edemezsen dedi Kılavuzum o zaman: O hekimin vaatleri ve lütufları hastayı korkudan emin etti. (1/179) Hakiki olan vaatleri gönül kabul eder, içten gelmeyen vaitler ise insanı ıstıraba sokar. (1/180) Kerem ehlinin vaatleri akıp duran, eseri daima görünen hazinedir. Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaatleri ise gönül azabıdır. (1/181) O hekimi ara bul. www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.