yazar-3
Köroğlunu dövüp nâmına haraç vermek
Sevmenin en güzeli uzaktan sevmektir derler. Ne kadar güzel bir söz Hayatın akışı içerisinde tanıdığımız, kendisine olağanüstü güçler atfettiğimiz nice insanlar vardır ki; zaman tüneli yürüyüşünden sonra keşke tanışmasaydım, sevgi çiçeklerim solmasaydı demekten kendimizi alamayız Bu kentte çeyrek asırdır matbuat aleminin içindeyim. Gazetecilik yolculuğuna çırak olarak başladım. Yani alaylıyım. Ekonomik sıkıntılar ve ailevi sorunlar beni iletişim mekteplisi yapmadı. Şimdilerde yaş kırkbire girerken ilahiyat okuyorum. İHL sıralarında öğrendiğim edep yahu kelimesinin derinliğini iyi kavramaya çalışıyorum. Engelli olduğum için askerlik görevi yapamadım. Hürriyetin kutsallığını 1980 öncesi öğrenci olaylarına karışarak kısa süreli de olsa yatıp bir süre sonra berat ettiğim cezaevinde öğrendim. Gençlik yıllarında her fani gibi hatalar yaptım. Ama bugünlerde kamuoyuna ahkam kesen bazı kalem sahipleri gibi hırsızlık, dolandırıcılık, karşılıksız çek düzenleme ve iş takipçiliği konularında başım belaya girmedi. Hukuk mabedi adliyelerde sabıka kaydı çıkartırken yüzüm kızarmadı. Kısacası yüz kızartıcı suçlardan yafta takmadım, ama gazetecilik yaparken huysuzluk ve hırçınlıktan yaftalı olduğumu CVlerime bile yazdım. Bunları Memlekette, yazılarımla Memleketin huzuruna çıktığım için yazıyorum. Bundan sonra sağlığım izin verdiği ölçüde hem bizim alemde, yani Konya matbuatındaki gelişmeleri, Konyanın gündemine taşıdığım sonuçları merak edilen müfettişlerin ellerindeki konuları, mesleki anılarımı ve ayna tutulacak haberleri MEMLEKETe aktaracağım. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar. Fakat, gerçek hayatta aslanla karşılaşıldığında durum değişir. Aynı şekilde, halkın uzaktan büyük gördüğü nice insanlar vardır ki; kendilerine yaklaşıldıkça küçük oldukları, hattâ yüz yüze gelindiğinde bir hiç oldukları görülür. Bu liboşların sayısı bizim meslekte çok değil. Sayıları 10-15i geçmez. Gazetecinin emeğini, çilesini ve ürününü yan işlerinin mimarlarının emirlerine bir saniyede harcarlar. 20-25 yıllık dostlarını menfaatleri için tehdit ederler. Konyada bu acı gerçeği yaşaya yaşaya hayattan bıkan bizlere şimdilik Allah uzaktan da yakından da aynı görünen yöneticiler nasip etsin diye dua etmekten başka ne gelir elden?.. Bilinen hikâyedir: Köroğlu ara sıra uşağını haraç olarak bir koyun vermesi için çobana yollar. Uşak gider, her defasında Köroğlunun selamı var, bir koyun verecekmişsin der. Çoban da Köroğlunun emri başımız üstüne deyip hemen bir koyun tutup verir. Derken bir gün Köroğlu kendisi gider koyun istemeye. Ve çobana Ben Köroğluyum, bana bir koyun ver der. Çoban şöyle bir bakar, hayalindeki yiğit ve cengâver Köroğlu ile karşısındaki Köroğlu olduğunu söyleyen kişiyi bir mukayese eder ve aldatılmakta olduğuna hükmederek Köroğluna basar sopayı Büyük bir öfkeyle eli boş eve dönen Köroğlu, ertesi gün uşağını tekrar çobana gönderir. Uşak mûtat olduğu üzere çobana Köroğlunun selamı var, bir koyun verecekmişsin der. Çoban, Köroğlunun emri başımız üstüne. Ancak, sahte Köroğlular türedi. Dün onlardan biri geldi. Haddini bildirip gönderdim der ve uşağa, istediği koyunu hemen verir. Evet, sevmenin en güzeli uzaktan sevmektir. Doğru, ama hayatın da kendine göre kanunları var. Gerçeklerden habersiz yaşamak, başka bir ifade ile, hem Köroğlunu dövmek, hem de nâmına haraç vermeye devam etmek aslâ çıkar yol olamaz!.. Bilmem anlatabildim mi?..