Mustafa Yiğit
“Kös” ne ola ki, Müteferrika da kim?
Bazı kelimeler gerçek anlamlarının ötesinde anlam taşırlar. Sosyal hayattaki işlevleri çok farklıdır. Öyle ki çoğu zaman sosyal yapıdaki tahribatı hızlandıran bir katalizör görevi görürler.
Son günlerde sık sık duymaya başladığım ve kulağımı tırmalayan kelimelerden biri de tıpkı yukarıda tarifini verdiğim bir işleve sahip. Şimdilerde kendi akrabalarımda bile bu kelimeyi duyar oldum. Karşılaştığımda bana “Nasılsın kuzen?” diyorlar. Ne demek kuzen?
Yabancı dillerden dilimize aktarılmış bir kelime. Akrabalık ilişkilerini mümkün olduğunca asgariye indiren, müphemliği artıran çok sığ bir kelime!
Hem amca oğlu, hem dayı oğlu, hem dayı kızı, hem teyze oğlu anlamlarını içeriyor. Yani dayının, amcanın, teyzenin, halanın çocuklarının tamamına takılan bir isim.
Oysa ki bunların her birinin çok farklı yerleri vardır bizim kültürümüzde.
Teyze ayrıdır, hala ayrı; amca ayrıdır, dayı ayrı.
Kimisi otoriteyi, kimisi şefkati temsil eder.
Onların çocuklarıyla da kuzen diye değil de, emmi oğlu, teyze kızı şeklinde konuşuruz.
Batı için bunun pek bir önemi yoktur. Hatta Avrupa’da akrabalık ilişkileri çekirdek aile için bile söz konusu değildir günümüzde. Bu nedenle onların sosyal hayatının bir sonucu olarak üretilen kelimeleri kendi kültürümüzün bir parçasıymış gibi kullanmak bizim algılama şeklimizi de değiştirip, bizi biz olmaktan çıkarmaktadır. Sosyal dokuyu tahrip etmekten de başka bir işe yaramamaktadır.
Her şeyden önce kelimeler bir toplumun sosyal hafızalarıdır. Eğer bir toplumu tarihsel geçmişinden, arka planından koparırsanız ortaya hilkat garibesi bir şey çıkarırsınız. Ve toplum bu nedenle “afazik”, kendi kavramlarından ve geleneğinden bihaber atomik bireylerden oluşan bir çeşit haymatlos haline gelir. Bunu ne şekilde yaparsınız, tabii ki, günümüzün en önemli kültür taşıyıcıları olan medya kanalıyla. Dün bir diziyi, şu meşhur “sitkom”lardan birini izlerken fark ettim. Çocuklar birbirine kuzen diyorlar. Dayısının mı, amcasının mı çocuğu belli değil. Gerçi bu afazik toplum yaratma çabaları sadece dizilerle sınırlı kalmıyor.
Her televizyon kanalında ayrı bir şecaat!
“Kös” de ne ola ki?
Meşhur tiyatrocu Rutkay Aziz’in kızı Doğa Rutkay bir program yapmış. Konuklardan biri Deniz Seki. Diğeri ise müzik çalışmalarında, Klasik Türk Müziği’nin yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu döneminin saray müziği ve halk müziğinden etkilenmiş olan perkisyon ustası Burhan Öçal. Burhan Öçal önemli bir müzisyen, çaldığı enstrümanlar da tıpkı müziği gibi çeşitlilik gösteriyor. Darbuka, kös ve her çeşit perküsyon enstrümanının yanı sıra, divan-saz, tanbur ve ud gibi telli Türk çalgılarının da ustası olan sanatçı, çoğu kez özgün müziğine güçlü sesi ile eşlik ediyor.
Şimdi siz, Burhan Öçal hakkında neden bu kadar teferruatlı bilgi verdiğimi düşünüyorsunuz. Nedeni şu, bu sanatçıyı Deniz Seki’yi bildiğimiz kadar bilmeyiz. Çünkü Deniz Seki gibi popüler değil.
Çünkü O’nun kadar da cahil değil. “Deniz Seki’nin cehaletini de nereden çıkardın?” diyeceksiniz, bekleyin az sonra geliyor!
Programda, Doğa Rutkay, müziği hakkında Burhan Öçal’a bir soru soruyor o da, darbuka ve daha sonra da “Kös”le müziğini geliştirdiğini söylüyor. Büyük sanatçı Deniz Seki ise “Kös de nedir?” gibi müzikle uğraşan birinden hiç de beklenmeyen bir cümle sarfediyor. Hatta benim anladığım kadarıyla Mehteran’dan bile haberi yok bu güzel sanatçımızın. Allah’tan Burhan Öçal, Türk müziğinde “kös”ün ne olduğunu, Mehteran’ı anlatıyor da biz biraz olsun rahatlıyoruz.
Gerçi burada Deniz Seki’ye ne demeliyiz bilmiyorum? Programı seyrederken ben bile utandım, ama onun yüzünde hiçbir kızarma belirtisi yoktu, sanatçı olmak böyle bir şey mi yoksa…
Peki bu ülkede bu ülkenin müziğini yaptığını iddia eden birinden bu tür gaflet cümlelerini duymayı hak eden biz seyircilerin hiç mi suçu yok bunda?
“Kös kös” oturan ve tepkilerini dile getirmeyen bizler için bu garabetler hep sürecektir.
Çünkü televizyonun diğer bir kanalında aynı saatlerde bir dram daha yaşanmaktadır.
Bu programda da, çok önemli bir yazarımızın meşhur ettiği, ve son günlerde adını sık duyduğumuz bir mankenimiz, Ece Gürsel hanımefendi. Ece Gürsel’e soruyorlar, şunla çıktınız mı bunla çıktınız mı? Ve sonunda İbrahim Müteferrika ile çıktınız mı diyorlar. O da, İbrahim Müteferrika adlı biriyle çıkmadığını söylüyor! Bunu dalga niyetine de söylemiyor, çünkü İbrahim Müteferrika’nın kim olduğunu gerçekten bilmiyor! Belki de bir futbolcu sanıyor.
Vah güzel ülkem, vah ki ne vah!