yazar-9
Küçük bir mutluluk!
Otobüs durağında gelecek olan otobüsü bekliyordum. Tarifeyi bilmediğimden ‘otobüsüm’ gibi bir aidiyeti de yaşamıyordum. Az çok yaşıtım diyebileceğim birisi biraz ileride koşarak gelen babasına umutsuzca sesleniyordu:
—Baba! Otobüsümüzü kaçırmışız…
“Diğerine biner, biraz da yürürüz…” dedi baba, kocaman gülümseyerek. Sonra ‘diğeri’ geldi; aynı zamanda benim beklemiş olduğum otobüs. Bir yan koltuğa oturdular. En son babanın gazetedeki bulmaca sayfasını açıp beraber çözdüklerini baktım.
Onlar bulmacayla uğraşırlarken, babamın otobüse kaç yıldır binmediğini tahmin etmeye çalıştım. Bir de babamla hiç belediye otobüsüne binmediğimizi hatırladım. Nedendir bilmem, bir garip oldum, hislendim de içten içe… Yine de babamla nice çılgınlıklar yaptığımızı da düşünmedim değil…
*
Sen kalk Sakarya’dan iki saatlik yolu aş, bir teşehhüd miktarı kadar da olsa İstanbul’a ulaş… Sırf Haydarpaşa’yı görebilmem adına, deniz İzmit’te de vardı ne de olsa…
*
Eve gelince bir hâl hatırdan sonra babama kaç zamandan beri belediye otobüslerine binmediğini sordum. Aşağı yukarı tahmin etmişim, yirmi yıldır belediye otobüslerine binmemiş babam. Sonra bir istekte bulundum ondan. O da bir pazar günü bunu yapabileceğimizi söyledi. ‘Çocukça’ mutlu oldum! Evet! Tam anlamıyla çocukça...
Daha sonra babam ilk tramvaya bindiğimiz günü hatırlattı. Şehrimizin tramvay hizmetinden yararlandığı ilk günlerde o güzergâhta herhangi ziyaret edeceğimiz bir nokta olmamasına rağmen, öylesine bir yolculuk yapıvermiştik…
*
Babamdan şehirlerarası bir otobüs yolculuğu ya da bir bisiklet macerası istemedim. Çünkü bunları yapmıştık. Bir uçak yolculuğu da istemedim. Sadece küçük bir yolculuğun neticesinde bir mutluluk, o kadar…
*
Ben sözümü aldım, şimdi bu küçük mutluluğun hayaliyleyim. Eminim ki babam, bunun hiç de azımsanacak bir mutluluk olmadığını hissetmiştir. Değil mi?