Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Kuran Okulları
Kuran-ı Kerim, Allahın iradesinin insana, söz şeklindeki ifadesidir. Dolayısıyla Kuran, Allahın sözüdür. Onu okumak, onu anlamak ve hayatımızda anlamlandırmak Allahla konuşmak ve Onunla iletişim kurmak gibidir. İşte artık okullar kapandı. Çocuklarımız yaklaşık üç ay gibi bir yaz tatiline girdi. Bu tatili en iyi ve verimli değerlendirmenin yollarından birisi, çocuklarımıza Kuran okumayı öğretmek ve din eğitimlerine ağırlık vermektir. Kuran öğretimi ve eğitimi için mekanlar nezih olmalı, sevgiye ve şefkate dayalı bir eğitim-öğretim yöntemi tercih edilmelidir. Arap dilinde Kuran sözcüğü okumak anlamına gelen bir masdar/kök olup, okunan şey manasında isim olarak kullanılmaktadır. Bundan dolayı Kuran denilince akla, okumak eylemi, sadece metin bazında lafzı tekrar etmeği değil, anlamayı da içerir. İşte her iki anlamda okumak, çok sevap olan bir ibadettir. Bütün Müslüman ülkelerde ve Müslümanların bulunduğu her yerde, her camide, her kursta, her iş yerinde, her evde Kuran eğitimi yoğunlaştırılmalıdır. Hem metin bazında lafızları tekrarlamaya dayalı bir okuma biçimini ve hem de lafızların anlam ve yorumunu kavramak için bir okuma seferberliğine girişilmelidir. Hz. Peygamber (s. a.v): Sizin en hayırlınız Kuranı öğrenen ve başkasına öğretendir buyurmaktadırlar. Bu çifte övgüye mazhar olabilmek için gayret sarfe tmeliyiz. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Müftülüklerimiz din görevlisi kardeşlerimizi maddi ve manevi anlamda onore etmeli, onlara, bir misyoner gibi şuur ve motivasyon kazandıracak çabalar içerisine girmelidir. En hayırlılardan olduklarına inandığımız Din Görevlilerimiz de bu motivasyonla, Kuran eğitimini çocuklarımıza gönülden gelerek yapmalıdırlar. Çünkü insanın şevklendirilmeye ihtiyacı vardır. Biz zaten bu işin mutlaka cân u gönülden yapıldığına inanıyoruz. Bunları neye söylüyorum. Geçenlerde bir makalemde Gürcistandaki misyonerlik faaliyetlerinden bahsettim. İnanır mısınız, örneğin Tifliste yüzlerce Kilise var. Bir Kilisede en az, üç papaz görevlendirilmiş, papazlar seçilirken fiziki yapısına ve bilgisine dikkat edilmiş. Çok güzel giyim tarzları var, ayrıca, o kadar güzel beden dilini kullanıyorlar ki. Her bir papaz dört dil biliyor. Her seviyede insana hitap edebilecek bilgi ve taktikle yetiştirilmişler. Özellikle gençlerle daha çok içli-dışlılar. Elbette bu papazların arkasında para babaları Dünya Kiliseler Birliği var. Yahudi-Hıristiyan karması Soros Vakfı var. Çalışmalarını yıllardır câhil bırakılmış Müslümanlar üzerinde yoğunlaştırmışlar. Eğer biz de çocuklarımıza gerekli ve gerektiği şekilde din eğitimini vermezsek, bizim de sonumuz aynı olur.Diğer taraftan, İslam tarihinde Kuranın ezberlenmesi yolunda hafızlık müessesesi geliştirilmiştir. Bu Hz. Peygamberin şu hadislerinin pratik hayatta fonksiyonel hale dönüştürülerek bir müessese haline getirilmesidir: Ümmetimin en şereflileri hameletül-Kuran, yani, Kuranı çok okuyan ve ezberleyenler, gece kalkıp ibadet yapanlardır. O halde bu kutlu müesseseyi yaşatmanın yollarını aramalıyız, asla kesintiye uğratmamalıyız.Kuran okumayı özendirmede Hz. Peygamber bir başka hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: Gözün ibadetten nasibini verin. Bu Kurana bakmak ve hayret edici (kevnî konularla ilgili) âyetleri üzerinde düşünmektir. Bu hadiste iki konu üzerinde durulmaktadır. İlki, Kuranı yüzünden okumak, diğeri ise, onu anlamaya çalışmaktır. Özellikle, Allahın varlık delillerini anlattığı gerek eşya ve gerekse insan hakkındaki âyetlerin anlamları üzerinde sebep-sonuç ilişkilerine bağlı derin tefekkürlere dayalı sonuçlar çıkarmamız istenmektedir. Elbette Kuran bir bilim kitabı değil, hidayet ve ahlak kitabıdır. Ama, o bilimden de kopuk değildir. Bilimin sonuçlarını çıkarmayı insana bırakır. Örneğin, Allah Hz. Nuha gemi yap emrini bir bilgi türü olan vahiyle indirirken, bilgiyi teknolojiye dönüştürme işini insana bırakmıştır. Kuranın bilimle ilişkisini bu bağlamda değerlendirmemiz gerekir. Yoksa Kuranda tabiat bilimleri alanında olduğu gibi formül aramak boşunadır. Onun iniş gayesi, zaten bu değil, hidayettir.Hz. Peygamber, bir hadislerinde, Kuranın indiriliş amacını çok veciz bir şekilde belirtir ve burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir ayrıntıya, noktaya da değinir: Kuranı okuyunuz ve onunla amel ediniz. Onu okumaktan uzak kalmayınız. Ona yakışmayan yorum ve tevillerle haddi aşmayınız. Onu vasıta yaparak menfaat temin etmeyiniz. Onunla dünyalığınızı çoğaltmaya çalışmayınız.Dikkat edilirse bu hadiste bir takım emir ve nehiy cinsinden olan uyarılar göze çarpmaktadır.İlki, salt Kuran okumak değil, onu anlamaya çalışarak, hayatı anlamlı kılmaktır. Anlamaya çalışırken, Kuranın ruhuyla çelişecek, bâtıl ve bozuk anlamlar vermeye, bir nevi Kuranda manevi tahrife gitmekten uzak durmamız gerektiği söylenmektedir. Bu işin uzmanı olmayan kimseler, sadece Kuranın meâliyle yetinmemeli, ilim çevrelerinde muteber kabul edilen ve değer verilen bir Kuran tefsirinden okuyabilirler. Yine bu hadiste günümüzde de güncelliğini koruyan bir meseleye dikkatlerimiz çekilmektedir. O da Kuranı vasıta yaparak menfaat temin etmek sorunu. Maalesef bunun birçok istismar şekilleri vardır. Örneğin, özellikle büyük kentlerimizin mezarlıklarında Kuran okumayı bilmeyen ama, Kuranı para kazanmada vasıta olarak kullanan, halkımızın dini duygularını istismar eden birçok kimselere rastlanmaktadır. Yine, okunmuş hatim ve yasin satanlar da bir başka şekilde Kuranı menfaat vasıtası yapmaktır. Bu ve benzeri konularda halkımızın duyarlı olması gerekir.Sonuç olarak, varlığımızın bekâsı din ve dil eğitiminden geçmektedir. Dinimizi öğrenmenin yolu, onun kaynaklarından geçer. Üstad Cemil Meriç, kâmus, namustur der. Bu da bize anadilin önemini anlatır. Milli ve dini varlığımızı her türlü şer güçlere karşı korumak istiyorsak, mutlaka ve mutlaka diğer ilimlere önem verdiğimiz kadar, din eğitim ve öğretimine de önem vermeliyiz. Yoksa, misyonerlik faaliyetlerinden ve satanizm gibi kökü dışarıda bulunan din-dışı oluşumlardan şikayet etmenin bir anlamı kalmaz.