Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’da “önder” kelimesi
Kur’an’da “önder (imâmen)” kelimesi, üçü Mekki biri de Medeni surede olmak üzere toplam 4 surenin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Müslüman kimse için eşinin ve çocuklarının Allah’a itaat eden kullar olmaları ne kadar sevindiricidir: “(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (el-Furkân 25/74). Ayetten anlaşılan şey, Müslümanın yönetici (önder) olmayı istemenin iyi bir şey olduğudur. Yönetici olmak isteyenin yönetmeye talip olduğu kimselerin muttaki olmalarını istemesi, o yönetici adayının sapma eğilimi gösterdiğinde kendini uyaracak kimselerle birlikte çalışmayı tercih ettiğini gösterir.
Mümin taklit değil tahkik (araştırma) ehlidir; çünkü delili olan kimse, olmayana göre daha değerlidir: “Rabbin tarafından (gelmiş) açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği ayrıca kendisinden önce bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar, ona (Kur'an'a) inanırlar. Zümrelerden hangisi onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın; zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmaz.” (Hûd 11/17). Kur’an, doğru yolu gösterme açısından türedi bir kitap değildir. Aksine Hz. Musa’ya önder ve rahmet olan Kitab’ı veren Allah, Kur’an’ı da son peygamber Hz. Muhammed’e (s) vermiştir. Bu gerçeği kavrayan Abdullah b. Selâm gibi kişiler Tevrat’a iman ettikleri gibi Kur’an’a da iman etmişlerdir; çünkü onlar atalarının değil, hakikatin/vahyin takipçileridir. İnkârcıların durumuna gelince onları ahirette bekleyen şey, ateştir. Gayba dair bu bilgi, ne yazık ki çoğu kimseyi inkârdan alıkoymamaktadır. Ne de olsa cahil cesurdur.
Yukarıdaki ayette olduğu gibi bu ayette de “önder” kelimesi Musa’ya verilen Kitap için kullanılmıştır: “Ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın Kitab’ı vardır. Bu (Kur'an) da zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.” (el-Ahkâf 46/12). Her ne kadar Kur’an, Musa’ya verilen Kitab’ın Tevrat olduğunu söylemese de İslam kültüründe yaygın olarak Hz. Musa’ya verilen Kitab’ın Tevrat olduğu ifade edilir. Kur’an kötülük yapanları cehennemle uyarır, iyilik yapanları da cennetle müjdeler. İlk muhatapları rahat anlasınlar diye onların diliyle (Arapça) indirilmiştir. İniş amacına uygun olarak Arap olmayanlar da onu anlamak ve yaşamak için okumalıdır.
Vahiy ile belirlenmiş inanç ve ibadetler de dünyada imtihanın bir parçasıdır. Vahye uygun olmayan bir hayat kayıptır: “Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i birtakım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ demişti. ‘Soyumdan da.’ dedi. Allah, ‘Ahdim zalimlere ermez.’ buyurdu.” (el-Bakara 2/124). Denenme, kimin gerçekten kimin kenarından dindar olduğunu ve kimin iyi kimin de kötü olduğunu ortaya koyar. Bu açıdan imtihan insan için bir iyiliktir. Allah’ın kullarını sınava tabi tutması, onları tanımak değil, onların birbirlerini daha iyi tanımaları içindir; çünkü insanların şahsiyeti, en net bir şekilde zorluk anlarında ortaya çıkar. Hz. İbrahim’in soyundan da imam istemesine kadınlar da dahildir. Yapabilecekleri işlerde onların da imam olmalarında bir sorun yoktur. Türcan’a göre Sünni doktrin açısından, yöneticinin fasık ya da zalim olmasının kamu düzeninin korunması düşüncesinden hareketle o iktidarın meşruiyetini ortadan kaldıran, itaatsizliği veya görevden almayı gerektiren bir neden değildir. Bu yaklaşımdan, iktidarın meşruiyetiyle yöneticilerin yalnızca bid‘at ehlinden çıkmaması gerektiğinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Benzer şekilde, ülü’l-emr tarafından verilen emirlere itaat etme zorunluluğu için onların şer‘î hükümlere aykırı olmaması gerektiği şartı ile ülü’l-emrin fâsık veya zalim olması da farklı değerlendirilmektedir. Buna göre fâsık veya zalim de olsa bir yöneticiye verdiği emirler şer‘î hükümlere aykırı düşmediği sürece itaat edilmesi vâcip görülmektedir.[1]
Görüldüğü gibi “önder (imâmen)” kelimesinin geçtiği ayetlerde iyi insanların Allah’tan iyi eş ve çocukların yanında muttakilere önder olmak istediklerine, delile dayalı tutum ve davranışların değerli olduğuna, Hz. Musa’ya indirilen, önder ve rahmet olarak nitelenen Kitap dahil Allah tarafından gönderilen kitapların devamı ve sonuncusu olan Kur’an’ı inkâr edenlerin cehenneme gideceğine, Kur’an’ın zalimleri cehennemle uyardığına, iyi insanları cennetle müjdelediğine, anlaşılsın diye ilk muhataplarına Arap diliyle indirildiğine, Hz. İbrahim’in imtihan edildiğine, insanlara önder yapılacağı müjdesi verilince soyundan da önderlerin çıkması için dua ettiğine ve önderliğin zalimlerin hakkı olmadığına işaret edilmektedir.
[1] Talip Türcan, “Ülü’l-Emr”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, t.y.), 42: 296.