Kürt sorununu, Türklerin vicdanı çözer...
Adına demokratik açılım da dense, çözümü aranan Kürt sorunudur. Biliyorum, böyle denmesine de kızanlar var.
Adına demokratik açılım da dense, çözümü aranan Kürt sorunudur. Biliyorum, böyle denmesine de kızanlar var.
Bu kızgınlık bile problemin psikolojik eşiğinin ne kadar yüksek ve çetin olduğunu anlatmaya yeter. Bu ülkede büyük çoğunluk Türklerden oluşuyor. Kürt sorununu bu büyük çoğunluk anlamadan, kabul etmeden söz konusu psikolojik eşik aşılamaz.
Türk kamuoyuna yapılan ve kabul de gören propaganda şöyle bir önyargı oluşturuyor: Kürtlere ayrımcılık yapan yok. Cumhurbaşkanı bile olabiliyorlar. Bakan, milletvekili oluyorlar. Türkiye'nin her yerinde iş güç sahibi Kürtler var. Daha ne istiyorlar? Bunların derdi vatanı bölmek. Açıktan söylemiyorlar ama hepsi ayrılma taraftarı. Aslında bütün Kürtler PKK'lı. Bugün, Kürtçe seçmeli ders olsun, yarın Kürtçe eğitim. Yerel yönetimlerin güçlenmesinden sonra da "federasyon" diyecekler. En sonunda da ayrılacaklar...
Ben de o psikolojik eşik nedeniyle, yıllarca Kürt sorunu demek yerine, Güneydoğu meselesi demeyi tercih ettim. Ta ki, Ergenekon davasına kadar... Ergenekon davasının en büyük özelliği, bu ülkede asırlık ezberleri bozması, sahtelikleri, tezgâhları, oynanan oyunları açığa çıkarmasıdır. Ergenekon davasında adalet, kirli ve kanlı bir eli tutmuştur. Adaletin bütün ışıkları, bu elin sahiplerine çevrilmiştir. Onun için bu dava, asrın davasıdır.
Türkiye'de üç temel sorun mu var. Sayalım: İrtica (laiklik karşıtlığı), Sünni-Alevi ayrımı ve bölücülük (Kürt sorunu). Ergenekon davasıyla öğrendiğimiz nedir? Bunların hepsi; birtakım komplolarla, provokasyonlarla, tertiplerle, tahriklerle, zulümlerle, haksızlıklarla içimize sokulmuş yangınlardır. İnsanımızın birbiriyle problemi yoktur, olmamıştır. Ama demokrasi üzerindeki vesayet rejimini sürdürmek isteyen güçler, ürettikleri korkularla bir toplumu zorla istedikleri kalıba sokmaya çalıştılar. Yangınların hiçbiri kendiliğinden çıkmadı. Hepsi kundaklamaydı. Sivas olaylarının, Maraş olaylarının, Gazi olaylarının, Alevi önderlerine suikast planlarının anlattığı budur. Aczimendi gösterilerinin, Şahin-Kalkancı müsamerelerinin, cami avlularında "şeriat isteriz" pankartlarının anlattığı budur. Kürt köylerinin yakılmasının, Diyarbakır 5 No'lu Askerî Cezaevi'nde 500 bin -evet beş yüz bin- insanımızın işkenceden geçirilmesinin, hapishane duvarlarındaki çığlıkların, son 20 senedeki 17 bin 560 faili meçhul cinayetin anlattığı budur...
Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, dindarlar, laikçiler bu gerçeği kabul etmeden, oynanan oyunu fark etmeden, birbirlerini anlamaya çalışmadan, çözemeyiz bu problemleri. Net ifade edeyim; Kürt sorununu, Türklerin vicdanı çözer...
Ben geçen hafta Diyarbakır'daydım. Farklı kesimlerin temsilcileri, kanaat önderleri ile konuştum. Altan Tan'ın -ki babası Diyarbakır Cezaevi'nde bir Ramazan günü oruçlu iken, bayılıncaya kadar dövülmüş, sonra da karnına basılarak bağırsakları ve böbreği patlatılmış, 49 yaşında öldürülmüştü- söylediği şudur: Bölgede ayrılmak isteyenlerin oranı yüzde 2'yi geçmez. Yüzde 98 Türklerle birlikte yaşamak istiyor.
Ben dinledim insanları. Bölge insanı asla PKK'lı değil. Peygamberimiz'le (sas) ilgili Danimarka'daki karikatür olayında, Türkiye'deki en büyük miting Diyarbakır'da yapıldı. 200 bin insan, Efendimiz'in adını duyunca meydanlara koştu.
Ergenekon davası çok önemli. Bu dava olmasaydı, ne biz Türklerin ne de Kürtlerin gözü açılırdı. Ne de AK Parti hükümeti açılım yapabilirdi...
Kürt sorununun çözümü; Türklerin, Kürtlerin çektiği acıları, Kürtlerin de Türklerin hassasiyetlerini anlamalarından geçiyor. Biz bu problemin üstesinden Allah'ın izniyle geliriz. Değil mi ki, bunca tahrike, provokasyona, tertibe rağmen birbirimize düşmedik, değil mi ki, makul çoğunluk sağduyusunu korudu, asil duruşunu bozmadı, umutlarımızı yeşertebiliriz.
Yeter ki, karşılıklı anlayış ve hassasiyetlerimizi koruyalım. Yeter ki, kışkırtıcı ve sert bir üsluptan uzak duralım...
Hüseyin Gülerce - Zaman