Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Kutlu Bir Eylem: Hicret

Hicret, tüm peygamberlerin hayatında var olan kutlu yürüyüşün adıdır. Hicret, O'nun olmanın göstergesidir. Hicret, O'na yöneliş ve yürüyüştür. Tıpkı "Ben Rabbime gidiyorum, O'na göç ediyorum" (29/26) diyen İbrahim peygamber gibi.

Hz. Adem'in cennetten dünyaya, dünyadan Allah'a yürüyüşü ile başlamış hicret, son Peygamberin Mekke'den Medine'ye hicreti ile devam etmiştir. Bu büyük hicretle, Müslümanlar devlet olmuşlar, Allah'ın dinini bir bütün olarak yaşama ve başkalarına ulaştırma imkanı elde etmişlerdir.

Hicretle yeni arayışlara çıkılır, yeni kapılar aralanır. Zira Allah'ın dini, hayatın bütün alanlarında, bütün kurumlarıyla yaşanması gereken bir bütündür. İşte hicret ilahî sistemin işleyişinin önündeki engelleri kaldırma eylemidir.

Hicret, hak ile bâtılın birbirinden ayrışmasıdır. Nitekim Hz. Ömer zamanında Hz. Ali "Ey Ömer, Hz. Peygamber’in hicretini takvim başı yap. Çünkü o, hak ile batılı birbirinden ayırmıştır" diyerek bu gerçeği dile getirmiştir.

Güçlü bir iman donanımından sonra, bütünüyle dini hayata geçirmek için en uygun ortamı aramak ve oluşturmaktır hicret. Sızlanmalara son vermek, savunma mekanizmalarını bir kenara bırakıp yeni alternatifler oluşturmaktır.

Hicrete erebilmek için, iman adamının inandığı gibi yaşama azim ve kararlılığı içerisinde olması gerekir. Bu uğurda sıkıntıları göze almak gerekir, gerektiğinde maldan, evlattan, anadan, babadan, eşten dosttan, yurttan ayrılmak ve hatta candan geçmek gerekir. İşte bu şuurda olanlar için Allah'ın arzı son derece geniştir (4/97-100)ve Allah, kendisini hesaba katarak yaşayanlara nice çıkış yolları açar ve hiç ummadıkları yerden onları rızıklandırır.(65/2-3)

Kurbanın, bizi Allah'tan alıkoyan şeylerden kurtulmak olması gibi; hicret de bizi O'ndan alıkoyan şeylerden ayrılmaktır.

Hicret, asla görevden, insanlardan, yurttan, dünyadan kaçış değildir. Aksine O, uygun olmayan şartları uygun hale getirmek, kaybedilenleri yeniden kazanmak, mahvolanları kurtarmaktır.

Hicrette Muhacir ve Ensar ruhunu yaşatmak vardır. Muhâcirin fedakarlığını, Ensar’ın diğerkâmlığını yaşamaktır hicret. Kaynaşıp kardeş olmak, bir binanın tuğlaları gibi kenetlenmektir. Sonuçta ilâhî yardıma ve fethe ermektir hicret. Önce gönüllerin fethi, sonra yerlerin fethi elbet.

"Muhacirlik taslamayın, gerçek anlamda hicret edin" buyuran Hz. Peygamber "Gerçek muhâcir, haramlardan helallere göç eden kimsedir" diyerek hicretin sınırlarını en geniş bir biçimde ortaya koymuştur.

Hicret ayında hicreti yeniden anlamaya çalışalım.

Ensâr ve Muhâcir ruhunu yaşatmaya gayret edelim.

Nelerden/kimlerden ayrılmamız gerektiğini ve nelerle/kimlerle beraber olmamız gerektiğini belirleyelim.

Bizi O'ndan alıkoyan neyse onu tespit edip ondan ayrılalım. Nefis, şeytan, kötü huy, kötü arkadaş, kötü çevre vb.

Hiç birini küçük görmeden ve basite almadan hayatımızdaki haramlara bir son verelim, yeni helallerle tanışalım. Günahın büyüğüne küçüğüne değil, kime karşı işlendiğine bakalım. Sevabın büyüğü küçüğünü değil, kimin için işlendiğini düşünelim.

Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e ve ondan günümüze muhâcirlik rütbesini kazananlara ne mutlu! Yüce Allah'ın rahmeti, O'nun uğruna hicret edenlerin üzerine olsun. Hicret ve hicret ayı Muharrem, bereket ve güzellikler getirsin bizlere.

Hicrî 1426. yılınız mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.