M. Faik Özdengül
Lübnan-Beyrut
Beyrut havaalanında, dönüşte Dr. Faruk’a sordum. Tek kelimeyle Beyrut’u nasıl tanımlarsın? Biraz durduktan sonra çayını yudumladı ve gizemli dedi. Ben de öyle düşünmüştüm. Hatta gizemlinin Arapça karşılığını sorup öğrenmiştim. Tercümanımız Nedime’den.
Velid ve Nedime karşıladı bizi havaalanında. Bir de sıcak. Sonra da kalabalık trafiği Beyrut’un. 15 yıllık bir iç savaş ve ardından 34 günlük İsrail saldırısı yaşamış Beyrut. Beyrutlular diyorlar ki: bu 34 gün o on beş yılı geçti. İsrail çok acımasızca saldırmış. Gidip gördüğümüz de biz de tanık olduk. Yaklaşık 160 büyük apartman bloğu bir bölgede ayrıca sınıra kadar 100 km’lik alanda yollar, köprüler, santraller, okullar, hastaneler, ne bulduysa bombalamış. Ciddi bir gözü dönmüşlük bu. Ve ölenler sadece kadınlar, hastalar ve çocuklar. Yaklaşık bin 600 ölü ondan daha fazla yaralı.
4 milyon nüfuslu bir ülke Lübnan. Beyrut’sa 1 milyon. Beyrut gibi Beyrutlular da hemen kendini ele vermeyen iyi siyasetçiler. İstanbul Beyrut uçakla 1 saat 45 dakika. Havaalanına iner inmez. Sadece hava değil şehir de çok sıcak karşılıyor insanı. Çabucak ısınılan bir şehir Beyrut.
Geçen yıl öldürülen Başbakan Refik Hariri şehre uzun yıllar süren iç savaştan sonra damgasını vurmuş. Osmanlı eserlerini restore ettirmiş. Şehri yeniden imar etmiş büyük ölçüde. Ancak bir suikaste kurban gidince ülke yeniden kabuğuna çekilmiş ve daha büyük yeni şeyler olacağını beklemiş. Ve olmuş. Bu kez İsrail.
Akşam oturduğumuz bir çay bahçesinde bir genç Türk olduğumuzu öğreniyor. Kendilerine özgü giriş cümlelerinden sonra kulağıma eğilip lütfen doğru cevap verin Nasrallah’ı seviyor musunuz diyor. Ben de soruyu Ercan bey ve Dr. Faruk’a tercüme edince bu soruya aramızdaki en siyasetçi Dr. Faruk cevap verdi. Bütün Müslümanlar kardeştir ayetini okuyarak.
Hizbullah Refah partisinin ilk belediye seçimlerini kazandığı dönem gibi. Bu yorum Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı ve aynı zamanda SADAV (Sosyal Araştırmalar Ve Dayanışma Vakfı) Başkanı da olan Ercan Uslu’ya ait. Tabi ki bizim de gözlemimiz aynıydı. Hakla çok iç içe her türlü sorunlarına koşuyorlar gayretliler ve samimiler. Gubeyri Belediye Başkanı Muhammet Hansa ve Lübnan Parlementosu milletvekili Muhammet Berjavi ve diğerleri, hepsi de aynı. Lübnan ülkemiz ve ordusu yok. Onu korumak ta boynumuzun borcu diyorlar. Halkla bütünleşmiş Hizbullah. Legal siyasi ve halkın içinde bir güç. Ve savaş sonrası mağdurların mağduriyetlerini devletten daha hızlı ve tatmin edici ölçüde giderdiklerine şahit oluyoruz. Muhtemelen İran ve Suriye desteği ile.
Muhammet Memluk’la görüşüyoruz ikinci gün akşam vakti otelde. Lübnan yüksek yardım konseyi başkan yardımcısı. Listeyle gelmiş. Kimden hangi ülkeden ve kuruluştan ne geliyor ve kime ne veriyorlar. Bundan önce gönderdiğimiz yardımlara bakınca Ercan Bey’in ifadesiyle 5 İtalya ve 20 Fas ediyor gönderdiklerimiz. En çok Türkiye diyor Memluk. Ancak bu günlerde Suudi Arabistan atağa geçmiş. Biz de en hızlı ve işe yarar ne yapabilirizi konuştuk ve bin ailenin ortalama 5 kişiden oluşacağını düşünerek Ramazan boyunca gıda ihtiyacını karşılayalım şeklinde kararlaştırdık. Aşevi çok uygun değil dedi Muhammet Memluk. Lübnanlılar öyle bir yere gelip yemek alıp götürmüyorlar. Biraz ar ediyorlarmış. En uygunu bu dedi. Biz daha önce Endonezya ve Pakistan’da tsunami ve deprem sonrası yaptığımız gibi aşevi kurup sıcak yemek verelim diye düşünmüştük.
Kiminle konuşsanız bir ya da birkaç göbek öncesi bir Osmanlı’dan söz ediyor sülalesinde. Osmanlı gerçekten müthiş bir damga vurmuş Lübnan’a da, Beyrut’a da. Ancak Beyrut hep gizemli olmuş. Ve dünya siyasetine karışıklığın simgesi olarak adını kazımış. Nerede bir karışıklık olsa Beyrut gibi derler. Eğer savaş bölgesini görmemiş ya da duymamış olsanız halkın yaşama biçimi ve yüzünden hiç de savaştan çıktığını anlayamazsınız. Yaşam dünyanın her yerindekinden farksız. Yüzler gülüyor. Çarşı pazar hareketli. Belki de alıştıkları için.
Deniz kıyısında bir ülke Lübnan. Arkası dağ. Cebel Lübnan diyorlar. Müslüman, Hıristiyan, Ermeni, Ecnebi, Şia, Dürzi ve daha fazlası. Hepsi Lübnan. Beyrut Belediyesi Meclis üyeleriyle yaptığımız toplantıda konuşmanın büyük kısmı Osmanlı’yı konuşmakla geçti. Ercan Uslu’nun Araplara Arapça’yı öğretmesi hariç tutulursa. Yeterince ağırlayamadık üzgünüz şeklinde konuşunca Lübnanlılar, Ercan Bey bizde bir söz vardır dedi ve Arapça olarak “beynel ahbab teskutul adab” ahbaplar arasında adab ya da protokol kalkar ilavesini yapınca hem ortam daha da ısındı hem de oradaki üyelerden birkaç tanesi bunu not aldı. Ve devamı daha rahat bir toplantı mekânı oluştu. Kiminle konuştuysak barış Osmanlı ile bizi terk etti diyor.
Sanırım hem Ortadoğu hem de Lübnan ve biz de yeniden Osmanlı tarihi okumaya başlayacağız. Gittiğimiz her ülkede bunu görmek tesadüf olmasa gerek.
www.pozitifdegisim.com