Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Mehmet Akif’i yeniden anlamak
XIX. yüzyıl..
İslam Dünyasının büyük bir kısmının emperyalist ülkeler tarafından işgal edilerek sömürgeleştirildiği bir dönem olmuştur. Sömürge yönetimlerinden kurtulmak isteyen Müslüman ülkelerde, önce insana yatırım yapmanın gereği kavranmış ve bu sebeple tecdîd ve ıslah hareketleri şeklinde çok sayıda dini akımlar teşekkül etmiştir.
O dönemde çağdaş İslam düşüncesini Hint ( Muhammed İkbal, S.Ahmed Han vb.) ve Mısır (C. Afgani, M. Abduh, Reşid Rıza vb.) ekolü temsil ediyordu. İşte bu akımların fikri plânda Türkiye’de temsilciliğini yapan önemli şahsiyetlerden birisi de merhum Mehmet Akif’ti..
Mehmet Akif, İslam düşüncesi alanında tarihi, tasavvufi-irfani bir karakter arz eden M. İkbal gibi Hint ekolünden daha çok, C. Afgani ve M. Abduh gibi akılcılığı öne çıkaran Mısır ekolüne daha yakın duruyordu. Bu yazarlardan yaptığı çevirilerin yanında, bizzat Safahat’ın altıncı kitabını oluşturan “Asım”da, açıkça hem Muhammed Abduh’tan ve hem de Cemaleddin Afgani’den övgü ve sitayişle bahsetmiştir. Mısır ekolü mezhebi bağlamda Mu’tezile’den daha çok, Ehl-i sünnetin Mâtürîdi kelam ekolüne daha yakın durmaktadır. Zaten Muhammed Abduh da o dönemlerde, Ezher Üniversitesinde Ömer en-Nesefî’nin Akâid kitabını okutmaktadır.
Yaşayan büyük mütefekkir Sezai Karakoç, İslam âleminin fırtınalı yıllarındaki Mehmet Akif’in psikolojisini şöyle anlatıyor: “Osmanlı Devleti bütün yüküyle, mazlûm ve sessiz halkı peşinden sürükleyerek gittikçe daha büyük bir hızla uçuruma doğru gidiyordu. Bu çağırış sesleri bir yankı bile yapmıyordu. Bu yankısızlıktan ve cevap alamayıştan, çöküntüyü durduramamaktan ve zehire şifa diye sarılmaya engel olamamaktan dolayı şair bunalıyordu.” (S. Karakoç, Mehmet Akif, İstanbul, 1979, s. 19).
Anadolu’nun işgali ve İslam âleminin sömürgeleştirilmesi karşısında M.Akif’in halkı emperyalizme karşı başkaldırı söylemi, bir aydın sorumluluğu taşıdığının en açık işaretidir. Çünkü aydın, zor zamanda konuşan kimsedir. Daima kamuoyunun sözcülüğünü yaparak en olumsuz şartlarda bile, toplumun önünde yürümesini bilir. Topyekun bir İslam dünyasının acılarını, hüzünlerini sarıp-sarmalayan M.Akif, adeta bütün bu yıkımlara rağmen:
“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür/İmansız olan paslı yürek sînede yüktür” diye seslenerek, Müslüman halklara “umut” aşılıyordu.
Bir mücadele ve tefekkür adamı olan Mehmet Akif, Meşrutiyet yıllarında bir grup arkadaşıyla çıkarmış olduğu “Sırât-ı Müstakîm” dergisiyle; Millî Mücâdele yıllarında imanın sesini duyurduğu savaş cephelerinde ateşli konuşmalarıyla; halkta mücâdele rûhunu alevlendiren, cami, kürsi ve minberlerinde bu vatan toprakları üzerinde emperyalist yayılmacılığın her çeşidine karşı koyarak destanlık çapta bir direniş örneği ve önderliği sergilemiştir.
Mehmet Akif’in yazmış olduğu şiirlerinin her bir mısraı İslam coğrafyalarının maruz kaldığı acıları, hüzünleri ve diriliş muştularını anlatan bir destansı çığlıktır. Çünkü İslam milleti tarih sahnesinden silinmek isteniyordu. Onun evi, dini, tarihi, kültürü ve medeniyeti talan edilip, yakılmak ve böylece yok edilmek isteniyordu.
O, İslam dünyasına ve bütün bir cihana dört tarafını sarmış bir yangın ortamından sesleniyordu. Umarım onun bize bıraktığı bu mesaj, içinden geçtiğimiz tarihi süreçte bir anlam ve çıkış yolu ifade eder.
İstiklal ve istikbal şairimiz Mehmet Akif’i vefatının 83. Yılında rahmet ve minnetle anıyoruz.
Makamı âli, mekanı cennet olsun”..