Mehmet Ali Atiker
Büyüyen, dünyanın gelişmiş 25 ülkesine kendi ürettiği ürününü gururla satan, ama ‘Konyalı paylaşmayı sevmez’ diyerek topluma olan kırgınlığını dile getiren insan M. Ali Atiker
Bugün şehrimizin iş dünyasında, siyaset ve ticaretinde sevilen, sayılan, takdir gören başarılı ve beyefendi ismi Mehmet Ali Atiker 1 Mayıs 1946 günü Karaman Caddesi Dedemoğlu Mahallesi’ndeki iki oda, bir mabeyinden oluşan o yılların mütevazı klasik Konya evinde dünyaya gözlerini açar. Minik Mehmet Ali, kunduracı baba Mehmet ve ev hanımı Hatice Atiker çiftinin üçüncü çocuklarıdır. Atiker çiftinin daha önce de Emine ve Müşerref isimlerinde iki kız çocukları vardır. Yani minik Mehmet Ali ailenin iki kızdan sonra dört gözle bekledikleri erkek çocuklarıdır.
TOPRAK ÖRTÜLÜ EV,
KAPI CAMİSİ CİVARINDA
KUNDURACI DÜKKÂNI
Baba Mehmet Atiker Kapı Camii civarında kunduracılık yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Zaten o yıllarda Konya’da geçerli olan, karın doyuran ve insanların meslek öğrenmek için can attıkları sayılı birkaç meslek vardır. O mesleklerden birisi kunduracılık ise diğerleri de terzilik, marangozluk ve keçeciliktir. Baba Mehmet Atiker zaten babasını, yani konuğumuz M. Ali Atiker’in dedesini seferberlikte kaybetmiş, öksüz büyümüştür. Eşin dostun yardımları ve elinden tutmaları ile büyümüş, mesleğinde başarılı olarak kendisini kurtarmıştır. Atiker ailesi bu düzende, yani ev ve dükkan arasında mütevazı bir yaşam sürdürmektedir. Çocukluğundan başlayarak o yılları şöyle anlatıyor Mehmet Ali bey:
BİSİKLETLİ YILLAR
ÇOK GÜZELDİ
Konya’da o yıllarda bisiklet vardı. Yani öyle bugün olduğu gibi herkesin arabası filan yoktu ki. En modern aracımız bisikletti. Hatta bisiklet aile aracı idi. İnsanlar bisiklete binerler, hanımlarını seleye oturturlar, annenin kucağında küçük çocuk, babanın önünde büyük çocuk ailecek gidilecek yerlere gidilirdi. Babam tam 11 yaşındayken bana bir bisiklet almıştı. O günü, o sevincimi hiç unutamam.16 yaşında da tornacı çırağıyken kendi biriktirdiğim alın terim ile kendi bisikletimi almıştım.
HAKİMİYET İLOKULU’NA GİTTİM
AMA TEMBEL VE HAYLAZ
BİR ÖĞRENCİY’DİM
İlkokula Hakimiyete gittim. Öğretmenimiz Kadriye hanımdı. Ama haylazlıktan, ama bir evin bir oğlu olmamdan olsa gerek, her ne hikmetse okulu bir türlü sevemiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bir türlü ne dersleri sevebildim, ne de okulu. Öyle başarılı öğrenci olamadım. Çünkü hem haylaz, hem de tembeldim. Okuldan vakit buldum mu babamın dükkânına gidiyor, orada kunduracılığı öğrenmeye çalışıyordum.
1965’TE SOBACILAR İÇİNDE
TORNACILIĞA BAŞLADIM
Okuldan sonra kesinlikle sanayide çalışmayı kafama koymuştum. Önce 1965 yılında dedemin amcazadesi olan Tevfikiye caddesinde sobacılar içinde dükkânı olan Mustafa Atiker’in yanında çalışmaya başladım. Ama ustamız çok sertti. Burada ancak altı ay dayanabildim. Ve sonunda Cıvıloğlu’nda Mehmet Göksuçukur ile Hasip Özkabakçı’nın ortaklık yaptığı yere geçtim ve askere gidinceye kadar burada çalıştım.
İZMİR VE KARS’TA ASKERLİK
Daha sonra askerlik yaşımız gelince acemi birliği için İzmir’e, daha sonra da Kars’a giderek vatani borcumuzu ödedik.
SAMANLIĞI BOZDUK,
SOĞUK DEMİRCİLİĞE BAŞLADIK
Askerlik dönüşü yine aynı işimi yapmak istiyordum. Ama dükkânımız yoktu. Karaman caddesindeki eski evimizin samanlığını bozduk, burayı yıktık ve emanet bir kaynak makinesi ve de bir matkap ile iş hayatımıza başladık. Artık kendi dükkânımızda çalışıyorduk. Yıl 1971.
SOĞUK DEMİRCİLİKTEN
BORU İMALATINA
1971’den 1974’e kadar bu işi yaptım. 1974’te ise boru imalatına başladım. Yine aynı yerde Karaman caddesinde. 1983 yılına kadar bu işi yaptıktan sonra 83’te Meram Sanayi’ne Karaciğan Kiremit Fabrikası’nın karşısındaki yere geçtik. 90 yılına kadar da burada çalıştık. 90 yılında 1. organize sanayi bölgesine, yani bugünkü yerimize, Atabey sokağa yerleştik.
ÜÇ ÇOCUK BABASI
8 TORUN SAHİBİYİM
1971 yılında Kadriye hanımla evlendim. Mehmet, Ömer ve Hatice isimlerinde üç çocuğum var. Eee, tabii aynı zamanda da hayat yaşayan insana hızla akıp gidiyor. Çocuklarımdan 8 de torun sahibiyim.
BORU İMALATINDAN
25 ÜLKEYE İHRACAT YAPAN
LPG FABRİKASINA
Mehmet Ali Atiker zaman zaman iş dünyasının yaşamış olduğu bütün zorluklara, yalnızlıklara ve de ülkenin yaşadığı büyük ekonomik krizlere rağmen bunlardan etkilenmesine rağmen çalışarak değil, çok çok çalışarak ve yaptığı işe inanarak bir yerde de ‘ele güne karşı inadına’ kızarak işini büyütmeyi hedefliyordu. Bundan sonrasını yine kendisinden dinleyelim: 1990’dan 1996’ya kadar plastik boru imal ettik. 99 yılında ülkenin içinde bulunduğu durumu, dünyadaki gelişmeleri takip ederken 99 yılında LPG işine girdik. Çok şükür bugün fabrikamızda 240 çalışanımızla ürettiğimiz ürünleri 25 ülkeye ihraç ederek çorba paramızı çıkartıyoruz.
ÖNCE ÖZKAYMAK İLE KTO,
ARDINDAN DYP İLE SİYASET
16 sene Rahim Özkaymak ile Konya Ticaret Odası yönetiminde çalıştım. Biz 18. grupta yer aldık. Bu dönemde iyi şeyler yaptık. Rahim Bey çok prensipli, işinde dürüst ve asla ödün vermeyen bir insandı. İşinin arkasını takip ederdi. Ama bu çalışmalarda, mesela en çok 2. Organize Sanayi’nde yapıp devreye soktuğumuz Çıraklık Eğitim Merkezi beni çok mutlu etmiştir. 1990 yılından 1999’a kadar Doğru Yol Partisi İl teşkilatında yönetici olarak bulundum. Zafer Uğur Eken’den Hızır Kavak’a kadar olan dönemde bizzat yer aldım.
MÜSİAD, KOSİAD, AKTİSAD
VE SENDİKA BAŞKANLIĞI
Aynı zamanda MÜSİAD üyesi olan Sayın Atiker diğer sivil toplum kuruluşları ile olan bağlantılarını ise şöyle sıralıyor: KOSİAD ve kısa adı AKTİSAD olan Aktif İş Adamları Derneği üyesiyim. Konya Sanayi Odası yönetiminde bulundum. 4 sene yönetimde görev aldım. 4 senedir de Konya İşverenler Sendikası Başkanı’yım. İki seçim geçirdik ve başkanlığı sürdürüyorum. Ayrıca KTO üyesiyim. Oğlum da KTO’nun yönetiminde
SÜLEYMAN BEYİN ZEKÂSI
BENİ ÇOK ETKİLEMİŞTİR
Süleyman Bey ile siyaset yaparken sık sık kendisi ile görüştük. Bu görüşmelerde beni en çok etkileyen konu Süleyman beyin üstün zekâsı olmuştur. Bir gördüğü insanı 10 yıl sonra gördüğü zaman kendisine mutlaka ismi ile hitap eder. Bu beni çok etkiliyordu.
TİCARETİN SIRRI
Uzun yıllar ticaret yapan ,ekonomik zikzaklar çizilse de hep ayakta dimdik durmayı başaran, çok kahır çekse de, bir çok insana gönül kırıklığı olsa da asla artlarından konuşmayan, hani deyim yerinde ise ser verip sır vermeyen konuğumuz Sayın M. Ali Atiker beye bu işin sırrını sorduğumuz zaman “Ticaret dürüst ve az karla çalışan insanların, uzun hedeflere nail olan insanların işidir” derken yine kendine has üslubuyla gülümsüyordu.
YORGUNLUĞUMU EN GÜZEL MEYVE
VE SEBZEYİ YETİŞTİREREK ATIYORUM
Anormal bir iş temposu içerisinde çalışan M. Ali Atiker yorgunluğunu ise toprakta çalışarak, sebze meyve üreterek attığını söylerken “Eskiden bizim çocukluk gençlik yıllarımızda, gezmelerde, ziyaretlerde kış aylarında kurutulmuş meyveler bizim en büyük lüksümüzdü” diyor.
60’LI YILLARDA PORTAKAL
BİLE LÜKS BİR YİYECEKTİ
Eskiden her şey böyle bol ve çok değildi ki. Karpuzlar, kavunlar yazdan izbelere, tavana iple asılır, saklanır. Meyveler kurutulur, üzüm hevengi komşulara dağıtılırdı. 1975’te bile portakal zor bulunan bir meyveydi. Kış gecelerinin en büyük lüksü ise kabak çekirdeği ile günaşıktı. Şam fıstığı neydi ki. Çay bile lükstü. Yalnız sabah kahvaltılarında süt ve pekmez soframızda eksik olmazdı.
BİZİM ÇALIŞMAKTAN EĞLENCEYE
VAKTİMİZ OLMADI, BUGÜN
İŞÇİYE MESAİ VERSEN DE ÇALIŞMIYOR
Ömrümüz çalışmakla geçiyor. 16 saatten az çalıştığımız gün olmadı. Bu çalışma temposunda ne eğlence bildik, ne siyaset, hiç boş kalmadık ki. Ama bugün her şeyin değiştiği gibi çalışma sistemi de değişti. Bugün işçi, memur gibi. İşçiye mesai veriyorsun, kal çalış paranı al diyorsun, inanın işçi çalışmıyor.
KONYALI YARIM EKMEĞİ
BÖLÜŞMEYİ SEVMEYEN İNSAN
Karşımızda yerli, köklü bu şehirde doğma büyüme, varlığı ve yokluğu gören, iyiyi kötüyü bilen, hayatın acımasız dişlileri arasında çarktan geçerek ayakta kalmayı becerebilen bir hayat adamı vardı. Laf dönüp dolaşıp Konya ve Konyalı’ya geldiği zaman konuğumuz oturduğu koltuğunda biraz daha adeta gömüldü. Çok şeyler söylemek istiyor, ama susmayı tercih ediyordu. Zorla da olsa sıkıntısını, derdini içini dökmek için ağzını açtı ve “Eskiden Konyalı türbe önünde evi, Meram’da bağı olan kişiydi. Konyalı marangozluk, keçecilik, terzilik ve kunduracılık yapardı. Bu yüzden de zor büyüdük. Ama zaman içerisinde gördük ki Konyalı ‘bende olan başkasında olmasın’ diyen, bir ekmek almaya gücü yetiyorsa alıp yiyen, ama o ekmeği olmayan bir insanla paylaşmayı sevmeyen, ortaklığı ise asla sevmeyen, oğlu ve torunu ile bile ortak olmayan, yani paylaşmayı sevmeyen insanlara deniyor” diye konuştu.