Zeki Oğuz
MEKE’DEN KARADAĞ’A
Geçtiğimiz pazar hayli yoğun geçti benim için. İki yerde etkinlik vardı ve ikisine de ulaşmam gerekiyordu. Fotoğraf sanatçısı arkadaşım Ayşe Taşkın kendi oluşturduğu Gezginler Fotoğraf ve Gezi Gurubu ile Karapınar’a gelip gün doğumunda Meke Gölünü çekeceklerdi. Konya Loras Dağcılık Gurubunun proğramında ise Karadağ zirvesi ve yaban atları vardı.
Fotoğraf sanatçısı arkadaşım Ercan Duymaz’da katılacaktı Meke proğramına. Meke çekimlerinden sonra Karadağ’a geçmeyi önerdim Ercan’a. Çünkü dağcı arkadaşlara söz vermiştim, aranızda olacağım, diye. Ercan olumlu karşıladı önerimi. O, Karadağ bölgesine ilk defa gidecekti.
Şafak yeri ağarıyordu Meke’ye vardığımızda. Ayşe Taşkın ve arkadaşları gece yarısı Ankara’dan yola çıkmış, çoktan gelmişlerdi. Gurup gölün batı tarafına dağılmış fotoğraf çekiyorlardı. Fotoğraf sanatçısı Ali Tekin Çağlav, Ereğli’den Memduh Ekici ve arkadaşları ile Karapınar’lı gazeteci Hikmet Peker’de vardı.
Meke’de çok az su vardı ama birkaç yıldır görmeye alıştığımız pis kırmızılık kaybolmuştu. Yıllar öncesindeydim Meke’nin son halini çekerken. Meke, Çıralı bozkırın mavi gözleri, gök boncuklarıydı benim için. Kışda-yazda en güzel hallerini çekmiştim. Umarım birgün eski güzelliklerine kavuşurlar.
Karadağ’da ilk durağımız Madenşehir’di. Köyün girişinde bir aile mısır ayıklıyordu. Varıp merhaba, dedik. Çocukların fotoğraflarını çektik. Evin gelini kahve ikram etti. Yemek ikram edelim, dediler ama zamanımız kısıtlıydı, dağcı arkadaşlara yetişmek istiyorduk.
Yinede Üçkuyu’da epey zaman geçirmek zorunda kaldık. Atların bulunduğu volkan çukuruna inmeden önce Üçkuyu’daki dostlarımı görmek istemiştim. Hasan amcanın oğlu konukları için kahvaltı hazırlamıştı. Bizde oturmak zorunda kaldık kahvaltı masasına. Doğal olmayan hiçbirşey yoktu masanın üzerinde. Antik kalıntıların arasında oğlaklar, kuzular sekiyorlardı.
Volkan çukuruna vardığımızda dağcı arkadaşlar çoktan tırmanışa başlamışlardı.Yaban atları çukurda görünmüyorlardı. Ercan ve yanındaki Irak’lı arkadaşla birlikte zirvenin altındaki antik çeşmeye doğru yürüdük. Çok az kar vardı. Bir umudumuz atları çeşmenin çevresinde bulabilmekti ama onlar çok uzaklarda bir tepenin sırtında otluyorlardı. Onları fotoğraflamaktan umudumuzu kesip yeniden Üçpınar’a dönmeye karar verdik. Dağcı arkadaşlar da zirve tırmanışını tamamlamış, geri dönüyorlardı. Atları neden bulamadığımızı onlarla sohbet ederken öğrendik. Atlar sabahın erken saatlerinde volkan çukurundalarmış. Kalabalık dağcı gurubunu görünce kaçmışlar.
Üçkuyu’da Musa dayının evinin önüne oturduk. Tam bir bahar havası vardı. Çaylarımızı yudumlarken sohbet ettik Musa dayıyla. Oğlu Karaman’da bir iş bulup göçüp gitmiş. Köyün üst başında Hasan ağa vardı, birkaç ay önce vefat etmiş. Eşi de birkaç yıl önce vefat etmişti. Ne zaman köye varsam, evlerinin önüne oturur sohbet ederdik. Hısımımız gelmiş, diye karşılarlardı.
Dağcı arkadaşlar bir gelenek oluşturmuşlar, her gezi sonunda çorba ikram ediyorlar. Çorbamızı da içtikten sonra dönüş yoluna düştük.