Mevlana

800 yıl önce Batılılar kara bir taassup içinde kıvranırken, haçlı seferleri düzenleyerek ordularıyla Anadolu topraklarından geçerlerken çevrelerine, halka çok zarar vermişler. Halk henüz bu acıları unutmamışken Mevlana'nın bütün insanları kardeşliğe çağıran manzumeleri, önce camilerde verdiği öğütleri halka kin ve intikam duyguları değil, kardeşlik,barış içinde yaşama adabını anlatır. Bunlar Mevlana'nın Yedi Öğüdü adıyla bastırılmıştır.

13. yüzyıl, Avrupa için Rönesans'ı, Küçük Asya için Osmanlı imp. hazırlayan yüzyıldır.

"yetmiş iki millet kendi sırrını bizden dinler,

biz iki yüz millet ve mezhebi tek perdede birleştiren ney gibiyiz." der bir gazelinde.

Mevlana bütüne sesleniyor. ne ırk,ne mürit ne dine değil temel öğe olarak sevgiyi alarak sesleniyor. Mevlana taşı da seviyor, köpeği de bir hayali de ,coşkuyu da, hüzün ve yıkımı da, gülümsemeyi ve gözyaşını da seviyor. Sevdiriyor. Mevlana insanları ayıran her şeye karşı. O bütün farklılıkları harmanlayarak, onların temelindeki "aynılıkları" buluyor. Değişik ve farklı kaynaklardan insanlık denen bütüne varıyor, bu bütünlüğü oluşturan temel inancı ortaya koymaya çalışıyor. Mevlana sevgili=O' nu ve O'ndan hareket ederek bizleri,herkesi,insanların tümünü sever. Ben'i herkesle özdeşleştirerek ben'i herkese dönüştürür. Ben ... herkes haline gelir.

"Benimle senin aranda ne Ben ne de Sen vardır."

"O, ne yukarılarda ne de aşağılarda , ne içimizde ne dışımızdadır. O iyiliğin ve kötülüğün ötesindedir. O, ne imansızlığın ne de imanın bulunduğu bir yerde;bir yerin dahi bulunmadığı bir yerdedir.

Dünya'da senden başka hiç bir şey yoktur. Kendinden başka hiç bir şey arama...bulmaya çalıştığın da, Sen' dır.

Burada görüldüğü gibi tüm varoluşun tekliği mevcut.

Ardlarında bıraktıkları Moğol istilasındaki Belh şehrinde on ikibin cami yıkılmış, ondört bin çok değerli el yazması Kuran, Allah’ın kelamı yok edilmiştir.Belh şehri ki İslam dan önce Budist merkezidir. Beldeden beldeye göçen Mevlana ve babası Bahaaddin Veled Bağdat'a, korkudan çırpınan Bağdat'tan Mekke'ye oradan Şam'a geçerler.

İnanılmaz bir sevgi seliyle karşılanırlar. Orada ilk kez Mevlana tüm çözümün olduğu Kuran-ı Kerim'in sorunlardan söz etmediğini düşünür ve titrer. Küfr etmektedir. Sorun orada yazılı değil de nerededir, tabii ki dışında....

Mevlana pek az kişinin erişebildiği bir derinliğe böyle varır, dışarının farkına vararak, onu anlamaya çalışarak.Yokluk ve yıkım tohumlarını ekenleri, devlet ve medeniyet kurup geçen kavimleri, Selçuklular ve diğer Doğulu kavimlerle birlikte Haçlıları ve Bizanslıları anlamış,kavramış.Latin öncesi gelenekten gelen Latin ve Hıristiyan ortaçağ geleneğinden gelen Fran. İng. Alm. ve İtalyanlardan oluşan ve düzensiz bir sürüden başka bir şey olmayan Haçlıları kavramak hiç de kolay değildi.13.yüzyıl ondan önceki hiç bir yüzyılın olmadığı kadar , değişik coğrafyadaki insanları birbirine yaklaştırmış, birbirlerini tanımalarına ve anlamalarına neden olmuş bir yüzyıl. Ortaçağ ile Rönesans arasındaki o olağanüstü TAN vaktine kapıları açan yüzyıl. Ortaçağ'ın sonlarından başlayarak Avr.'da hümanizm akımı çıkar ve insanı değer ölçüsü olarak alır. Oysa yeni hümanizmle Batı tanışırken Doğu'da dört başı mamur bir hümanizm vardır. Bu olgunluk noktası Mevlana.

İşte Mevlana kendine has derinliği,hassasiyetiyle bu yüzyılı anlamını kavrayan. Dünya'yı kavrama gücü şaşırtıcı bir genişlik taşır;sınır ve kuşku tanımayan bir genişlik... Ahlakı öylesine doğru, düzgün ve de bilgi dolu.

O sırada Konya Doğu ile Batı'nın el sıkıştığı yerdi, asrın en önemli dört yol ağzıydı. Çok zengin kitaplıkları ve Yunanca bilen devletin başı Alaaddin ,onunla konuşmaları...

"Aşığın mezhebi, mezheplerden uzaktı; aşıklar için mezhep,millet Huda'dır" der bu nedenle...

akla önem veren Mevlana Mesnevi'de şöyle der:

"İyi şeyleri caiz gören o peygamber ne güzel buyurdu; bir zerre aklın, oruçtan da, namazdan da iyidir."

Hareket etmek,sürekli hareket halinde olmak . balıktan aya kadar her şey cümle mahlukat, hareket halindedir.Hareket halinde olmak bir arayışı beraberinde getirir.Bu mutlak aşkla değer kazanır.

"bir can var, canında o canı ara.

beden dağındaki gizli mücevheri ara.

ey yürüyüp giden dost, bütün gücünle ara,

ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara."

Mevlana gelmiş geçmiş çağları "daimi bir an" yani bulunduğumuz an olarak yaşıyor. Mutlak Bir' in özlemini dile getiriyor.

Bir de aşk alabildiğine hür ve coşkun....

"ateştir neyin sesi ,yel değil..kim de bu ateş yoksa , yok olsun o kişi"

Mevlana gerçeği hal ve gönül diliyle, bu aşk ve coşku ile söyler ki onu 800 yıldır yaşatan budur.

"senin ışığınla ,yüceliğinle boyum yüceliyor.Aşkınla birken yüz oluyorum. Sen sen oldukça çevrende dönüp duruyorum. Ben sen olduktan sonra da kendi çevremde dönüyorum artık."

Burada sentezin temeli tasavvuftur.tasavvuf bütün yasakları,kurulları, aşarak doğruya,hakikate yönelmenin onu arayan bir bilgelik çabasıdır. Tasavvuf , insana güvenme,inanma ve insanı yüceltmedir. tasavvuf felsefi düşüncenin ve davranışın özüne uygun olarak kuralların ve dogmaların, körü körüne kabul edilmiş ve şekille ilgili düşüncelerin ötesinde, insanoğlunun hayatı,ruh yapısı,iyilik özlemi, adalet ve doğruluk isteğine karşı verilmiş akli bir cevap aynı zamanda. Tüm düşünce ve inançlarla insan fiili arasında bir köprü kurduğu, bütünlük aradığı için de , fantezi değil "pratik" değeri olan bir sistem.Tasavvuf daha güzel bir dünya yaratmaya yönelecek bütün fikri temelleri içinde barındırmakta. Mevlana o nedenle öncelikle büyük bir ahlakçı. Söylenenle yapılanın, teorik olanla uygulamanın, insanın önce "içyapısı"nda bütünleşmesi gerektiğini bilen bir ahlakçı. Önemlisi kendi hayatı bir örnek insanlara. Bu ahlakı günlük ahlakına mal etmiş. Haya, edep, terbiye,vefa, sabır,anlayış gibi değerler onun için önemlidir. Bunların gerçek anlamları üstünde çok durmuştur.

Mevlana için esas mesele "insan" dır. "insanı sevmek Allah'ı sevmektir".

Anadolu'da kendisinin çağdaşı Tapduk Emre'ler, Yunus Emre gibi halk edebiyatı temsilcileri ve Hacı Bektaş'lar,Ahi Evren'ler gibi Türkçe yazanlar var. Moğol boyunduruğuna düşen Anadolu Türk' ünün çöken maneviyatını,sarsılan milli duygularını, kültür düzeyini yüceltiyorlar. Onların diline, müziğine,folkloruna ve sosyo-ekonomik yaşantılarına yön verenler.

Tam burada Nezihe Meriç bize "Tebrizli Şems 'i tanımadan ve anlamadan Mevlana'yı tanımak ve anlamak mümkün değildir "der.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.