MHP'liler de 'evet' demeli...
1970’li yıllarda üç dönem MHP İl Başkanlığı yapan M. Ali Uz, MHP’lilerin de ‘evet’ demesi gerektiğini kaydediyor...
1970’li yıllarda üç dönem MHP İl Başkanlığı yapan, partinin adı ve ambleminde emeği olan yazar M. Ali Uz, MHP’yi anlamakta güçlük çektiğini belirtiyor. Uz, MHP’lilerin de ‘evet’ demesi gerektiğini kaydediyor
-Memleket ÖZEL-
MHP’de ilçe ve il başkanlıklarının yanı sıra Aydınlar Ocağı ve Yeşilay Derneği gibi derneklerde başkanlıklar yapan Av. M. Ali Uz'la halk oylaması ve MHP’nin tavrını konuştuk. Uz, ülkenin MHP’ye ihtiyaç duyduğu bir dönemde, CHP ile aynı safta olunmasını anlayamayacağını kaydediyor. İşte Uz’un MHP’li arkadaşlarına çağrısı…
-12 Eylül dönemini yaşayanlardansınız. Referandumun yaklaştığı bugünlerde sizin duygularınızı öğrenebilir miyiz?
-12 Eylül halk oylaması, beni 60-65 yıl öncelerine götürdü ve hafızamda pek çok olayın canlanmasına sebep oldu. Bizim nesil CHP’nin 1950 öncesini de, sonrasını da çok iyi hatırlar. Yine bizim neslin diğer bir özelliği de Türkiye’de yapılan bütün darbeleri görmüş ve yaşamış olmasıdır. Hafızamızda yer ettiği haliyle CHP, siyasî hayatında önemli bir tekâmül gösterememiş her iki dönemde de demokrasiyi içine sindirememiştir. Zaman zaman bunu kendilerinden de dillendirenler oluyor.
-Neler oldu o yıllarda?
27 Mayıs darbesi öncesinde İlâhiyat Fakültesi dışında bütün üniversiteler ayaklandırıldı, uydurulan yalan ve iftiralar malum gazeteler vasıtasıyla vatandaşa servis edildi. Tahrikler tek merkezden yürütülüyordu.27 Mayıs sabahında yaşanan darbe, önce vatandaşı kamplara böldü. Yıllarca bir kesim “kuyruk” suçlamasıyla aşağılandı. Ardından iktidar mensubu insanlara reva görülen işkenceler başladı. Yassıada davaları, idamlar ve hapisler bu milletin asla unutamayacağı olaylar olarak hafızalarda yer etti.
-Unutulamayan olaylardan kastınız idamlar mı?
-Menderes ve dönemin bakanlarına reva görülen aşağılamalar, büyük ilim adamı Osman Turan Hoca’ya yapılan işkenceler, Konya Valisi Cemal Keleşoğlu’nun emekli maaşım kalsın, eşim ve çocuğum perişan olmasın diye intiharı, yine büyük fikir ve dava adamı Tevfik İleri’nin hapiste iken kanserden vefat etmesi, mahkeme başkanının “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” ifadeleri bunlardan bir kaçıdır. Hele idam sehpası altında, Menderes’in utanıyorum yalvarmalarına rağmen, prostat muayenesine tabi tutulması adamların ne kadar zalim olduklarının göstergesi idi. Bunları hatırladıkça o günlerin üzüntüsünü yaşarım.
Darbeciler bir de bu zulüm dönemini millete on yıl zorla bayram diye kutlattılar. 27 Mayıs dahil bütün darbeler hep Türkiye’nin önünü kesti. Darbelerin en şiddetlisi 28 Şubat darbesi oldu, tesirleri hâlâ devam ediyor.
-Sonraki yıllarda darbeler bitmedi maalesef..
-Evet, 27 Mayıs’tan on yıl sonra, yeni bir darbe daha. Bu sefer darbenin olgunlaştırılıp halk tarafından kabul görmesi için gençlik, sağcı solcu diye ikiye bölündü. Aralarında korkunç bir katliam başladı Milliyetçi gençlik bu kavgada 5 bin evlâdını kaybetti. Bir gün sağcı bir gencin ölümüne sebep olan silah, ertesi gün solcu bir gencin ölümüne sebep oldu. Durum öyle vahamet kesbetti ki, sağdan ve soldan tanınmış insanlar öldürülmeye, Konya’da avukatlara suikastlar düzenlenmeye başladı. Zamanın baro başkanının tavassutu ile iki kesimin ileri gelenlerine vilayetçe tabanca taşıma ruhsatları verildi. Aylarca, mermi namlunun ucunda tabancanın soğuk kabzasını karnımızda hissede hissede yaşadık. 12 Eylül günü darbeyle birlikte terör bıçakla kesilir gibi kesiliverdi. Halk rahat bir nefes aldı. Tabii oyun yıllar sonra ortaya çıktı.
-O dönemde ülkemizin iliklerinde hala hissettiği acı dolu olaylar yaşandı değil mi?
-Bu dönemde sağcı ve solcu gençlere yapılan işkenceleri ve idamları anlatmak için birkaç cilt kitap yazmak gerekir. Hele Mamak işkencelerini…
Darbeden 3-4 ay sonra davalar açılmaya başladı. Hapishaneler çoğu on sekiz yaşından küçük gençlerle dolduruldu. Bir gün Dutlukırı’ndaki hapishaneye müvekkillerimizle görüşmeye gitmiştik. Gençlerin çorapsız ayaklarında terlikler vardı. İki ülkü ocağı başkanının ayak bileklerindeki morluklar dikkatimi çekti. Bu morlukların ne olduğunu sorunca birisi, önemsemez bir tavırla “Ha onlar mı, falakadan kalma” diye cevapladı. Devlet bize işkence yaptı demeyi gururlarına yediremiyordu. Gençlere o kadar işkence yapmışlardı ki, aradan üç-dört ay geçmesine rağmen, izleri hâlâ duruyordu. O dönemde ıstırabı sadece hapistekiler değil, onun on katını anne, baba ve bacılar yaşadı. Anaların gözyaşı sel oldu aktı.
-Bundan ülkücüler de çok fazla etkilendiler değil mi?
-Bir ara o hale geldi ki, sanki darbe MHP için yapılmış gibi oldu. Liderler içerisinde en çok tutuklu kalan da MHP lideri oldu. Davalar sırasında öyle olaylara şahit olduk ki, akıllara zarar. Şimdi hatırladığıma göre Nevşehir veya Kırşehir taraflarından bir kasabada dokuz genç ramazanda davul çalıp âdet olduğu üzere bayramda da bahşiş toplamışlar. Gençleri gasptan içeri almışlar. Bunlar mahkeme altı, 6-7 aydan fazla yattıkları gibi dava sonunda bir de dokuz genci 90 yıla mahkûm etmezler mi? Bir tek şahit, “Tehdit ettiler de onun için para verdim” demiyor. Haksızlık ve adaletsizlik o kadar açıktı ki, temyiz dilekçemizi yazıp dosyayı Askerî Yargıtay’a gönderdik. Temyiz lâyihasına da kararın bozularak, müvekkillerin telle tahliyelerinin sağlanması talebinde bulundum. On gün geçti geçmedi, karar bozulduğu gibi gençler telle tahliye ediliverdiler. Ama dokuz genç bir bucuk yıla yakın hiç suçları olmadığı halde yatıverdiler. Tek suçları Ülkücü olmaktı. Daha neler neler…
-Acınızı deşiyoruz ama, avukat olarak da muhakkak hatıralarınız vardır. Bize biraz daha anlatmanız mümkün mü?
-Anlatayım… Ankara’dan vekâletnameler geldi. Alpaslan Türkeş Bey’i Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda ziyaret gittim. Bütün partilerin genel başkan ve genel idare kurulu üyeleri burada tutuklu idi. Sıram geldi yukarıya çıktım. O gün genel başkanımızla görüşmem bir buçuk saat kadar sürdü. Bu görüşmelerimiz daha sonra askeri hastanede devam etti. Bu görüşmelerle ilgili son derece ilginç hatırlarım var. Fırsat bulursak bunları da bir gün yazarız.
O gün konuşma sırasında bir ara, yan tarafımızdaki boşluktan ikimiz de aynı anda, başında kasketi ile Doğu Perinçek’in geçtiğini gördük. Merhumun yüzünü bir hüzün kapladı. Konuşmasına ara verdi ve bana şunları söyledi:
“Mehmet Ali Bey, vatan için çok sıkıntılar çektim, bundan önce de iki defa idamla yargılandım. Bu günler de geçer, burada yattığım ağırıma gitmiyor. Ama şu zatla aynı çatı altında olmayı hazmedemiyorum.”
-Merhum Türkeş’in MHP’si ile CHP bugün aynı safta görünüyor, değil mi?
-Bir de CHP’nin bu gününe göz atalım. Baş örtüsü ile ilgili 411 oyla Meclis’ten geçen değişikliği Anayasa mahkemesine götürüp iptal ettirirken, iptal dilekçesinde imzası bulunan bugünkü CHP Genel Başkanı, “Baş örtüsü meselesini ben çözerim” diyor. Aradan çok geçmeden CHP afişlerinde örtülü kadınlarımız rahibelere benzetiliyor. Son darbe daha müthiş. İzmir’de bir CHP’li belediyenin tertip ettiği panelde bir konuşmacı, “Türbanlı bir kadın görünce erkekliğimi hissediyorum” diyor. Hakaret üstüne hakaret…
Nasıl oluyor da CHP, BDP, DP, TKP, Apo, YARSAV, Doğu Perinçek, Cindoruk, ve yüksek yargıyı çığırından çıkaran bir kısım insanla aynı safta olunabiliniyor? Netleşen bu saf gerçekten insanı rahatsız ediyor. Hakaret edilen, aşağılanan sizin de karılarınız ve kızlarınız değil mi? Birazcık haysiyet!
Kırk yıldır biz, birçok konuda CHP’nin yaptığının tersini yapmak suretiyle doğruyu bulurduk. Şimdi ne değişti acaba?
Bir de “Evet çıkması halinde bundan iktidar istifade edecek” deniliyor. Fakat “Hayır” çıkması halinde bundan da kat kat fazla istifadeyi CHP görmeyecek mi? CHP’nin “Hayır” çıkması halinde genel af vadi, bunu göstermiyor mu? Bu neden düşünülmüyor? Anlamak mümkün değil.
-Peki iktidara haddini bildirmek isteyenlere ne demeli?
-“İktidarın hatalarını görmüyor musun?” diyenleri de duyar gibi oluyorum. Onun hesabı referandumda değil, seçim sandığında sorulur. Böyle düşünüyorum.
Ben referandumun, emekli, işçi vs. kısmıyla ilgilenmiyorum. Ve ben, “Hayır” demenin, “Darbeler devam etsin, işkencecilerden hesap sorulmasın, Yüksek Yargının, amme vicdanını rahatsız eden bir kısım kararları devam etsin, YAŞ kararlarında yargısız infazlar sürsün” anlamına geldiğini düşünüyorum. Ve en önemlisi bu değişikliğin bir daha gündeme getirilmeyeceği endişesini duyuyorum.
Bugün köşeye sıkışınca, Öcalan’dan medet umanlar, yarın nelere tevessül edecektir. Böyle bir durumda CHP kazanacak, MHP zarar görmeyecek midir? Ülkenin MHP’ye ihtiyacı var. Bu da asla göz ardı edilmemelidir.
Ben, MHP’de bir dönem Merkez İlçe Başkanlığı, yetmişli yıllarda üç dönem il başkanlığı yapmış bir insanım. Adana kongresinde partinin adı ve ambleminin tespitinde büyük rolümüz oldu.1977 yılında da fiili politikadan çekildim. Niyetimiz kimseyi kırmak değil. Doğru bildiklerimizi söylemek istedik. Daha çok şey söylenebilirdi. Kimse kırılıp darılmasın.