M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

MOR

Her zamanki gibi tam zamanında geldi seansa.

Bir şey söylemeden koltuğa oturdu.

Baktı sadece.

Ben de baktım.

Mor bir ceket giymişti.

Dikkat çekici bir mor.

Sordum.

Neden mor?

Uzağa gitti zihninde sanki.

Gözleri uzakta kaldı ve anlatmaya başladı:

Mor,
Çocukluğumda ister altılı ister on ikili olsun boya setim, bulamadığım tek renkti.
Bu yüzden mavi ve kırmızıyı üst üste boyardım ama elde ettiğim renk dalgalı olurdu.

Her şeyin tam gerektiği gibi olmadığında beyni karışan biri olarak ben,bu durumdan hep muzdarip olurdum.

Yaşları birbirine yakın iki kız kardeş düşünün;kıyafet alırken kırmızıyı ilk söz hakkı olan büyük kız seçtiğinden,aynılığı kabul etmeyen ben, yani küçük olan,  hep maviyi seçtim.

Kırmızının sıcaklığı, mavininse soğukluğu temsil ettiğini bilmeden.
Zaman içinde kişiliğime de yansıyan mavi ve bir türlü içselleştiremediğim o sıcaklık duygusu yani kırmızı arayışımı hep morda buldum.
Mavi zor renktir, soğuk bir renk olmasına rağmen derinliği vardır ve insana güven veren bir yanı. Adaleti de temsil eder.

Tüm bu sıfatları aklım erdiğince farkında olmadan sırtlandım zaman geçtikçe.

Kırmızyı dahil etmek konusunda ne zaman sıkıntı çeksem hemen mora sarılırdım..
Öyle ya mor asaletin de rengiydi..
Asil akmaz bal kokmaz demişlerdi ya,( böyle ekabir deyimleri hep sevmişimdir)bu sıfatı da sevdim, ve onu da sırtlandım. Tabi yıllar sonra sırtlanmakla kamburlaştığımı fark edene dek.
Lakin kamburdan kurtulmak öyle kolay olmuyor, bedeninizin bir parçası gibi siz taşımak istemeseniz de o sizden ayrılmak istemiyor..

Renklerle ilişkiniz bir kere başladığında devamı gelir, renklerle düşünmeye başlarsınız,hayal kurarken sarıya döner düşleriniz,çünkü onlar gelip geçici heves olarak görülüyordur.

Kız çocuklarının fazla konuşmasını onaylamaz toplum, ama bilmezler ki onlar az konuşanlar hep dinledikleri için çok şey öğrenirler.

Renkler o zaman devreye girer ve iyiyi, kötüyü sınıflandırır beyniniz.

Biraz daha yaşanılır kılar renkler hayatı, duygular renklerle ifade edilir. Hani hepimiz deriz ya içim kararıyor vs.

Oysa siyah netliktir benim için,o yüzden hep içim daralıyor demeyi tercih etmişimdir.

Renklere farklı bakışım bir uzmanın bana hayatta sadece siyah ve beyaz yok, griler pembeler de var demesiyle değişmişti.

İyi de benim için asıl renkler kırmızı, mavi ve mor. Haksızlık etmeyim sarıya,  hayallerimi geçiciliğiyle ulaşılmaz kılıyordu hep

Madem uzman diyordu, o zaman, pembenin uçucu hevesi ve grinin kasveti de girdi hayatıma.

Duygularımın renk cümbüşü, hayallerimin kaosu gitgide arttıkça daha çok düşünüyor,düşündükçe daha çok yoruluyor ve bulunduğum halleri hep yetersiz buluyordum.

Başladığım yere bilmem kaç kez geri döndüm ve yeniden yola çıkmam gerekti.
Mavinin soğukluğu ve kırmızının yakıcılığı ki kırmızı şehveti çağrışım yaptığı için şeytanın rengi gibiymiş gibi davranılır.

En iyisi mora sarılmaktı vesselam…

Durdu sonra birdenbire.

Ve tekrar baktı, sanki yeni gelmiş gibi.

Mahmur gözlerle bu kez.

Gülümsedi.

Ben de gülümsedim.

Gözüm önümdeki kitaba kaydı.

Zihnim de.

Okuyum mu dedim.

Başıyla onayladı.

Okudum hem ona hem kendime.

İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.
            O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
            Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
            Dağ başından, hızlı hızlı akan seller de; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can da, aslına gidip kavuşur! (Mesnevi)

Karıştı zihni.

Bu bir başka renkten bahsediyordu.

Devam ettim.

Renksizlik âlemi, renge esir olunca bir Mûsâ öbür Mûsâ ile savaşa düştü.

Renksizlik âlemine ulaşırsan Mûsâ ile Firavun’un karıştığı âleme erişirsin.
            Bu nükte yüzünden hatırına “renk, nasıl olur da kıylü kalden kurtulur?
            Şaşılacak şey... Bu renk, renksizlik âleminden zuhura geldiği halde, renksizlikle nasıl savaşa girişir?

İki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyi. Renk bulut gibidir. Renksizlikse ay. (Mesnevi)

Renklerin ardında ne var peki diye sordu. Rengi görüyorum ben.

O zaman şöyle yapalım dedim. Bundan sonra soğan zarı gibi düşüncelerimizi de kat kat yapalım. Bulunduğumuz yerin öncesi de sonrası da var. Var olanın, görünenin önü ve ardı.

Yapalım dedi.

Ben devam ettim.

Kırmızı, yeşil ve sarı… bu üç renkten önce ziyayı görmezsen bunları nasıl görürsün?
            Fakat senin aklın renkler içinde kaybolduğundan dolayı o renkler senin nurunu görmene engel oldu.
            Gece olunca o renkler örtüldü, o vakit rengi görmenin nurdan olduğunu görüp anladın.
            Haricî nur olmadıkça rengin görünmesi mümkün değildir. İçteki hayal rengi de böyledir.

Dış renkleri güneş ve Süha yıldızının nuruyla görünür. İç renkleri ise yüce nurların aksiyle görünür.
            Gözünün nurunun nuru da gönüldür. Göz nuru gönüllerin nurundan meydana gelir.
            Gönül nurunun nuru da, akıl ve duygu nurundan olmayan, onlardan ayrı bulunan Tanrı nurudur.(Mesnevi)
            Renklerden demi kurtulmak mı dedi?

Renklerden de kurtulmak dedim.

Nereye dedi fısıldayarak.

Gönüllerini cilâlamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, aynel yakın bayrağını kaldırmışlardır. Düşünceyi bırakmışlar, aşinalık denizini bulmuşlar, orda yok olmuşlardır.(Mesnevi)

Uzun uzadıya durdu.

Sonra birden sordu.

Peki şimdi hangi renkteyim?

Ne diyeceğimi bilmeden durdum önce.

Hadi dedim niyaz edelim.

Nasıl diye sordu önce sonra peki dedi ve gözlerini kapattı.

Ben de kitaba döndüm yine.

 Birlikte niyaz etmeye başladık:

O kuvvet hakkı için ey renklere sahip olan, bizim renkten renge

            girişimize bir acı!

               Kendimizi de gördük, rüsvay oluşumuzu da.Padişahım, bizi fazla

            imtihana çekme.

               De ey kerem sahibi ve yardımı istenen Tanrı, öbür ayıplarımızı,

            öbür kötülüklerimizi gizli bırak.

               Sen cemalde, kemalde sonsuzun; biz eğrilikte sapıklıkta

            sonsuz!

               Şu bir avuç aşağılık kişililerin kötülükteki sonsuzluğunu sonsuz

            lütfunla, cemal ve kemalinle ört.

               Aman elbisemizden zaten bir tek iplik kaldı. Bir şehirdik, tek

            bir duvarımız yerinde.

               Ey sahibimiz, şu kalanı koru, şu kalanı koru da Şeytan, tamamıyla

            sevinmesin.

               Bizim hatırımız için değil, suçluları yine arayıp kayırdığın o

            kadim lütfun hakkı için Yarabbi.

              Madem ki kudretini gösterdin, merhametini de göster,ey et ve

            yağ parçalarına merhametler ihsan eden Tanrı.

               Eğer bu dua gazabını arttırıyorsa ulu Tanrı, sen bize bir dua

            öğret.(Mesnevi)

Durulduk.

Bunu ikimiz de hissettik.

Yavaşça kalktı yerinden.

Ben fark etmeden çıkardığı mor ceketini koluna alıp çıktı.

Giydi mi yeniden?

Moru ben de sevdim.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum