Doç. Dr. Murat Kayacan

Doç. Dr. Murat Kayacan

Muhammed Esed’in hadis ve sünnete bakışı

Hz. Peygamber’in sözleri (hadis) ve fiilleri (sünnet), Kur'an’dan sonra gelir ve şer‘î delillerin ikincisi kabul edilir. Açıklamalı Kur'an mealiyle[1] bilinen Muhammed Esed (1900-1992), hadis ve sünnet konusunda yaklaşımlarını otuz dört yaşındayken yazdığı “Yolların Ayrılış Noktasında İslâm”[2] adlı kitabında sergilemektedir. Bu yazıda amaçlanan şey, dindeki konumu konusunda epeyce tartışmanın mevcut olduğu hadis ve sünnet alanında Esed’in bakış açısını ortaya koymaktır. Esed’in ilerleyen zamanlarda bu konudaki perspektifinin değişip değişmediği konusu, bu yazının sınırlarına dahil değildir.

Sünnete bağlılığı İslâm’ın varlığını ve ilerlemesini korumak olarak gören Esed’e göre sünnetin terki, İslâm’ın çökmesi ile sonuçlanacaktır.[3] Resul’ün (s) sünneti derece bakımından Kur'an’ı takip etmektedir. O, İslâm hukukunun, bireysel ve toplumsal yaşam kurallarının alındığı ikinci kaynaktır.[4] Yani Esed, Kur’an’ı tek kaynak değil, temel kaynak olarak görmektedir.[5]

Kur'an’a dönüşü savunan fakat sünnete bağlılığı küçümseyenlerin İslâm’ı bilmediğini düşünen Esed, bu kimseleri bir köşke girmek isteyen fakat kapısını açabileceği tek ve asıl anahtarı da kullanmayı arzu etmeyen kimseye benzetir.[6] Yani ona göre Kur'an’ı anlama çabaları, sünnet bir kenara konulduğunda kadük kalacaktır.

Esed’in, hadisin güvenirliği konusunda şüphesi yoktur ve ona göre hadisin dindeki yeri açısından Ehl-i Sünnet’in görüşü doğrudur. Bunun karşısında olanların, mevsukiyet yönünden Resulullah’ın (s) hadislerine güvenilemeyeceğini delillendirmeleri imkânsızdır.[7] Bir hadisin veya tüm hadislerin sahihliğine karşı çıkan kimsenin bunu kanıtlaması gerekir. Bunu yapmaması, ilmî açıdan asla meşru olmaz. Hadisleri rivayet edenlerden şüphe etmenin makul bir gerekçesi ve ilmî kanıtları olmalıdır. Ayrıca nakledilen haberle çelişen diğer bir haber de olmadıkça hadisi doğru kabul etmek, ilmî perspektiften bakılınca zorunludur.

000.jpg

Peygamber’in (s) vefatının ardından Cemel[8] ve Sıffin[9] olayları yaşanmış; “kişi” veya “grup” çıkarına hadis uydurma ihtimali ortaya çıkmıştır. Esed, bundan dolayı Ehl-i Sünnet’in hadis konusunda en çok değer verdiği Buhari (ö. 256/870) ve Müslim’in (ö. 261/875) hadis kitaplarına tarafların siyasetiyle ilgili hadisleri koymamalarını doğru bulur.[10]

Hadislerin değerini düşürmek isteyenlerin gerek kendilerinin gerekse çevrelerinin kusurlarını meşrulaştırmak amacıyla sünnete uymanın kaçınılmaz bir esas olduğunu inkâra yöneldiklerini ifade eden Esed, bu bağlamda ortaya çıkacak bir soruna dikkat çeker. O da bu kimselerin Kur'an’ın öğrettiği esasları -her biri kendi eğilimine ve kişisel düşünüşüne göre- istediği gibi tevil etme ve anlama imkânına kavuşmasıdır.[11] Tabi onların bu durumu dine göre değil, arzuların gösterdiği yöne doğru hareket etmeleri sonucunu getirecektir. Yani Esed’e göre hadis diye uydurulan sözlerden uzak durma adına sahih hadisleri de bir kenara koymak, dinin daha fazla yanlış anlaşılmasına neden olacaktır.

Sünnetin toplumu sağlam bir şekilde koruyacağını ifade eden Esed,[12] sünnete göre yaşama ilkesinin Müslümanın günlük hayatında Resulullah’ın (s) yaptıklarını yapmaya dayandığını belirtmektedir. Sözgelimi, bir şeyi yapmak veya yapmamak isteyen Müslümanın, o şeyin benzerinin Resulullah’ta olup olmadığını araştırması ve düşünmesi gerekir.[13]

Esed, sünneti kısmen kabul etmeyi ilahî rahmeti geri çevirmek ya da onun değerinin farkında olmamak şeklinde yorumlar. Onun yanlış bulduğu bu yaklaşım, insanî sorunları çözme konusunda İslâm’ın hayat düzeninin bir bütün olarak tek çözüm olmadığı, İslâm dışı çözümlerin de Müslüman zekâsında yerinin olabileceği anlamına gelmektedir.[14] Yani Esed’e göre Kur'an ve sünnet dünya ve ahiret mutluluğunu temin için yeterlidir. İslâm, başka din ve ideolojilerle tamamlanma ihtiyacı duyan bir din değildir.

Islah ekolü[15] gibi yenilenmenin önemine dikkat çeken Esed, bahane bulma ruhunun terk edilmesi gerektiğine ve tam bir kararlılık ve bilinçle Resulullah’ın (s) sünnetine uymanın elzem olduğuna vurgu yapar.[16] Yani onun tasavvurundaki yenilenme sünnet merkezlidir. Yaşadığı dönemde İslâm’ı batmak üzere olan bir gemiye benzeten Esed, bu gemiyi batmaktan kurtarmayı şu ayetin anlaşılmasıyla mümkün görmektedir:[17] “Ant olsun ki Allah'ın peygamberinde sizin için Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çokça ananlar için güzel bir örnek vardır.” (el-Ahzâb 33/21).

Görüldüğü gibi “Yolların Ayrılış Noktasında İslâm” adlı eserinde Esed, hadis ve sünnet konusunda çok hassastır. “Sünnetin gereksizliği” söylemine asla prim vermemektedir; çünkü sünnet dinde ikincil düzeyde delildir. Sünneti küçümseyenlerin, onun dindeki kilit rolünden haberleri yoktur. Hadislerin sahihliği konusunda Ehl-i Sünnet çizgisini makul bulan Esed, Resulullah (s) sonrası siyasi olayların taraflarına dair hadis diye nakledilen sözleri eserlerine almayan Buhari ve Müslim’in yaklaşımını doğru bulur. Hadisleri dikkate almamak, Kur'an’ın “arzulara uygun yorumunu” gündeme getirecektir. Sünneti kısmen de olsa kabul etmemek, Allah’ın rahmetini kabul etmemek demektir. İslâmi yenilenme, sünnetten bağımsız düşünülemez.

[1] Muhammad Asad, The Message of the Qur’an (İstanbul: İşaret Yayınları, 2006).

[2] Muhammed Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, çev. Hayrettin Karaman (İstanbul : İz Yayıncılık, 2014), 39.

[3] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 79.

[4] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 82.

[5] “Sadece Kur'an yeter.” söyleminin eleştirisi için bk. Fevzi Zülaloğlu, Temel Kaynağımız Kur’an (İstanbul: Ekin Yayınları, 2002).

[6] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 82-83.

[7] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 83.

[8] Hz. Ali ile Hz. Âişe arasında gerçekleşen savaş (36/656).

[9] Halife Hz. Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasında yapılan savaş (37/657).

[10] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 86.

[11] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 88.

[12] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 98.

[13] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 99.

[14] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 99.

[15] Efgānî (1838-1897), Muhammed Abduh (1849-1905) ve Abdurrahman el-Kevâkibî (1854-1902) gibi şahsiyetler bunların en çok zikredilenleridir bk. Ali Merad, “Islah”, TDV İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1999), 19: 144.

[16] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 105.

[17] Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, 107.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum