Mustafa Özsan

Mustafa Özsan

14 yıl aralıksız simit satarak okuyan, bugün ise binlerce öğrenci yetiştiren dershanenin sahibi eğitimci







Röp: Uğur Özteke


 


Babası işçi olduğu için üç kardeşi ile okuma mücadelesi veren ve abisi ile sürekli simit satarak aile bütçesine katkıda bulunan minik Mustafa ortaokul birinci sınıf öğrencisidir. Mevlana Ortaokulu'na gitmektedir. Derslerinde çok başarılı olan Mustafa ilk yıl okul birinciliğini elde edince okul yönetimi tarafından ödüllendirilecektir. Başta sınıf öğretmeni olmak üzere Okul Müdürü Akviranlı Mehmet Kurban, Müdür Baş Yardımcısı Serdar Yağbasan tören düzenlemişlerdir. Mustafa, okul birincisi olduğu için idare kendisine bir çift pırıl pırıl ayakkabı ve bir tane de pantolon almıştır. Ama küçük Mustafa tören sırasında kendisine hediye edilen ayakkabı ve pantolonu kabul etmeyecek, 'Benim param var. Bu hediyeleri ihtiyacı olan bir arkadaşımıza verin'diyecektir. Tören biter bitmez ise koşarak okuldan ayrılacak ve eve gidinceye kadar sokaklarda hıçkıra hıçkıra ağlayacaktır. Eve gittiği zaman ise kendisine kapıyı açan biricik anasına yine bir şey demeyecek, arka odada saatlerce ağlayarak garibanlığına isyan edecektir. Çünkü o yıl ailesi için çok daha acı geçmiştir. Babası ameliyat olduğu için çalışamamakta, abisi ile birlikte sattıkları simit ile hem babasına hem anasına hem de biricik kız kardeşlerine bakmaktadırlar. 


7 Ocak 1971 tarihinde Konya'da dünyaya gelen Mustafa Özsan, işçi İsmail ve ev hanımı Emine Özhan çiftinin ikisi erkek biri kız üç çocuğundan birisidir. Baba İsmail çok zor şartlar altında sigortalı bir işçi olarak özel kurumlarda çalışmakta, evinin nafakasını çıkartırken iki oğlunu da okutmak istemektedir. Aradan yıllar geçecek, o karda kışta bir battaniyenin altında titreyerek uyuyan, yağmur yağdığı zaman ise su alan ayakları moraran iki kardeşten Mustafa Özsan, yüzlerce binlerce çocuğun en iyi şekilde eğitimlerinin sağlanmasına gayret eden bir dershanenin sahibi olurken, diğer kardeş de Büyükşehir Belediyesi'nde kendisini ispatlamış, sevilen bir isim olacaktır.


BAYRAM SABAHLARI EN BÜYÜK HÂSILAT GÜNLERİ


Bu iki kardeşin en büyük özelliği ise ilkokul birinci sınıftan liseyi bitirinceye kadar simit satarak aile bütçelerine katkı sağlamalarıdır. Çünkü bu kardeşler için tatil günü yoktur. Her gün ama her gün simit satmak zorundadırlar. Yine Mustafa Özsan'ın ifadesiyle bu 365 günün en bereketli günü ise Ramazan Bayramı'nın ilk sabahıdır. Aradan yıllar geçecek ve iki kardeş bu bayram sabahlarında cami önlerinde, mezarlıklarda yanlarında üç dört kişi bile çalıştırarak simit satacaklar yılın hâsılatını elde edeceklerdir.


TEK OYUNCAĞI ÇAMUR İLE OYNAMAK


Minik Mustafa için ilkokul öncesi yıllar denildiği zaman gözünün önüne gelen tek şey vardır. O da Büyük Aymanas Mahallesi Gazanfer Caddesi'ndeki tek katlı kerpiç evlerinin önünde çamurla yaptığı oyunlardır. Daha sonra çile dolu okul yılları başlayacak sırası ile Zafer İlköğretim Okulu, Mevlana Ortaokulu, Gazi Lisesi ve Anadolu Üniversitesi İktisat fakültesi gelecektir.


SİMİT SATIŞININ BAŞLADIĞI YILLAR


Mustafa Özsan ilk simidini sattığında yedi yaşında ilkokul birinci sınıf öğrencisidir. Bölgesi ise abisinin tavsiyesi ile Zafer meydanı, Adliye önü, stadyum ve muhacir pazarıdır. Bugün karşımızda başarılı bir eğitimci olarak makam odasında bizleri ağırlarken geçmişinden övünerek söz eden Sayın Özsan, "14 yıl. Evet tam 14 yıl aralıksız olarak simit sattım. Simit satarak ailemi geçindirdiğim gibi kendimin de pek çok işini simit satışından kazandığım para ile yaptım. Ama burada Larende yokuşunda Can Simitçisi Ahmet ustanın hakkını vermek lazım. Ahmet usta simitleri kışın size verir yazın biz bir kış aldığımız simitlerin parasını öderdik. Bu simitlerle düğün bile yaptık. Maç günleri stadyumda simit satardık. Abim ile ikimizden biri tribünlere çıkar, simidi çuvalın içerisine koyar yukarı çekerdik.' 


'KOLEJ SINAVINI KAZANIP ANKARA'YA GİTTİM'


'İlkokulda öğretmenim olan Zeliha Sulak hocamı asla unutamam. Okulda iken ne yardım gördüm ise bu hocamdan gördüm. Beşinci sınıfta benim elimden tuttu ve nereye dahi gittiğimizi bilmeden kolej sınavlarına soktu. Bu sınavı kazandım. Bunun ikincisi ise Ankara'da yapılacaktı. Ankara'ya gidecek paramız yoktu ki. Babam birisinden borç almış. O günü hiç unutamıyorum. Rahmetli babam ben üzülmeyeyim diye de bir kese kağıdı sarı leblebi alıp bana vermişti. Ben otobüse bindiğim zaman babam aşağıda bir adamla konuşuyordu. Sonra bu adam otobüste yanıma oturdu. Öğretmen imiş. O da Ankara'daki sınavda öğretmen olarak görev yapacakmış. Beni çok sevmiş. Ankara'da inince beni bırakmadı. Kendi tanıdıklarının evine götürdü ve ertesi gün de sınava gireceğimiz okula gönderdi. Ankara'daki sınavı kazanamadım ama Halil Kaya hocamız beni başarılı olduğum ama param olmadığı için dershaneye kontenjandan yazdırmıştı. O zaman tam 11 yaşında idim.'


LİSEDE EN SEVMEDİĞİM DERS MÜZİK İDİ


Ortaokuldan sonra hemen Gazi Lisesi'ne kayıt yaptıran ve artık delikanlı olan Mustafa için eğitim yaşantısında hiçbir değişiklik yoktu. Sadece okulu değişmişti. Çünkü onun için okuldan kalan zamanda yaptığı tek bir iş vardı: O da sokaklarda, kahvehanelerde simit satmak. Gazi lisesindeki yıllarında başarılı öğrenci kimliğini korurken tek sıkıntı çektiği ders vardı, o da müzik:


"Müzik dersine Tahsin hocamızın eşi geliyordu. Ama bu yönde hiçbir kabiliyetim yoktu ki. Hiçbir şey yapamıyordum. Eziliyordum. Ama beceremiyordum. Hocalarımın desteği ve biraz da torpili ile müzikten kalmadan geçtim. Bu yıllarda ise Hüseyin Selek, Yılmaz Bademli gibi isimlerle artık iyi birer arkadaş olmuştum."


KAYMAKAM OLMAK İSTİYORDUM


İKTİSADI KAZANDIM


"İdealim kaymakam olmak, vali olmaktı" diyen Mustafa Özsan liseyi bitirdiği yıl Mimarlar Odası'nda Rahmetli Ali Seven ile bir yıl çalıştıklarını ve ardından da Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kazandığını anlatıyordu.


ASKERDE İLK GÜN BULAŞIK YIKADIM


Üniversiteyi  de yıl kaybetmeden bitirmeyi başaran Özsan ardından bedelli askerlik için Samsun'a gitmişti. Burada sıhhiyeci idi. O kısa günlerde unutamadığınız bir anı dediğimiz zaman, "Zaten ne olduğunu anlayamadık bile. Ama ilk asker olup elbiselerimizi giydiğim gün çekilen kura ile bulaşıkları yıkamak bana düşmüştü. Ama o bulaşık sonrası bir daha yemek yiyemedim. Karavana yiyemedim, askerliği bitirdik" diyordu.


DERSHANECİLİK YILLARI BAŞLIYOR


"1991 yılında Anadolu Dershanesi'nde yöneticilik yapmaya başladım.1995'te yönetimi devraldık ve o günden bugüne öğrenci yetiştirmeye, insan yetiştirmeye, vatanını milletini seven, ailesine sahip çıkacak, her yönü ile örnek gençler yetiştirmeye çalışıyoruz. Onlarca personel, yüzlerce binlerce genç yetiştirdik. İlkokul 4. sınıftan üniversite hazırlığa kadar her alanda öğrenci yetiştiriyoruz. Bunlardan zevk alıp daha da iyisini yapmaya çalışıyoruz."


EŞİMİN HAKKINI ÖDEYEMEM


Mustafa Özsan geçmişin zor, çile dolu yıllarını anlatırken anasını, babasını, abisi başta olmak üzere kardeşlerini tek tek üstüne basa anlatırken söz eşine geldiği zaman birden doğruluyor: Eşimin hakkını asla ödeyemem. Çok kahrımı çekti. Eşim ile bir dost meclisinde tanıştık. Ben gariban idim Onun ise ailesi iyi durumdaydı. Eşim benimle tanıştıktan sonra ben istediğim için başını örttü. Evlendiğimiz zaman ayrı bir ev açacak paramız olmadığı için 5 yıl aynı evde ailemle birlikte yaşadık. O günlerde hep yanımda olan eşim bugünlere gelmemizde en büyük etkendir. Onun hakkını asla ödeyemem.


ÇOCUKLARIM DA ÖĞRETMEN OLSUN


10 yaşındaki oğlu İsmail Buğrahan ile 4 yaşındaki kızı Emine'nin de öğretmen olarak eğitim ordusuna katılmasını arzulayan baba Mustafa oğlunun isminin konulmasında babasının isteklerini anlatırken, "Ben oğlumun adının Saltuk Buğrahan olmasını istiyordum. Babam bir şey dememişti. Ama eşim ısrarla adının İsmail olmasını söylüyordu. Oğlumun adını İsmail olarak koyduk. Babam çok sevinmiş, koşarak hastaneye geldi ve oğlumun kulağına ezanı okudu. Burada rahmetli babamın hassasiyeti önemliydi ve ben bunu eşimin sayesinde öğrenmiş oldum" diyordu.


DOSTLUKLARI CENAZEDE VE DÜĞÜNDE ÖĞRENDİM


Oğlumun sünnet düğününde 250-300 araçtan oluşan konvoy ve babamın cenazesine katılan kalabalık benim bu yaşıma kadar topluma verdiğim emeğin boşa olmadığını gördüm. 2002 yılında babam İbni Sina'da vefat etti Uluırmak Altıyol Camii'nde namazı kılınırken Uluırmak Mezarlığı'na defnedilirkenki kalabalık dostlarımı bana bir kez daha gösterdi. Bu acı ve mutlu gündeki kalabalık gelen insanların bana olan gönül bağları idi. Bu kalabalıklar hiçbir zaman gözümün önünden gitmez.


ANAMIN BABAMIN HAYIR DUASINI ALDIM


Anam ile rahmetli babamın hep hayır dualarını aldım. Hiçbir zaman onları üzmemeye çalıştım. Abim ise yıllarca bize babamı arattırmadı. Onların hakkını ve bizim üzerimizdeki hassasiyetlerini bilirim.


NAYLON KRANPONLU AYAKKABILAR


RÜYAMA GİRERDİ


İlkokul üçüncü sınıfta idim. Babam bir gün bana altları da naylon kramponlar olan naylon bir ayakkabı almıştı. O gece sevincimden uyuyamamıştım. Mesela benim hiç bisikletim dahi olmadı. Babamın eski bir bisikleti vardı. Ona bile babamdan habersiz binerdim. O da okula geç kaldığım zaman binebilirdim. Bizim aile bağlarımız çok kuvvetlidir. Biz hala bayramlarda, kandillerde, önemli gün ve gecelerde bir ara gelir, annemin evinde oluruz.


RAHMETLİ BABAMIN EN BÜYÜK İSTEĞİ


BENİM BİR ARABA SAHİBİ OLMAMDI


Rahmetli babam çok yokluk çektiği için arabası olmamıştı. Demek ki bütün hayali bir araba sahibi olmaktı. Biz büyüdükçe bunu bize de söylemeye başlamıştı. Evlendim, üç ay sonra eşimin ve düğünde gelen bütün altınları filan satıp sarı renkte bir 131 Murat aldım. Ve hemen  eve gittim. Rahmetli babamın mutluluğunu anlatmakla filan ifade edemem.


TÜRKÜ DİNLEMEYİ ÇOK SEVERİM


Evet okulda iken, özellikle lisedeyken müzik dersinden çok çekmiştim. Ama bugün için türkü dinlemekten çok mutlu oluyorum. Mesela 'Tanrıdan dilerim'ile 'Zahide'türküleri benim için apayrı bir anlam taşır.


YEŞİLTEKKELİLERİ BİR ARAYA GETİRDİK


2 yılı yöneticilik, 2 yılı da başkan olarak 4 yıldır Yeşiltekkeliler Derneği'nde çalışıyorum. Sağcısını solcusunu, her düşünceden insanı bir araya getirdik. 8-9 bin kişi yemekte bir araya geliyor. Bizim aramızda artık parti purtu diye bir şey yok. Allah'a hem dua ediyorum. Beni mal bekçisi yapma diye. Allah'ım bana insanlara yardım etmeyi, hep dağıtmayı nasip etsin.


YOLDA YÜRÜRKEN HEP ARKAMA BAKARDIM


Yıllarca karda kışta, çamurda arabası olmadığı gibi bir otobüse, minibüse binecek parası da olmayan Mustafa Özsan "Arkadan gelen bir araba acaba yolda yürürken beni alır mı?" diye hep arkasına bakarak yürüdüğü yılları anlatırken "Şimdi arabaya bindiğim zaman yolda yürüyen kimi görsem, ama kim olursa olsun kimi yürürken görsem durur 'Zafer'e gidiyorum. Götüreyim mi? diye sorarım" diyor.

Sayın Mustafa Özsan sohbetimizin sonuna gelirken tek hobisinin ise siyaset yapmak olduğunu sözlerine ekleyiveriyordu