yazar-104
Mutlu Noeller…
Kardeşim ayları, yılları hızla tüketiyoruz, ya da tükeniyoruz büyük bir hızla.
Biten yazın ardından gelen sonbaharı da gün gün eritip sonuna yaklaştık.
Sararan giysilerini kahverengiye değiştiren ağaçlar, şimdi bu elbisenin sağından solundan dökülmesine engel olamıyor.
Ne kadar hüzün taşısak ta “şükürler olsun” demeyi dilimizden eksik etmemeliyiz diye düşünüyorum.
Hala ağaçların yapraklarını döktüğünü, yağmurların ardından toprağın kokusunu duyabiliyoruz.
Sonbahar, bende hep ömrün yaşlılık çağını hatırlatır, çarçabuk geçen bir yaz ve geriye kalan kaçınılmaz gerçek.
Sonbahar, dökülmenin, muhasebenin ve elde kalanla avunmanın zamanıdır. İç çekerek geriye dönüp baktığımızda koca bir ömrün saatlere sığacak kadar küçüldüğünü, zavallılaştığını görmek hiçte zor değildir.
Korkularımızda umutlarımızda farklılaşır, iklimler değişir, iklimimizi değiştirir.
İşte kış!
Karlarını bembeyaz bir kefen gibi çeker yeryüzünün üzerine. Soğuk günler baykuş misali tüner buzların sarktığı saçaklara.
Kelimeler donmuştur, habersiz, sessiz ölüm gelip boğazımıza konmuştur.
Ve ilkbahar yeniden dirilişin korkunç sahnesidir, tohumlar patlayarak atar filizlerini topraktan dışarıya.
Mahşeri yaşamak için boşalırız yuvalarımızdan, yanmak için toplanırız…
***
Bir yılın daha sonuna yaklaşmamız ve tabiatın beyaz karlarla kaplanması “Meleksel Dokunuşlar” isimli kitabımda geçen bu bölümü hatırlamama sebep oldu.
Sermayesi hızla yok olan bir tüccar gibi, kaybettiğimiz her anın sorgulamasını yapmamız gerekiyor.
Geride bıraktığımız yılın bize neler getirip neler götürdüğünü bilmeliyiz. Avuçlarımızdan uçup giden her saniye bizi biraz daha ölüme yaklaştırıyor. Biraz daha kaçınılmaz son ve Büyük Mahkeme ile aramızdaki mesafe daralıyor.
Ne yazık ki, insanlar histerik bir şekilde yılbaşı hazırlığı yapıyor.
Bir yıl boyunca ihtiyaç duymadığı şeyleri bir gecede yapmak için (tombala, hindi, çam ağacı vs.) çabalıyor.
Otellerdeki eğlenceler için 25 bin Avro’lara varan çılgınca fiyatlara rezervasyon yaptırıyorlar. Haz odaklı, sınırdan çıkmış bir gece için kırmızı iç çamaşırları reklamları yapılıyor. İnsanlar neyi, niçin yaptıklarını bilmiyor.
Medya kültürünün etkisiyle nöbetlere tutulmuş gibiler.
Yap deniliyor, yapıyorlar.
Yapıp ettiklerimizin hesabının sorulacağı gün hızla yaklaşıyor.
Dünyanın zevk, sefa değil imtihan yeri olduğunu hatırlayarak halimizi yeniden düşünelim. Tekrar tekrar düşünelim.
Yazıyı Beyaz Bulut isimli bir şiirimin son bölümüyle bitirmek istiyorum.
Mutlu Noeller!
***
Birazdan demir alacağım dünyadan,
Geldiğim gibi gidiyorum plansız,
Geldiğim gibi gidebilseydim keşke günahsız,
Beyaz bulut çıkıverdi bedenimden,
Şimdi “keşke” demek ne kadar anlamsız…