yazar-62
Mutluluğu Arayan Dişi Kaplan...
Mutluluğu Arayan Dişi Kaplan’ın Mektubu
Güney Afrikalı, zenci, Müslüman bir kadının kendi öyküsü çevresinde Afrikalı kadının yaşamını bulacaksınız bu uzun mektupta.
Rahat bir dille yazılmış mektup bir günlük gibi okunuyor. Kahramanımız Miriama yakın arkadaşı Aissatou’ya yazdığı mektupta yakınmalarını, sevinçlerini, kocasını, çocuklarını, Senegal’in sorunlarını, kadın hareketini ve kalbini açarak anlatıyor.
Kendisini ikinci eş için terk eden kocasının cenaze töreniyle başlayan mektup acısıyla öfkesi arasına sıkışmış kadın yüreğini sere serpe açıyor önümüze.
Cinsiyet ayrımcılığı ciddi bir sorun olarak küçük bir kız çocuğu olarak başlıyor Afrika’da, kadının ölümüne kadar sürüyor.
Afrikalı kadının en büyük sorunu, çok eşlilik onun gibi hiyerarşide yukarıda bulunan bir kadının başına da gelir. Çünkü orta yaşta güç ve para edinmiş erkek, orta yaşta ve 12 çocuğunun anasına “yaşlı” bir kadın olarak baktığından kızının arkadaşı olan bir genç kızla evlenir. Ondan iki çocuk sahibi olur.
Bu evlilik öyküsündeki kocası Modou Fall kimliğinde erkekler değerlendirilirken evlendiği genç kız kimliğinde para için evlenen gençlere bir acıma vardır. Ama onu bu evliliğe zorlayan annesi için ise büyük öfke.
Fransız sömürgesi olan Senegal’in Fransa’da okumuş hukuk diplomasına sahip kocasının Afrika geleneklerini uygulamakta hiç beis görmemesi.
Erkeklerin “medeniyet” denince sadece diploma ve siyasi güç edinip geri kalan kültürü yerel erkek egemen anlayışla tamamlaması insanın ağzında acı bir tat bırakıyor. Türkiye’ dede ne Avrupa’da, Amerika’ da okumuşlarımızı hatırlatıyor.
Öğretmen okulunu bitirmiş, Afrikalı kadınların ilerlemesine öncülük eden gruptan olan Miriama evlenip on iki çocuk sahibi olunca yumuşak başlı ve uyumlu olmuştur. Tüm yaşamını ve özlemlerini kocasının başarısına ve evine bağlamıştır.
Bunun ödülü olarak parasız ve yalnız bırakılır. Aldatılır. Toplumun onayladığı “ikinci eş” onun gençliğindeki “isyankâr” diye nitelenen kendi kişiliğine dönüşün müjdecisidir.
Her hareketi denetlenen Senegalli kadın kocasının ölümüyle herkesin zarf içinde getirdiği parayı minnetle kabul eder. Bunlar benzeri bir durumda geri ödenecek borçlar.
Kumasıyla birlikte cenaze evinde taziyeleri kabul etmek zorunda olan Miriama bütün yaşamını bir film şeridi gibi düşünür durur.
Bir özeleştiridir bu aynı zamanda. Miras işlemi Ku’ran’ı Kerim’de yazıldığı gibi uygulanır. Bu da para ve mal kavgasının karmaşık durumunu gözler önüne serer.
Ölen eşinin sırları ortaya dökülür. Üst düzey bir kamu görevlisi, hem de sendikacı olan eşinin rüşvet alması, ikinci evliliğinde lüks yaşamı sağlayan hesapsız kaynak ve tümüyle yok sayılmış on iki çocukla bir kadın. “Bir kadının en iyi tarifi iyi huyluluktur” diye yazar kahramanımız. Gıkı çıkmayan kadının cazibesi…
Devrimci, duyarlı ve romantik genç Afrikalı erkeklerin geleneksel bildik kalıplara dökülüşünün öyküsü insanı düşündürüyor.
Afrika kültüründe katı bir hiyerarşi ve kan bağı sistemi yürürlülükte. Toplum kız alıp vermeden tutun her aşamada buna çok itina ediyor. Eski kalan alışkanlıkları devam ediyor. Bu nedenle yaşlı kadın saltanatı önemli.
Ama bunlar acı çekerek kadınlıklarından kurtulup erkeksilik değerleri yüklenen yaşlı kadınlar. Yaşla birlikte söz sahibi olan içi hınç dolu kadınlar. Bizim Anadolu’daki sosyal yapıdaki yaşlı kadın- kaynana dramının tıpkısı. Onlar erkek egemen düzenin bekçileri.
“Tek değerli giysim itibarımı kuşanıp” diyen Aissotov, Afrikalı kadın için onur, vakar ve itibar kavramlarının öneminin altını çizer.
Onlar ara kuşak olarak farklı yetişip, okuyup düşünen ama sıra evliliğe gelince geleneksel kalıplarıyla evliliği uygulayanlar olmuşlardır. İkinci eş ya da terk edilme karşısında davranış biçimleri artık pek kabullenme değildir.
Buna karşı çıkıp tek başına yaşayan kadınlar vardır. Baş kaldıran örnekler.
Miriama değişimin sembolü. Çünkü onun kızlarıyla ilişkisi modern bir ana kız ilişkisi örneklerken, ona kuma gelen kızın kız–anne ilişkisi paraya kızını satan farklı bir modernleşme öyküsünü kurar.
Ne kadar Türkiye’ye benzer değil mi?
İnsanların saflıkları para ile bozulmuştur, geriye dönülemez bir şekilde. Bu modernleşmenin arsenikli tarafıdır.
Mektupta adı geçen diğer kadın öyküleri hep mutsuz yaşamlar. Sinir krizi geçiren, depresif Jacqueline, ebe olan Nabou’nun kan bağı nedeniyle evlendirilmesi. Değişen değerler sisteminin sarsıcı etkisi kadın ve gençler üzerinde ne kadar yoğun hissedilir.
Geçmişle gelecek arasına sıkışmışlık. Senegalli kadın siyasette var olmak için mücadele eder. Fakat yüz kişilik mecliste dört kadın vardır ancak. Gençliklerinin devrimci ve okumuş erkek arkadaşları bunu yeterli bulmaktadır.
Daha cenaze evinde kocasının erkek kardeşinden başlayarak talip olan erkeklere cevabı çok nettir: Hayır!
O asla başka bir kadının üstüne gitmeyecek kadar mağrurdur. Ondaki sevgi ve anlayış geleneksel değerlerdeki katılığın tam karşıtıdır. Bu nedenle evlenmeden hamile kalan kızına sevgiyle katlanır.
Müslüman bir kadın olarak Senegalli kahramanımızın çizdiği portre modern, içten ve kendinle hesaplaşan bir kadın portresi.
Bu beş vakit namazına engel değildir. Diğer yandan da başına gelenlere; İslam’ın emri diye bakmaya çalışır. İslam çok eşliliği önermektedir onlara göre. Belki bu nedenle, dinler ve haksız yasaların kadınların kaderini tayin ettiğini çekinmeden yazar.
Onun için en doğal bağ aşktır. Hangi yaşta olursa olsun. Aklıyla doğru dese bile yüreği ile sevmediği hiç kimseye evet demeyecektir. Her ne kadar kadın olarak orta yaşta olmanın bedenine yaptığı hasardan etkilense de bunu aşacak güçtedir.
Tek başına sinemaya bile gider! Tek başına kalınca özgürlük alanı bulur ehliyet alır, arabasına binip çocuklarıyla terk edilmenin ölüm olmadığını kanıtlar.
Evlilik kurumunu ve bu kurumda erkeğin duruşunu enine boyuna eleştirir. “Kadının bağlılığı, eşinin yaşlanmasına rağmen, senelerle kuvvetlenir, erkek ise sevgi ve şefkatini azaltır. Egoist gözü, eşinin omzundan dışarı bakmaya başlar. Eskiden sahip olduğuyla artık sahip olmadıklarını, sahip olduğuyla sahip olabileceklerini karşılaştırır.”
Erkekler aşk için evlenmez, onlar için bir vatandaşlık görevidir bu der Mariama.
Miriama “hayatın bitmek bilmez bir uzlaşma” olduğunu kabullenmekle beraber kişiliğini yok eden her şeye direnir.
Mektupta yeni erkeğin müjdecisi de kızı Daba’nın kocasıdır. O der ki; “Daba benim eşim. Ne hizmetçim ne de kölem.”
Daba da yeni kadının temsilcisidir. Annesine göre fazla mantıklı ve bu nedenle biraz acımasız. Başına gelenleri değerlendirirken olumlu ve sevecen bakışını elden bırakmayan Miriama bunu çok özlü olarak dile getirir:
“Hayatımızın her alanını sarsan bu hareketlilik aynı zamanda yeteneklerimizin meydana çıkmasını sağlıyor.”
Antropojik olarak bakarsak anlatılanlara; büyücülerin ve büyünün güçlü olduğu kara kıta gündelik yaşamını bu kültürle sürdürmektedir. Gerçi artık insanlar her hastalık için aynı yaprak karışımını kaynatan yerli doktora gitmek istememektedir. Ama boyunlarında muskaları da eksik değildir.
Derin bir doğa insan bağlılığı atasözlerinden duygulara kadar sinmişlik gösteriyor.
Nazardan korunmak için animist dünyanın yeraltı nehrine ve görünmez ruhlarına süt döken ve adaklarda bulunan Senegalli Müslümanlar İslamiyet’in kültürle ne kadar çok pratik farklılık yaşadığına iyi bir örnek.
Kocaları kötü kadınlardan ayırıp evlerine döndüren Maraboutlar
bir kurum. Kuvvet macununda başarılı olanlar ayrı bir yerde. Griot olan komşusu deniz kabuklarını ikide bir önüne atarak geleceği söyler.
Geleneksel yaygı üstünde oturmak, tek tabaktan elle yemek geleneksel bir sevimliliktir.
Cenazede bir çarşaftan yapılan çadırın altında kumasıyla oturur ve kötü ruhları kovmak için sallanıp duran çarşafa para atılır. Eşlerin saçlarını görümceler çözer ve siyah bir örtü örtülür.
Merhumun rahat uyuması için yapılan sayısız ikramlar... Kuran okunur sürekli. El ve ayaklardaki geometrik desenli kınalarla dolaşan kadınlar…
Cenazeye sağlanacak katkıyı yapanlar saf saf; kan bağı olanlar, aynı yörede yaşayanlar ve aynı şirkette çalışanlar... Merhumun 8. ve 40. günü kutlanır. Her Cuma ve Pazartesi yas kıyafetleri değişir dulların. Erkeklerin sünnet töreni “sünnetlilerin kulübesi”ni terk edince erkeklik töreninin bitişini de haber verir.
Geleneksel zanaatların kayboluşu ve herkesin “kâtip olmak” istediği yeni düzen. Miriama “kâtip” olan hukuk okumuş kocasıyla ne üstün aletlere sahiptir; gaz ocağı, rende, şeker maşası... Gramafondan gelen tiz ses...
Afrika’nın olağanüstü doğası benzetmelerle, atasözleriyle ulaşıyor mektubun ruhuna.