Doç. Dr. Murat Kayacan
Namus cinayetleri
BİLKAD’ın İşbankası arkasındaki KOMEK konferans salonunda gerçekleştirdiği programlara ilgi büyük. Konya adına akademik düzeydeki söyleşilere gösterilen yoğun ilgi gerçekten sevindirici. Derneğin 2 gün önceki (28.02.2009) söyleşilerinin konuğu Sosyoloji bölümünden Ertan Özensel, yöneticisi ise Ramazan Yelken idi.
Özensel’in söylediklerine göre, namus cinayetlerinin ağırlıklı olarak Türkiye’nin doğusunda işlendiği kanaati doğru değil. Başbakanlık raporlarına göre, namus cinayetlerinin %6’sı Akdeniz bölgesinde, %8’i doğu Anadolu’da, %12’si güneydoğu Anadolu’da, %20’si eşit düzeyde iç Anadolu ve Ege bölgesinde ve %28’i de Marmara bölgesinde işlenmiş. Bu bilgiler esas alındığında ülkenin doğusunda namus cinayetlerinin abartıldığı kadar olmadığı anlaşılmakta. Yine bu istatistikler, “dizi filmlerde gösterilen doğu bölgesi” ile zıtlık arz etmekte. Özensel’e göre ekonomik düzeyi daha ileri olan bölgelerde namus cinayetlerinin oranının yüksekliği biraz da hızlı kentleşmeye ayak uyduramamanın sonuçlarından birisi. Yine anlaşılıyor ki, “Türkiye’de doğuya gittikçe namus, önem kazanmakta, batıya gittikçe azalmakta” şeklindeki düşüncenin de sağlam temelleri yok.
Namus cinayetlerinin fazla ceza almasın diye çocuklara işletildiği ya da “aile meclisi kararıyla” işlendiği kanaati de adlî kayıtlara dayanmıyor. Cinayeti işleyenler genellikle ani bir kararla cürümlerini gerçekleştiriyorlar.
Namus denilince erkekler tarafından anlaşılan şey genellikle kendisininki değil; annesinin, eşinin, ablasının vb. kimselerin namusu. Dolayısıyla namus cinayetlerinin nesnesi umumiyetle kadın. Özensel’in Dicle Üniversitesi öğretim üyelerinden Mazhar Bağlı ile birlikte görüştükleri 200 kadar mahkûmdan sadece 6 tane hanım “namus cinayetinin faili” olarak hapse girmiş. Tecavüze uğrayan kadınları öldürenler de dahil bu tür cinayetten hapse girenler takdir görüyor.
Mahkûmlarla görüşmeler sonucunda ortaya çıkan bir gerçek de namus cinayeti işleyenlerle ilgili cezalarda artırıma gidilmesinin mahkûmlar üzerinde suça eğilimi azaltıcı bir etki yapmaması. Mahkûmlar, yaptıklarının dinen de uygun olmadığını kabul etmelerine rağmen, aynı durum ortaya çıktığında aynı şeyi yapacaklarını belirtmişler.
Özensel’ söylediklerine göre, Batı’da da namus cinayetleri mevcut. Düelloları da bu bağlamda görmek mümkün. Mahkûmlardan birisi Mısırlı bir işadamıyla adı çıkan, müteveffa İngiltere prensesi ile ilgili şöyle bir soru sormuş: “Hocam Lady Diana niçin öldürüldü söyler misiniz?”
Bu tür cinayetlerin rahatsız edici bir gerekçesi olduğu inkâr edilemezse de, hiçbir toplumsal düzen ya da dinin bu türden cezalandırmaları hoş görmediğini söylemek gerek. Aksi halde ülke Teksas’a döner. Herkesin kendi hukukunu daha doğrusu hukuksuzluğun uyguladığı bir yer olur. Bu, hiç de iyi olmaz. Bu toplumsal yaranın çözümü konusunda da ciddi kafa yormak ve “namus cinayetlerine verilen cezaları artırmayı” tek çözüm görmemek büyük öneme haiz.